Sanki istifra etsem, içimden oluk oluk plastik çıkacak gibi hissediyorum. Dağ tepe gezerken, denizde yüzerken, bir bakıyorum elim kolum plastikle dolmuş; pet şişe boşları mı ararsın, plastik çatal-bıçak-tabak mı, poşet mi, kap-kacak mı! Yüzmek istediğimde deniz gözlüğü takmıyorum mesela artık, aksi halde karabatak gibi, dala çıka çöp toplarken iki kulaç yol alamıyorum. Bir tür takıntıya dönüştü bende; baktıkça görüyorum, daha çok gördükçe gözümü alamıyorum. Dünyanın dört bir yanından gelen felaket haberleriyle de iyice tetikleniyorum. Sıkça dillendirmeye, yeni çevre haberlerini gündeme getirmeye, plastik sorununa dikkat çekmeye çalışıyorum. Bir yandan da çöp topluyorum. Bir davete gidiyor olsam da, temiz pak giyinmiş kuşanmış olsam da, eldivenim yoksa da, titizlik takıntımı kenara bırakıp, en azından gördüğüm plastikleri doğadan temizlemeye çalışıyorum. İstanbul kıyılarında ‘Fil Burnu’ denen kuş uçmaz kervan geçmez bir kıyıya
Bayramı geride bıraksak da tatili devam ediyor gibi; resmi olarak dokuz gün tatil ilan edilmese de çoğunluk, yıllık iziniyle birleştirerek tatilini uzattı. Bu sene, genellikle yaz tatili-bayram tatili, bir arada planlandı. Elbette Bodrum’da plajlar da yeme-içme-eğlenme mekanları da bir anda kalabalıklaştı ama yine de eskisi kadar bir doluluk yok. İşin ilginci, İstanbul sokakları da boşalmış, bu durumda insanlar nereye gittiler bilmiyorum?
Bodrum’da sanırım hep belli yerlere yığılma var. Yalıkavak Marina örneğin, iğne atsan yere düşmez halde ama asıl keyifli ve güzel olan eski Yalıkavak Çarşısı ve ileri doğru uzanan muhteşem sahili gece yarısı olunca birden tenhalaşıyor. Eskiden sabahlara kadar İngilizler’i eğlenirken gördüğümüz mekanlar, şimdi sakin. Herkesin aynı popüler yerlerde görülme isteğindeki artış, sanırım biraz da sosyal medyanın eseri... Püfür püfür esen, gürültüsüz, deniz şıkırtısı-mehtap-tuz kokusuyla bezenmiş yerler varken, marinada kucak kucağa oturmak için, yapış yapış bir havada, saatlerce kuyrukta bekleyenleri anlamak kolay
Bu hafta, üç ayrı evlilik teklifi anıyla, romantizmin yüreğimizde kalan kırıntılarına da son noktayı koyduk! Tekliflerden biri, sahibinin, tuz serpme hareketiyle sosyal medya fenomeni olmuş et lokantasında yaşanıyor; menünün en pahalı seçeneği olan kaburganın içine saklanmış tektaş, mekanın sosyal medya ünlüsü sahibi tarafından bıçakla bizzat etten sıyrılıp, servis ediliyor.
Diğer hikayede bir kebapçıda geçiyor; yüzük bu defa, testi kebabın içinden, yine usta tarafından yağların arasından çıkarılıyor. Bir başka kebapçılı teklifteyse gelin adayı, o an yaşananlara yabancılaşmış, bol soğanlı yüzük müstakbel damat tarafından parmağına takılırken, diğer elini şortunun cebinden bile çıkartmadan, tek ayak üzerinde kaykılmış izlerken görülüyor. Tabii, sosyal medyada bu görüntülerle karşılaşanlar da hep bir ağızdan “Hayır deeeee” diye yakarıyor. Böyle vıcık vıcık teklifler alan gelin adaylarına “Geçmiş olsun”, romantizmin sınırlarını tersine zorlayan damat adaylarına da “Allah akıl
Kendinize ve sevdiklerinize bir iyilik yapın, İlber Ortaylı’nın, 12-25, 25-40, 40-55 ve 55 yaş sonrası olarak dört bölüme ayırdığı, yaşam tavsiyeleriyle yüklü ‘Bir Ömür Nasıl Yaşanır?’ kitabını bayram hediyesi olarak alın. Hele ki çevrenizdeki, ergenlik çağına gelmiş tüm öğrencilerin ellerine bayram harçlığı niyetine, bu eseri sıkıştırın. Hangi yaş için olursa olsun, bu kitapta ilham alınacak, hayata tutunacak dal uzatan çok tavsiye var ama özellikle gençler için gelecekteki yaşam kalitelerini artıracak, ‘keşke’leri azaltacak, sağlam bir kimlik oluşturmaya ışık tutacak öyle anahtar öğütler var ki... Yaşamını kendi elinde tutmak isteyen ve sonra yapmadıkları için pişman olmak istemeyenler için, bu bayram tatilinde, tatlı niyetine, hediye yerine, harçlık diye ‘Bir Ömür Nasıl Yaşanır’ kitabını paylaşmak, tam ‘bayramlık’ bir tavsiye...
