"Aynı şeyi tekrar tekrar yapmak ve farklı sonuçlar beklemek deliliktir." demiş Einstein. Erol Hoca bugüne kadar bu yolda gidiyor. Tek fark kendi delirmiyor, taraftarı delirtiyor.
Oysa sorunları ve gözünün önünde duran çözümleri görmek bu kadar zor olmamalı.
Bu takımın üç temel sorunu var:
1- Çok kolay gol yiyor,
2- Fiziksel olarak çok zayıf, çok kırılgan,
3- Topu 3. bölgede tutup, rakiplere baskı kuramıyor.
Türkiye'de bu üç konunun üçünü de çok iyi yaparsanız şampiyon olursunuz. İyi yaparsanız ikinci, ortalama yaparsanız beşinci olursunuz. Fenerbahçe üçünü de kötü yapıyor. Peki neden hala liderin sadece üç puan gerisinde?
İki sebep var. Biri Altay'ın tek başına 4-5 maçı kurtarmış olması, diğeri ise rastgele hücum denemeleri sırasında bulunan rastgele goller. Yani şans.
Fenerbahçe üzerinde kara bulutlar var. Bunlar mali borçlar ve kısıtlar. Birde gri bulut var; Erol Hoca.
Erol Hoca genç, pozitif, saygılı, kaliteli bir insan. Bir de çok şanslı. Bu beyaz tarafı. Ama futbol anlayışı, elindeki kadroyu kullanışı, oyun sistemi, daha doğrusu sistemsizliği siyah tarafları.
Galatasaray maçında yaptığı tercihler, topu rakibe bırakma (ki başka bir sistemi kesinlikle yok) ve takımını motive edememe sorunlarını gördük. Ezberci, birbirini tekrar eden, artık herkesin çözdüğü anlayışı ile sahaya koyabildiği futbol bu. Hep bu olacak. Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor'un oynadığı oyun ile bu kısır oyun anlayışını karşılaştırmak bile mümkün değil. Arada büyük futbol farkı var. Ama puan farkı yok! Neden? Çünkü hocanın Altay, Pelkas, Gustavo gibi becerikli bireysel yeteneği yüksek oyuncuları hocayı sırtında taşıyor. Dikkat edin takım değil, bireysel yetenekler taşıyor. Bu bireysel yeteneklerden ikisi sahada olmadığında, gerçekler de ortaya çıktı.
Bu gelinen noktada hocanın tek dayanağı puan sıralaması. Bu nedenle hoca kredi kazanıyor. Mesut ve İrfan ile kazanmaya devam etmesi de süpriz olmaz. İlk 4'ü zorlaması mümkün. Şampiyonluk ise çok zor. Çünkü
Yazılarımı takip edenler bilirler, önemli derbiler öncesi iki takımı ve olası oyun senaryolarını analiz ederim ve bir tahminde bulunurum. Bazı maçlarda tahminlerim başarılı oluyor, bazısında da beklenmedik olaylar nedeniyle veya kendi analiz hatalarım nedeniyle başarı sağlayamıyorum. Ama önemli olan skoru değil oyunu, sahada olabilecek senaryoları tahmin etmek diye düşünüyorum. Şimdi gelin analizimize başlayalım.
Derbiyi analiz ederken iki boyut ile bakacağız. Birinci boyut futbolcular ve sahaya yansıtabilecekleri performans. İkinci boyut teknik adamların sistem ve taktikleri. Derbilerde rakibini iyi analiz edip, bu iki faktörden doğru koşullarda verim alabilen takım, sakatlık veya hakem gibi dış faktörler etki etmez ise istediği sonucu alıyor.
Önce futbolcular ve yetenekler boyutu ile bakalım. Bana göre iki takımın kalesinde Türkiye'nin en iyi kalecileri var. Burada yoruma gerek yok.
İki takım arasında bekleri karşılaştırırsak Nazım-Caner ikilisi ile Linnes- Saracchi ikilisi arasında da gözle görülür bir yetenek ve performans farkı olmadığını görebiliriz.
