Yakınınızın ölümü ne kadar aniyse sizdeki şaşkınlık, hüzün aslında buna yas demeliyiz, o kadar uzun sürebiliyor.
Hemen kaleme sarılıp ertesi gün bir anma yazısı yazamaya-biliyorsunuz.
Bunu yaptığım çok olmuştur. Ama ensemde bir editör baskısıyla.
Bu kez öyle olmadı.
Barbaros Çağa’yı kaybedeli bir haftayı geçti.
Onu anacak bir şeyler yazmak ancak mümkün oldu.
Ünlü avukat, koleksiyoner, Türkiye’nin ilk hukukla ilgili vakfının kurucusu Barbaros Çağa’yı yakından tanırdım.
Sevgili eşi Sema Çağa, sanat dünyasındaki nadide yakınlarımdan...
Ona büyük bir sabır dileyerek Barbaros Çağa’nın bir hukukçu devi olarak nasıl kendine mahsus bir sanatsever olduğundan bahsetmek istiyorum.
Onun o ciddi, her zamanki kontrollü duruşunun ardında büyük bir adanmışlığa şahit oldum çünkü... Sanata ve sanatçıya olan bağlılığına... Öte yandan Barbaros Çağa’nın, sanat dünyasının sadece sanatçılardan oluşmadığını, küratörlerin, yazarların, yayıncıların da var olması gerektiğini ender bilen bir kişilik olduğunu vurgulamalıyım.
Öyle ki Barbaros Bey, hayattayken bugün çağdaş sanat dünyasının en iddialı isimlerini karşılık beklemeden, büyük bir inançla ve belki de en önemlisi sessizlikle desteklemişti.
Ali Akay ve Levent Çalıkoğlu gibi.
Vasıf Kortun gibi.
Plato dergisi uzun yıllar yayın hayatına onun sayesinde başladı ve devam etti...
Vasıf Kortun’un çeşitli projelerinde Barbaros Bey, bir dileğini iki etmedi.
Ben AICA(Uluslararası Sanat Eleştirmenleri) Türkiye başkanı olduğumda Nişantaşı’ndaki dernek ofisimizi bize yine oydu tahsis eden...
Barbaros Çağa böylesine ilginç, az rastlanan bir koleksiyoner figürüydü...
Tek kafa yorduğu şey, aldığı sanat eserinin ayda, yılda ne kadar yükselip alçalacağı olmayan, hayat arkadaşı, büyük aşkı, yaşam perisi karısı Sema Çağa gibi sanat dünyasının mucizesine inanan bir figürdü.
Eleştirmeni, yazarı, küratörü, yayıncısıyla, tüm bohemliği, sıradışı partileri, hikâyeleriyle dolu bir sanat dünyasına... Tek tip olmayan, çoğulcu, çoksesli... Bunu yaşatmak için de hayatta olduğu sürece elinden geleni beğeni ve kalbiyle karar vererek yaptı...
Ne partiler ne yemekler yaşadık birlikte...
En son yemeklerimizden birinde “Bedenim yaşlanıyor olabilir ama aklım hiç ona uymuyor o daha da koşmak istiyor”, demişti. Ben de onu, aynı böyle olduğunu düşündüğüm anneme benzetmiştim.
Yaşlanmanın en kötü tarafının yaşlanamamak olduğuna karar vermiştik birlikte... Semacığım Goethe’den Almanca bir dize okumuştu yaşamakla ilgili hatta...
Türkiye hukuk dünyası evet bir devini kaybetti...
Ama çağdaş sanat dünyası da bir prensi...
İlham perisi karısına tekrar sabır diliyorum.
Hepimizin başı sağ olsun...