Taksimspor’da onunla iki yıl futbol oynadı. Hrant Dink’i, takımın orta saha oyuncusu Hrant Dink’in taktığı lakapla Bıdık anlattı...
Bıdık benim Moda’daki arkadaşlarımdan... Avize dükkanı vardır. Bütün Moda evlerini onun Çekoslovak, Osmanlı, Venedik işi lambaları, kristal avizeleri aydınlatır...
Bildiğiniz tüm kiliseleri de...
Murat’ın Hrant’la futbol oynadığını bilmiyordum...
Annemin lambaderine üfleme camdan karpuz ararken öğrendim.
Bir fotoğraf gördüm.
Hrant’ın da öyle bir formayla fotoğrafı vardı...
“Hrant Abi’yi Feriköy’den zaten tanırdım. Ağabeyiyle onun bir kırtasiyecisi vardı. Giderdik. O mahallenin en sevilen abilerindendi. Benden 12 yaş büyüktü.
Taksimspor’da o forvetti yani santrafor. Kafa toplarına çok iyi çıkardı. Frikiki çok kuvvetliydi... Maçlarda hırslanırdı. Mücadeleyi severdi. Sert mizaçlı görünürdü ama öyle değildi. Çok iyi kalpliydi.
Maddi durumu iyi olmasa da takımda maddi durumu kötü olanlara hep yardım ederdi. Dertlerini dinler, çözmeye çalışırdı” diye anlattı Fırat’ı...
Hrant Dink, sahada Fırat olarak bilinirmiş.
“O sahada Fırat’tı. Normal. Biz azınlıkların iki ismi olur. Futbol tekniği çok güçlüydü Fırat’ın... Ödemiş’te bir maçta fena kaybetmiştik. Üstelik bize dayak atmışlar. Teknik direktör Garbis abinin kafasına taş atıp onu hastanelik etmişlerdi.
Fırat o maçta sakattı oynayamadı.
Ama rövanşa bilendi. Bizde öyle denir.
Vefa stadındaydık. İkinci devre. 89. dakikaya kadar 1-0 yeniktik.
89. dakikada Hrant’tan orta geldi.
Aras’tan gelen pası ona ben vermiştim.
Aut oldu sandık. Top içeri girdi. 1-1 oldu.
Ödemiş’e haddini bildirmiştik.
İkinci lige çıkamadılar.
Kırklareli çıkmıştı...
Fakat Hrant Abi, golü atınca eski maçın da kötü psikolojisiyle coştu.
Sahada tur attı. Kırmızı kart gördü. Maçtan atıldı. O maçı hiç unutmam.”
Taksimspor oyuncuları çoğunlukla Ermenilerden oluşur. Bu da bilinir...
Her maça mahsus şiddetin dozunu ve tezahüratlarını bu ayrıntı oldukça belirler...
“Mesela maçtan önce ya da maç sırasında bize Agop diye bağırırlardı. Sanki Agop demek küfür gibi...”
O dönem Murat, Ermeni oldukları için dayak yediklerini kabul etmiyor.
“Bütün takımlar birbirini maçtan sonra döverdi. Taşlar atılırdı. Biz Ermeni olduğumuz için dayak yiyorduk diyemem... Herkes yiyordu.”
Fakat yine de bir maçı hiç unutamıyor.
“1984 senesiydi. Tam 20 yaşındaydım. Eyüp sahasındaydık. O zaman maçlardan önce İstiklal Marşı okunmazdı. Başladı karşı takımın taraftarı İstiklal Marşı’nı okumaya. Maç bitti. Yenildik. Kaleci Sarkis’e taraftar şöyle bağırdı: Ermenistan 0, Türkiye 2. Taştan, sopadan daha beter dokunmuştu hepimize...”
Murat, Hrant Dink’in öldürüldüğünü televizyondan öğrenmiş ve o gün bugündür kendine çok kızıyor. Hayırsızlığına... Niye onu görmeye gazeteye gitmediğine...
“Gitseydim, Bıdık diye sarılırdı bana. Ne maçtı derdi? Daha önce karşılaşmıştık. Öyle eğilip sarılmış. Yine o maçı, sana anlattığım maçı hatırlatmıştı... Çok güzel bir adamdı. Öyle iyi kalplisini tanımadım.” Murat, tekniğini Hakan Şükür’e benzettiği Fırat’la idman yapmaya doyamadığını da anlatıyor. İdmanların onun sayesinde çok eğlenceli geçtiğini söylüyor. Yedikule sahasında hafta iki gün onun ince esprilerine çok güldüğünü...
Hrant Dink’i, 2001 yılında Milliyet’te yaptığım Genç Ermenistan yazı dizisi sayesinde tanımıştım. Yazı dizisini beğenmiş, beni aramış, Agos’a koymak istediğini söylemişti.
“Gurur duyarım”, demiştim.
Öyle yapıyorum hâlâ...
Onu tanıdığıma, onun gibi birinin bu topraklarda yaşadığına gururlanıyorum... Hunharca öldürülüşünün, faillerinin devlet tarafından hala müphem sayıldığı beşinci yılında ailesine, sevenlerine, dostlarına, hepimize sabır diliyorum.