Orta sahada Fenerbahçe'de Gustavo- Ozan- Mert Hakan- Sosa- Mesut alternatifleri, Galatasaray'ın Etebo- Taylan-
Fenerbahçe haftalardır kötü oynarken kazanıyordu. Dün berabare kaldı. Maçın hakkı olan bir sonuçtu.
Fenerbahçe'de Erol Hocayı savunanlar kazandığı için savunuyor. Bana göre kazanan hep haklı değildir. Sahaya bakarım, istatistiklere bakarım, analiz yaparım ve sonra konuşurum.
Bu Fenerbahçe'nin en büyük sorunu omurgası. Sene başında herkesin övgülerde bulunduğu stoper, orta saha, forvet hattı.
Biraz ağır olacak belki ama şunu söylemem lazım; bir futbol kulübünün yöneticileri ve sportif direktörü şampiyonluğa Sadık, Lemos ve Tisserand ile ulaşacağını düşünüyorsa ya işi bilmiyordur, ya da işine gelmiyordur. İkincisi ise sorun yok, çünkü kulübün mali sıkıntılarını biliyoruz. Ama ilki ise, o zaman Fenerbahçe'nin gerçek bir futbol aklı yok demektir.
Fenerbahçe tarihinin en kötü yabancı stoperleri Tisserand ve Lemos. Bir savunma oyuncusu neyi yapmalı ise yapamıyorlar, neyi yapmamalı ise onu yapıyorlar. Bu ikilinin transferinde sorumlu kimse, bir daha asla kendisine transfer yaptırılmamalı. Bu Emre Belezoğlu'da olsa, Erol Hoca'da olsa böyle. Sadık iyi niyetli ama olmuyor. Yeteneğinin bir sınırı var. Şampiyonluk hedefleyen bir takımda değil de, daha orta sıralara oynayan bir
Erzurum'da Fenerbahçe ilk yarı ceza sahasına top taşımakta zorlandı. Bireysel beceri ile gelen gol sonrası, Erzurum ikinci yarıda mecburen açılınca, Fenerbahçe geçen haftaki geride alan daraltma, baskı ile top kazanma ve hızlı hücuma çıkma oyununa geri döndü ve iki gol daha buldu.
Erol hocanın Fenerbahçe'sinin tek amacı var, ne olursa olsun kazanmak. Mücadele ediyorlar, koşuyorlar, yeri geliyor topun üstüne atlıyorlar. Bu güzel. Ama takım olarak bir oyun felsefesi hala yok. Sanıyorum Erol Hoca bir felsefe oturtmayı bu dönemeçte riskli buluyor. Öyle ya felsefeyi, sistemi oturtayım derken lig bitebilir.
İyi savunma yap, alan daralt, pres yap, topu kazan, sonrasına bireysel becerileriniz ile bakın... Tüm oyun anlayışı buna dayanıyor. İşin ilginç tarafı bu model kazanıyor.
Fenerbahçe ilk golü bulduğu her maçı bu şekilde oynayarak kazanabilir. Mesele berabere giden veya ilk golü yediği maçlar. Bu maçlarda ne olacak? Bu oyun ile bu tür maçlarda kazanma şansın olamaz.
Yıllardır önce yeme, sonra atarsın felsefesinde hocalar olan Vitor'u, Aykut Kocaman'ı eleştirdik. Çünkü sonuç değil, iyi futbol izlemek istiyorduk. Fenerbahçe'ye bunu yakıştırıyorduk. Şimdi Erol Bulut'u
İki farklı futbol felsefesi karşı karşıya geldi. Bir tarafta topla oyunda ligde 1. sırada olan Aytemiz Alanyaspor, diğer tarafta 10. sırada olan Fenerbahçe. Bir tarafta topa sahip olmada ligde yine 1. sırada olan Çağdaş hocanın takımı, diğer tarafta ligde bu istatistikte 7. sırada olan Erol hocanın takımı. Toplam pas sayısında ligde 1. sırada olan Alanyaspor, 9. sırada olan Fenerbahçe. Pasla oyunda 3. sıradaki Aytemiz Alanyaspor'a karşı, 9. sıradaki Fenerbahçe.
