Evre Başak Clarke’ı eylül ayında tanıdım. ‘Tanıdım’ derken, twitter’da izlediğim birinin paylaştığı post’undan gördüm. İlk okuduğum cümlesi “Zamanında tablolarıma yatırım yapanlar şu an göbek atıyor” olabilir, çünkü ne demek istiyor acaba diye geriye doğru gitmiş ve hayatında belki de her şeyin en yolunda olduğu zamanda (daha birkaç gün önce) birdenbire bağırsak ve karaciğer kanseri olduğunu öğrenmiş bir genç kadınla karşılaşmıştım. Hatta bir an “Gerçek hesap değil mi acaba” dediğimi de hatırlıyorum çünkü çok çok güzel bir kadındı profil fotoğrafındaki ve böyle bir talihsizlikle bu sağlamlıkta – gülerek, neredeyse tatlı tatlı dalga geçerek – baş etmek de sık rastlanan bir durum değildi.
Sonra baktım, Evre Başak Clarke bir ressam, “Lütfen beni kimse hastalığımla tanımlamasın, ben sanatçı Evre’yim” diye yazmış çok haklı olarak. 38 yaşında. İki yıl önce evlenip İngiltere’ye yerleşmiş, bir yıl önce de oğlu Oscar dünyaya gelmiş. “Hayatım boyunca hep bir şeylerin savaşını verdim, rahat yüzü gördüğüm pek söylenemez. Yıllar sonra gerçek aşkımı buldum, evlendik ve bebeğimiz oldu. Hayat bana ‘tamam hak ettin, artık mutlu olabilirsin’ dedi sanıyorum ama bugün kanser olduğumu ve oldukça ilerlediğini öğrendim”, kendi ağzından hikâyenin özeti.
Sonra bir günlük gibi paylaşmaya başladı yaşadıklarını, tedavi sürecini, ona kendini iyi hissettiren, insanın istediğinde ne kadar güzel bir varlık olabildiğini hatırlatanları (tanımadığı birinden gelen hediye ya da kendi çocuğuyla beraber Oscar’a yemek pişiren arkadaşı gibi) ama aynı zamanda karşılaştığı güçlükleri, devam etmekte zorlandığı anları da. Böyle sert bir durumda bu kadar güçlü ve dürüst bir duruş inanılmazdı. “Hayatımın şu an çok kısıtlı olabildiği ihtimalini hissettikçe yaptığım en minik şeylerden bile aşırı keyif almaya başladım. Bu gece sindire sindire çok tatlı ve güzel bir elmayı bir saatte yiyerek ve nostaljik fotolara bakarak oldu bu mesela. Minicik bir olumlama olsun buraya” yazan kadının paylaşımlarını hep bekledim.
Destek kampanyası
Resim yapmaya da devam ediyordu bir yandan. Oğlu Oscar’ın çok güzel portrelerini çiziyordu (Belki yattığım yerden Frida gibi çizerim, iyi gelir” diyerek). Her doğum gününde bir tane yapmak istiyordu. Bu arada “Bir gün böyle bir paylaşım yapacağım aklımın ucundan geçmezdi” diyerek GoFundMe aracılığıyla bir destek kampanyası açtı, “Evre’nin Savaşı” başlığıyla. Eşi Philip aralıksız çalıştığı için oğullarının bakımı için, yanında olacak ailesinin seyahati için ve tek tek saydığı birçok başka kalem için desteğe ihtiyacı vardı. Kısa sürede toplandı ihtiyaç duyulan miktar.
Ama bu arada Evre kemoterapiye başladığını duyurdu, çok ağrısı olduğunu ve sonra 10 gün tamamen kayboldu ortadan. Sonunda anlaşıldı ki kâbus gibi günler yaşamış, hastanede kemoterapiden sonra bağırsağını patlatmışlar, ne olduğunu da anlamamışlar, sepsis zehirlenme (kan zehirlenmesi) geçirmiş, ölümden dönmüş, çok ciddi bir operasyona alınmış, şimdi daha da zorlaşmış bir tedavi süreci onu bekliyor. Ama ne mutlu ki hayatta ve çok güçlü. “Şimdi dört hafta iyileşme süreci. Sonra karaciğer için kemoterapiye dönüş. Yolum uzun ama çiçekli” gibi bir zarafetle ifade ediyor önündeki süreci. Destek kampanyasında ihtiyaç duyulan miktar da yükseldi doğal olarak.
Bunları hem değerli bir sanatçıyı ve gerçek bir savaşçıyı okuyanlar da tanısın diye hem de “yanınızdayız” demek isteyenler GoFundMe’den ona ve Oscar’a destek olabilsinler diye yazdım. Çünkü Evre’nin dediği gibi insan istediğinde çok güzel olabilen bir varlık.