Elgiz müzesinin teras manzarası gerçekçi olmaktan başka çare bulamadığımız bir İstanbul’a işaret ediyor. Dönüşmekte ve yükselmekte olan bir İstanbul’a... Dubaileşen bir İstanbul’a... Yarısı bitmiş yarısı henüz inşaat halindeki İstanbul’a bakan teras, yılda bir kere heykel üreten sanatçılara açılıyor. Bu yıl da öyle oldu. Bu kez 40 yaşın altında heykel üretenler yani otuzlarındaki sanatçılar, Tuğçe Yücetürk, Esra Sağlık, Çayan Yılmaz, Aynur Öztürk, Ezgi Sönmez, Malik Bulut, Serdar Kaynak, Seval Şahin, Tanzer Arığ, Tuğba Özbağkıran, Uğur Çakı, Arif Çekderi, Kağan Toros işleriyle terastaki yerlerini aldılar. Ve kim bilir (en çok bunu merak ediyorum) bu terasa bakan inşaatlarda çalışan işçiler, bu işler üzerine neler düşündüler...
Sigara molalarında bir yükselip bir alçalan objelerle biraz olsun oyalanıp yorgunluklarını giderebildiler mi?
Otuzlarındaki bu sanatçılara bir süre önce heykelden beklentilerini sordum. Bir araç olarak heykelden ne beklediklerini... Her birinin yanıtları farklıydı.
Kimi satabilmekten dem vuruyor, kimi heykelin çevresinde izleyicinin alabildiğince çok vakit geçirmesini istediğinden...
Üretim dillerinin farklılığı kadar heykelden ne bekledikleri de farklıydı doğal olarak.
Fakat kamusal alanda en beğendiğiniz heykel sorumu hep bir ağızdan yanıtladılar.
Sanatçılar, kamusal alanda heykel deyince akıllarına onun geldiğini söylediler.
O heykel gibisinin de olmadığını...
O heykel gibi İstanbul’a hiçbir heykelin yakışmadığını...
İlhan Koman’ın Akdeniz’i...
Akdeniz, otuzlarındaki heykel üreticilerini birleştirmişti kucaklayan kollarıyla sanki...
Tereddütsüz hepsi Akdeniz demişti sakinliği, çevreye duyarlılığı, her anlamda bir ilk oluşuyla...
Akdeniz hem var hem de olmayışıyla heykelle ilgili yerleşik ve hayli sorunlu algımızı ters yüz ediyor bana kalırsa...
Bildiğimiz heykeller gibi var olmuyor kütlesi, hacmi, yapıldığı malzemenin tüm ağırlıyla... Bize bir şey öğretmiyor, işaret etmiyor.
Olmuyor yani... Olmayabiliyor. Aralıklarından bizi, bizimle birlikte içinde yaşadığımız kenti, rahatlıkla geçirebiliyor. Bir ve daha pek çok bakma ihtimali olduğunu hatırlatabiliyor...
Ve bu da sanırım onu genç heykelcilerin istisnasız en sevdiği kamusal alandaki heykelleri yapıyor.
Genç heykelcilerin diğer favorisi
İlhan Koman’ın Akdeniz’inin yanı sıra genç heykelciler, Kuzgun Acar’ı da hatırlayıp hatırlattılar. Özellikle Esra Sağlık onun Ankara’da Gima mağazası cephesi için yaptığı çalışmayı hatırlattı. 13 metrelik işini... Çayan Yılmaz, İMÇ’deki Kuşlar’ını...
Acar, şu an nerede olduğunu bilemediğimiz 1967 tarihli o rölyefi, Türkiye’nin ilk gökdeleni olduğu iddia edilen Emek işhanı için yapmıştı. Bu büyük tesadüften yola çıkarak aklıma gelecek sene gökdelenlerle kuşatılmış Elgiz müze terasında Kuzgun Acar’lar görmeliyiz hissine kapıldım. Kayıplar tekrar üretilebilir, varolanlar da bambaşka bir açıdan görünebilir. Olamaz mı? Haydi birkaç taneden vazgeçtim. Bir tanesi bile yetmez mi?