Öte yandan, ceza alanına top ve ceza alanında top istatistiklerinde birbirlerine çok yakın iki takım.
İşin ne anlama geldiğini bilen analizciler size şunu söyleyecektir:
Çağdaş hocanın topun kendisinde kalmasını önemseyen, paslı oyunu tercih eden ama topu ayakta çok tutmadan kaliteli pas trafiği ile ve hızlı bir şekilde topu rakip ceza sahasına taşımayı isteyen bir felsefesi var.
Erol hoca ise topun rakipte olmasını tercih ediyor. En azından şimdilik büyük ölçüde bu şekilde görünüyor. Ancak Fenerbahçe'nin bu istatistikte ligin sonlarında olmaması, tam bir kontraatak veya geçiş oyunu takımı olmadığını da gösteriyor. Örneğin, Sumidica'nın takımı Gaziantep FK, yukarıda belirttiğimiz tüm bu istatistiklerde 21.
Fenerbahçe'nin başarılı olduğu yıllar. Bir lig maçında tehlikeli bir yerden frikik oluyor ve topun başına her zamanki gibi Alex geçiyor. Fakat o sırada Mehmet Topuz da topun başına geliyor, serbest vuruşu kullanmak istediğini söylüyor. Kritik bir maç olmadığından dolayı herkes Alex’in Topuz'a izin vereceğini düşünüyor ama Alex kimsenin beklemediği bir şey yaparak bu isteği kabul etmiyor ve serbest vuruşu kullanıp, üstelik de gole çeviriyor.
Maç sonrası soyunma odasına girer girmez Alex tercümanı Samet'in kolundan tutuyor ve derhal Mehmet Topuz’la konuşmak istediğini söylüyor. Mehmet Topuz o an biraz kırgın, haliyle duygusal. Alex Topuz'a şunları söylüyor:
”Bir sonraki maç yine frikik olsun, yine topun başına gel. Sana yine kullandırmam. Neden biliyor musun? Ben her antrenman sonrası onlarca frikik çalışırken, sen çoktan duşunu almış, odanda yatıyor oluyorsun. Bir kere bile seni benimle veya ayrı çalışırken görmedim. Bu yüzden kusura bakma, sen ne zaman benimle birlikte bu işe zaman ve emek verirsin, o zaman kendi ellerimle topu sana seve seve veririm. Senin duygularını anlıyorum ama şu anda frikik kullanmayı hak etmiyorsun.”
Gelelim günümüze.
Sumudica ve Gaziantep FK
Erol Bulut'u eleştiriyorum. Eleştirilerin tamamı takımın futbolu ile alakalı. Kişisel olarak iyi niyetli, özgüvenli ve pozitif bir hoca. Eleştiri noktalarımız takıma hakim olamaması, motivasyon ve fizik güç sağlayamaması ve oyun felsefesi ortaya koyamaması. Bunlar belki telafi edilir, düzeltilir. Ama kupa maçındaki bir kararı kendisine olan inancımı ciddi sarstı.
Altay'ın kırmızı kartı sonrası o ana kadar gerçekten çok aktif ve istekli olan Ömer Faruk Beyaz'ı oyundan alması hatalı bir karardı. Bu bana göre öyle büyük bir kabahat ki, Türk futbolunun geri kalmasının arka planında bu hikaye var.
Gençlere güvenmiyoruz. Onların gelişmesi için gerekli imkan ve fırsatları tanımıyoruz. O genç Ömer Faruk gibi büyük bir yetenek olsa bile...
Terim'i Terim yapan ne varsa, Erol hoca ve benzeri hocalarda o özellikler yok. Zaten bu ülkede Terim olmasa, genç yetenekler ortaya çıkamayacak. O kadar önemli bir tespit ki bu, üzerinde taraftar gömleklerini çıkartıp düşünen herkes gerçekleri görebilir.
Dün Fenerbahçe Karacabey maçını kazandı. Belki de Ömer Faruk'u kaybetti. Değer miydi? 100 defa karar hakkım olsa, 100'ünde de Ömer Faruk'u kazanmayı tercih ederdim.
Ömer Faruk çıktıktan