Yok yok, ünlü animasyon filmin altıncısı henüz çıkmadı. Ama biz şu yaz günü, buz devrini yaşıyoruz. İnanması zor da olsa, an itibariyle bu satırları gecenin sessizliğinde yazarken üzerimde hırka ve ayağımda çorap var. Yanlış anlaşılmasın, Bodrum’dayım ve Temmuz’u geride bırakmaktayım. Geçen sene bu vakitler, sıcağı atlatıp, rahat uyuyabilmek için geceleri geç vakit denize giriyor, ıslak ıslak terasta kıvrılıyordum. Şu anda donuyorum. Bırakın geceleri, gündüzleri plaja bile nadiren iniyorum. Çoğunlukla da denize girmeden, başım rüzgarda sersemlemiş bir halde eve dönüyorum. Her yaz sıcaktan dili bir karış dışarıda kendini taştan taşa atan köpeğim Tonton bile kucağımın sıcağından ayrılmıyor, bulduğu örtünün altına girip, yatıyor. Kuşkusuz bu satırları, ‘Yaz keyfim tıkırında gitmiyor’ diye dert yanmak için yazmıyorum. Ciddi endişe duyuyorum ve sizleri de endişendirmek istiyorum. İklim için harekete geçmezsek, bırakın çocuklarımızın geleceğini kendi yakın geleceğimiz bile felaket, uyarıyorum...
İklim acil durumu...Dikkat! Dünya’da 700’den fazla şehir ‘İklim acil durumu’ ilan etti. Extinction Rebellion (yok oluş isyanı) ve Fridays For Future (derslere katılmak yerine, iklim değişikliğini önlemek için harekete geçilmesini talep eden öğrenci hareketi) İngiltere’den başladı ve siyasileri karbon ayak izini indirmek için çalışmaya zorladı. Almanya’nın Konstanz şehrinde süren eylemler, 700 şehirde ‘İklim acil durumu’ ilan edilmesini sağladı. Köln’de 1 milyondan fazla kişi destek için protestolara katıldı. Köln Belediye Başkanı Henriette Reker, “Şehirler en yüksek salınım yapan yerlerdir, bu nedenle en büyük sorumluluk şehirlerindir” diyerek, protestocuların yanında yer aldı. 700’den fazla şehir için pek çok karar alındı.
Kuşkusuz bu kararların kanuni yaptırımı yok ama siyasilere kabul ettirilen manifesto da insanların, gezegenimizi korumak adına, varolan politikalara karşı attığı büyük bir adım. Bizim de büyükşehirlerimizden başlayarak, Dünya’yı ve iklimi koruyacak önlemleri hemen almamız, karbon salınımını derhal indirmeleri için yaptırımlarda bulunmalarını siyasilerden beklememiz gerekiyor. Yoksa korkulan senaryo gerçek olacak ve bir teoriye göre insanoğlunun altıncı yok oluşu da çok uzak bir tarihte olmayacak.
Sıra gençlerin tercihlerindeBu arada vatandaş olarak da en azından bizim başta plastik tüketimi konusunda dikkatli olmamız ve çöpleri çevreye savurmamamız hatta olan çöpleri gördükçe toplamayı alışkanlık haline getirmemiz gerek. Geçtiğimiz günlerde Twitter’da bir durum tespiti yapmaya çalıştım ama her zamanki gibi amacı geyik muhabbeti olanlar, konuyu dağıttı. Ben de meramımı, okuma alışkanlığı olanlarla paylaşmak için köşeme taşımaya karar verdim. Mesele şu: Malumunuz üniversite sınav sonuçları puan ve sıralama olarak açıklandı. Şimdi, sıra gençlerin tercihlerinde... Artık beni biraz takip eden biliyor ki eğitim konusunda takıntılıyım ve ülkemizde eğitim meselesini en çok takip edenlerden biriyim. Gözlemlediğim ve ilgilendiğim öğrenciler için çözmeye çalıştığım bir durum aklımı fena kurcalayınca da paylaştım. İlk birkaç yüze girerek başarılı bir derece yapan ama aynı zamanda ciddi maddi imkansızlık içinde bulunan gençler için devlet üniversitesi seçmek, özel üniversitelerden daha maliyetli görünüyor. Bu kuşkusuz ilk an kulağa çok saçma geliyor ama maalesef gerçek ve ülkemiz adına büyük bir çelişki.
Hayallerle hayatlar örtüşmüyor
Bir örnekle açayım konuyu; diyelim ki gencimiz Türkiye 300.sü olmuş. Hayali de diyelim Boğaziçi Üniversitesi... Ailesi de İstanbul’a uzak bir şehirde yaşıyor ve hiç maddi imkanı yok. Burada özel üniversiteler devreye giriyor ve yurt+yemek+harçlık gibi ek paketlerle burs veriyor. Bu durumda eğitimi ücretsiz olan devlet üniversitelerinde okuyabilmek için de geçerli olan barınma, beslenme gibi temel ihtiyaçlar da karşılandığından, bu gibi yüksek puanlı öğrenciler için özel üniversiteler daha ekonomik görünüyor ve aileler için de tercih sebebi oluyor. Bu arada genç, hayalini kurduğu diyelim ki Boğaziçi Üniversitesi’nden vazgeçiyor. Bu kadar çalışıp, başarıp, yine de hayallerin gerçekleşmediğini görmek de beni üzüyor. Bu gibi gençler için burs vs. gibi çeşitli çözümler üretmeye çalışırken, bunların da çok kolay ve yeterli olmadığını görüyorum. Devlet bursları yetersiz kalıyor, özel sektörün de elini taşın altına daha fazla koyması gerekiyor. Öte yandan, burs için özel okulları tercih eden öğrencilerle görüştüğümde de evdeki hesabın çoğu zaman çarşıya uymadığını, hayallerle hayatların örtüşmediğini fark ediyorum. Köklü üniversitelerin mezunlar dernekleri vs elbette çok yardımcı oluyor ama Anadolu’dan gelen çocuklar, devlet üniversitesi seçtiklerinde nereden burs bulacaklarını da bilmiyor. Bu konuda Türkiye geneline yönelik şeffaf bir yapılanma gerekiyor ki, başarılı öğrenciler hak ettikleri gibi istedikleri okulu seçebilsinler.