Hayatta duyduğum anda sohbeti kesip konuşmayı terk etme isteğine kapıldığım iki kalıp var: Biri “Sen onu bırak da”, diğeri “O da bir şey mi”. İkisi zaten aşağı yukarı aynı anlama gelir; senin anlatmakta olduğun fasa fisodur, onda hep bir fazlası, bir ilginci, bir seviye ötesi vardır, dur bir anlatsın da gör hele.
Pelin Esmer’in artık sona yaklaşmakta olan 44. İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale için yarışan son filminin adı “O da Bir Şey mi”. Film, bambaşka hayatlara sahip, yollarının kesişmesi neredeyse imkânsız sayılabilecek iki insanın tuhaf bir şekilde kesişen hikâyelerini anlatıyor. Levent (Timuçin Esen), İstanbullu ünlü bir yönetmen, ödüllü pek çok filmi var ve şu anda kendi çocukluk travmalarına / korkularına dair bir kısa film çekmekte.
Aliye (Merve Asya Özgür) ise Söke’de bir otelde kat görevlisi. Bir dizi olay sonucunda yarım kalmış hayalleri ve bu kasabaya, bu otele, sıkıştığı bu hayata sığmayan bir hayal gücü var. Hikâyesini yeniden yazmak istiyor. Söke Film Festivali’ne konuk olarak gelen ve onun çalıştığı otelde kalan, filmlerini çok iyi takip ettiği yönetmen Levent bunun için bir fırsat oluyor. Aliye bara servis veren mutfak penceresinden sohbetlerine tanık olduğu ünlü yönetmene bir şekilde çetrefilli hikâyesini aktarmaya başlıyor. Aslında büyük ölçüde yeniden yazıyor; yarı gerçek yarı kurgu…
“O da Bir Şey mi”, son derece sahici ve yaşayan karakterlerini seyirciye adım adım tanıtan, hikâyelerini katman katman açan, derinlikli ve sürükleyici bir film. Karakterlerine tarafsız ve şefkatli bir şekilde yaklaşıyor; yönetmenin Cihangir – Asmalımescit sokaklarında geçen hayatını karikatürize etmemeyi başarıyor mesela. Anneden yaralı bir erkek yönetmen daha var karşımızda evet ama bir şekilde onu da anlıyoruz, İpek Bilgin’in eşsiz bir şekilde oynadığı o ruhu kendisinden özgür anneyi de. Timuçin Esen ile İpek Bilgin’in anne – oğul ilişkisi filmin en etkileyici yanlarından biri.
Söke’de Nur Yoldaş şarkıları çalan otel barı ise tam bir ilginç karakterler galerisi. Nur Sürer’in o çok renkli eski konsomatris Gülistan karakteri mesela başlı başına bir olay. Ya da Sermet Yeşil’in sorgucusundan hikâye anlatarak intikam alan Deniz’i. Mehmet Kurtuluş’un oynadığı, Aliye ile bağlantısının bedeli alt üst olan hayatı olan avukat Ahmet... Hepsinin yönetmene anlattığı, birbirinin üstüne çıkan hikâyeler var; “o da bir şey mi” ve belki de bambaşka gerçekleri. Filmin genç oyuncusu Merve Asya Özgür’ün bütün doğallığıyla hayat verdiği Aliye gibi.
Levent ile Aliye filmin tanıtım yazısında söylendiği gibi bir noktada “gerçek ile kurgu arasında seçim yapmak zorunda kalıyorlar” ama seyirci olarak ben kısa sürede ‘gerçeğin’ peşine düşmeyi bıraktığımı söyleyebilirim. Hangisi gerçekten oldu hangisi olmadı, önemini yitirdi takip ederken. Avukat Ahmet’in dediği gibi; belki olmadı. Ama olabilirdi.
Görüntü yönetiminde Barbu Balasoiu, kurguda Özcan Vardar, sanat yönetiminde Elif Taşçıoğlu imzalarının bulunduğu filmin oyuncu kadrosunda Timuçin Esen, Merve Asya Özgür, İpek Bilgin, Nur Sürer, Mehmet Kurtuluş, Şebnem Hassanisoughi, Asiye Dinçsoy, Sermet Yeşil, Fehmi Karaarslan, Laçin Ceylan, Deniz Karaoğlu, Oğuz Kara var. Söke Festivali’nde yönetmenle soru-cevap yapan sunucuda ise İstanbul dahil pek çok festivalde bu işi üstlenen Muammer Brav’ı izliyoruz.
Pelin Esmer’in dünya prömiyerini Rotterdam Film Festivali’nde yapan filmi Türkiye seyircisiyle ilk kez cumartesi akşamı Atlas Sineması’nda buluşacaktı, İstiklal Caddesi’ne çıkan bütün yollar kapatıldığı için buluşamadı. O güne bileti olanlar filmi bugün 21.30’da Atlas’ta izleyebilecek. Yarın 16.00’da ise Cinewam City’s 7’de.