Banu Çarmıklı

Banu Çarmıklı

banu.carmikli@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Çağdaş sanat sahnemizin önemli isimlerinden Cevdet Erek’in İstanbul Dolapdere’deki Arter’de kapılarını açan “Bergama Stereotip” başlıklı kişisel sergisi tarihsel belleğe, unutulmaya ve kanıksanmaya dair sesli bir anıt niteliğiyle galeri mekânını kuşatıyor. Mimari unsurları yeniden organize edişi, sergi alanına mimari ve işitsel dokunuşlar yapmasıyla kendine özgü bir yerleştirme pratiği yaratan Erek, bu kez odağına Büyük Bergama Sunağı’nı alıyor.

İzmir’in Bergama ilçesinin merkezindeki antik kent Pergamon’da 19. yüzyılda yürütülen arkeolojik kazılarla bulunan anıtın kalıntıları 20. yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu’ndan yeni kurulan Alman İmparatorluğu’nun başkenti Berlin’e, sunak için özel olarak inşa edilmiş bir müze olan Pergamonmuseum’a taşındığından beri orada sergileniyor. Günümüzde hâlâ ait olduğu topraklara geri dönememiş olan bu sunağın tarihsel altyapısı ve serüvenine iç burkucu bir yorum getiren Erek, nadide bir tarihi eseri baştan aşağı tekrar canlandırırken kendi kavramsal dokunuşlarıyla deneyimi güçlendiriyor. Orijinalinde beyaz mermer kullanılarak inşa edilmiş antik sunağın yapısını soyutlayarak hoparlörler ve hoparlör kasalarını içeren bir ahşap konstrüksiyon olarak izleyiciye sunan sanatçı, bugünden geçmişe bir bakışla dinlenebilir, bakılabilir, üzerinde yürünebilir ve hatta dans edilebilir bir çağdaş mimari öğesi yaratıyor. Adeta bir medeniyetler tarihi gibi katman katman çıkılan platformların arasında dolaşırken kulağımıza yüzyıllar öncesinden kalma savaş tamtamları, mitolojik tanrılar ve kahramanlar arasında geçen diyaloglar, zafer ve yenilgiyi çağrıştıran farklı tonlarda seslenişler çalınıyor.

Çok katmanlı bir yapı

MÖ 2. yüzyılda Pergamon Krallığı’nın Galatlara karşı kazandığı savaşın ardından inşa edilen ve aynı zamanda kurban törenlerinin de gerçekleştirildiğine inanılan bu açık hava anıtının Cevdet Erek’in eliyle yeniden yorumlanmış versiyonu, çok yönlü okumalara açık yapısıyla alegorik anlatının sınırlarını yeniden çiziyor. Orijinal kalıntıda yer altı devleri Gigantlar ile gökyüzündeki Olimpos tanrıları arasındaki savaşın tasvirlerinin yer aldığı Büyük Friz’i ise sergi mekânına farklı sesler yayan bir hoparlör frizi olarak yeniden kurgulayan Erek, izleyicilerin ayrı noktalarda durunca bambaşka sesler duyduğu ancak yan yana gelince ortak bir işitsel deneyime dahil olabildiği çok katmanlı bir yapı sunuyor. Bu çokseslilik, savaşlar, göçler, diaspora gibi tarihsel arka plan öğeleri göz önüne alındığında günümüzle söz konusu dönem arasında hafıza tazeleyici bir köprü kuruyor. Politik tarihin kendisini tekerrür etmesine yönelik bir gönderme olarak da okuyabileceğimiz bu köprü, üzerine çıkan, yürüyen insanların kendi belleklerinden izleri de devralarak genişleyen bir yapıya dönüşüyor. Uygarlığın barbarlığa karşı kazandığı zaferin anısını canlı tutmak için inşa edilmiş olan Büyük Bergama Sunağı sesin devingen ve geçici niteliklerinden yardım alarak, uzak olanın yakınlığını deneyimlemenin önünü açıyor.

“Bergama Stereotip” yalnızca kolektif bir tarihi anlatıya dayanak olmakla kalmıyor aynı zamanda otobiyografik öğeler de taşıyor. Tüm yerleştirmede kırmızı rengi seçen sanatçının bu tercihini doğup büyüdüğü İstanbul’da, şehrin geleneksel ahşap evlerinin aşı boyası rengi şekillendiriyor. Bu renk, sanatçı için şehrin geçmişini anımsatmanın yanında ev, toprak, yuva, sıcaklık gibi kavramlara gönderme yapıyor. Böylece çalışmada bellek ve tarihsellik ile arasındaki git-gelli ilişkinin, bireyselden toplumsal uzanan bir ölçekte çerçevelendiğini görüyoruz.

İşitsel ve mekânsal

Cevdet Erek’in Almanya’nın Bochum şehrindeki Turbinenhalle’de Ruhrtriennale kapsamında ilk kez 2019 yılında sergilediği, ardından Berlin’deki Hamburger Bahnhof Müzesi’nin tarihi binasında gösterilen “Bergama Stereo” başlıklı yapıtının devamı ve varyasyonu niteliğindeki “Bergama Stereotip”, sanatçının, kendi ses/ritim çalışmaları ekseninde, Berlin metrolarından sokaklarına kadar çeşitli ortamlardan ilhamla oluşturduğu “sound”undan izler taşıyor. Bu da serginin bir diğer otobiyografik detayı olarak izleyiciye aktarılıyor.

Büyük Bergama Sunağı’nda sanat tarihine damga vurmuş görsel unsurların yerine, Erek’in bu yapıtında işitsel elemanları merkeze alması, sesin de tıpkı 3 boyutlu bir öğe gibi zihinde naratif bir deneyime yol açacak denli mühim bir duyusal işlevi olduğu gerçeğini vurguluyor. Kısaca tarihsel bir yolculuk sesin bireysel ve kolektif yolculuğuyla bütünlenmiş oluyor. Bu noktada “yankı” fenomeni de devreye giriyor ve sesin kaynağından uzak bir yerde duyulması olayına dayanan bu durum, Bergama Stereotip’te hem işitsel hem de zamansal ve mekânsal bir uzaklığın yeniden duyumlanabilmesiyle örtüştürülüyor.

Kesinlikle sıra dışı bir sergi deneyimi ortaya koyan, izleyicinin hareketinden fikirlerine kadar pek çok bileşenle ilişkiye giren interaktif bir bellek tazeleme anıtı niteliğindeki sergi tarih, insan, kayıp, duyular ve hafıza üzerine işlenmiş en başarılı çalışmalardan diyebilirim. Küratörlüğünü Selen Ansen’in üstlendiği “Bergama Stereotip”i 9 Ağustos tarihine dek mutlaka ziyaret edin derim.