İşte, okuyanı, Ortaylı’yla sohbet halinde kavrayan, su gibi akarak yaşam enerjisini coşturan bu kitaptan, plajda, uykudan önce, gecenin
18 Mart 2018 yazımda olacakları önceden söyledim, bugün gerçekleşti, dijital yayın yapan platformlar, RTÜK denetimine girdi. Netflix, Blu TV ve Puhu TV gibi internet dizileri yapan kanallar da artık RTÜK sansürüne tabii tutulacak. Elbette sadece dizi yayını yapan platformlar değil, internet üzerinden haber yapan kanallar da bu denetim ve neticesindeki sansürden payını alacak, kuşkusuz. 18 Mart 2018 yazımda olacakları önceden söyledim, bugün gerçekleşti, dijital yayın yapan platformlar, RTÜK denetimine girdi.
Netflix, Blu TV ve Puhu TV gibi internet dizileri yapan kanallar da artık RTÜK sansürüne tabii tutulacak. Elbette sadece dizi yayını yapan platformlar değil, internet üzerinden haber yapan kanallar da bu denetim ve neticesindeki sansürden payını alacak, kuşkusuz. Son günlerde, özellikle Netflix dizilerindeki eşcinsel karakterlerin sakıncalı olduğundan, eşcinselliğe özendirdiğinden ve farklı cinsel yönelimleri ‘normalleştirilme’ tehlikesinden dem vuranlar, epey artmıştı sosyal medyada ve muhafazakâr yazarlar kanadında... Elbette
İşte ‘Ne zaman güzel yaşarız?’ sorusunun cevapları...
“Beğenmiyorsan git başka yerde yaşa” diyen son beyaz adam yok olduğunda,
Kadınların neyi ‘sevip-sevmediği’, ‘giyip-giymediği’ ya da ‘yapıp-yapmaması’yla ilgili atıp tutanlar, sonsuza kadar sustuğunda,
Kadınlar özgürlüklerini fark edip, tadını çıkardığında,
Evlilikte ‘yardım etme’ devri son bulup ‘her işi eşit paylaşma’ dönemi başladığında,
Ön yargılar ve etiketler olmadan insanlar birbirine baktığında,
Bilgi olmadan yalan yanlış fikir ortaya atılmadığında... Bilmeden konuşulmadığında...
Sizin için umut verici, iç açıcı ve göğüs kabartıcı bir paylaşımım var. Henüz 10.5 yaşında, dört yaşında başladığı piyano serüvenine uluslararası pek çok birincilik sığdıran, harika bir kız çocuğu İlyun Bürkev’i, biraz tanıtmak istiyorum. İlyun, bu ay İspanya’da, Maria Herrero Uluslararası Piyano Yarışması’nda hem birincilik hem de özel ödül alarak, kendi yaşında dünya çapında bir ilke imza attı. Ne kadar gurur duysak, mutlu olsak, ülkemiz için umutlansak az ama bir yandan da onu desteklemeli, tanımalı ve tanıtmalıyız.
Yaşıtlarım iyi bilirler, biz çocukken ‘Harika Çocuk’ diye bir kavram vardı. Nadir yetenekteki çocuklar, devlet eliyle dünyaya açılır ve böyle anılırdı. 1948 yılında, İdil Biret ve Suna Kan için çıkarılmış bir ‘Harika Çocuklar’ yasamız var. Cumhuriyetimizin, rahmetli İsmet İnönü himayesindeki harika girişimlerinden biridir bu. Elbette, tarihimizin gelmiş geçmiş en muhteşem Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel de mimarı... Yücel, Milli Eğitim
Yok yok, ünlü animasyon filmin altıncısı henüz çıkmadı. Ama biz şu yaz günü, buz devrini yaşıyoruz. İnanması zor da olsa, an itibariyle bu satırları gecenin sessizliğinde yazarken üzerimde hırka ve ayağımda çorap var. Yanlış anlaşılmasın, Bodrum’dayım ve Temmuz’u geride bırakmaktayım. Geçen sene bu vakitler, sıcağı atlatıp, rahat uyuyabilmek için geceleri geç vakit denize giriyor, ıslak ıslak terasta kıvrılıyordum. Şu anda donuyorum. Bırakın geceleri, gündüzleri plaja bile nadiren iniyorum. Çoğunlukla da denize girmeden, başım rüzgarda sersemlemiş bir halde eve dönüyorum. Her yaz sıcaktan dili bir karış dışarıda kendini taştan taşa atan köpeğim Tonton bile kucağımın sıcağından ayrılmıyor, bulduğu örtünün altına girip, yatıyor. Kuşkusuz bu satırları, ‘Yaz keyfim tıkırında gitmiyor’ diye dert yanmak için yazmıyorum. Ciddi endişe duyuyorum ve sizleri de endişendirmek istiyorum. İklim için harekete geçmezsek, bırakın çocuklarımızın geleceğini kendi yakın geleceğimiz bile felaket, uyarıyorum...
İklim acil durumu...
Dikkat