“Kimimiz gökkuşağından
Diğerimiz yasak doğuştan
Bu cihana meydan okuyuştan sabıkalı vesselam”
Cuma gününden beri kulağımda bu şarkı. Adı “Masal”. Sözleri Sezen Aksu ve Sibel Algan’a, müziği Ender Akay’a ait. Kulağımdaki ses ise Salih Bademci’ye. Diziye geçmeden ondan en başta söz etmek istiyorum çünkü Netflix’in yeni dizisi “Kulüp”ün birçok iyi yanının en iyisi olabilir Bademci’nin Selim Songür performansı. Zaten “İlk ve Son” ve “Yalancı” ile bu yılın yıldızı parlayan oyuncusuydu, artık “Kulüp” ile çıtayı gerçekten epey yükseğe taşımış. Her şeyden önce, televizyon dizilerimize manasız birer mizah unsuru olarak serpiştirilen gey karakterleri oynayan aktörlerin (tabii o karakterleri yazan senaristlerin ve tercih eden yapımcıların da) izlemesini isterim. Sahiden unutulmaz bir karakter Selim Songür.
Kendisi diziye adını veren kulübe koltuğunun altında en ışıltılı hayalleriyle sızarak İstanbul’un eğlence hayatında devrim yaratmaya talip olan bir şarkıcı. Kulübün sahibi de onun kadar hayalperest Orhan (Metin Akdülger) olunca birlikte bir yola çıkıyorlar. Yıl 1955. Bu sırada hikâyenin asıl kahramanı Matilda (Gökçe Bahadır) da cezaevinden çıkmış, doğar doğmaz terk etmek zorunda kaldığı kızı Raşel’i (Asude Kelebek) bulmuş, çamaşırcı olarak o kulüpte çalışmaya başlamış. Bir yandan kulübün müdürü Çelebi’nin (Fırat Tanış) henüz sebebini bilmediğimiz kiniyle baş etmeye, bir yandan da kızıyla arasını düzeltip onu âşık olduğu hayırsız Fıstık İsmet’ten (Barış Arduç) korumaya çalışıyor. Matilda’nın varlığı başta yıldız assolist Selim Songür olmak üzere kulüpteki herkesin hayatını değiştirirken biz de adım adım onun hayatındaki sırları öğreniyoruz.
Sosyal medyada bir şeyin en çok konuşulanlar arasında yer alması genelde hayra alamet olmuyor ya, “Kulüp” bu anlamda bir istisna. Önce şunu söyleyeyim, eğer oturup bir çırpıda altı bölümü devirmediyseniz en iyisi Twitter’dan uzak durmak ki seyir zevkiniz bozulmasın. “Kulüp”, üzerine konuşulacak çok şey olan bir yapım. Bir kere gayet merak uyandıran ve sürükleyici bir hikayesi, güçlü ve zayıf yönleri olan inandırıcı karakterleri, son derece özenli bir sanat yönetimi var. Bir dönem dizisi ve son derece ince detaylarla örülmüş başarılı bir atmosfere sahip. Hikâye Rana Denizer’e ait ve kendi ailesinin hikayesi, anlatılan. Senaryoda Necati Şahin’in imzası var, yönetmen ise “Öyle Bir Geçer Zaman ki”, “İstanbullu Gelin” gibi unutulmaz dizileri çeken Zeynep Günay Tan. İki bölümde ise yönetmen olarak Seren Yüce’yi görüyoruz.
Salih Bademci’den canlandırdığı şahane karakter ve ona kattığı ruh için ayrıca söz etme ihtiyacı duydum ama oyunculukların hepsi son derece başarılı. Raşel için daha önce görmediğimiz yeni bir yüz seçmek isabetli bir karar olmuş ve Asude Kelebek ekrana çok yakışan bir ışığa sahip.
Ama “Kulüp”ü bütün bunlardan önce farklı kılan özelliği, ülkemizde ilk defa bir dizide Ladino dili duyuyoruz, İstanbul’da bir Yahudi ailenin nasıl yaşadığına, geleneklerine, düğünlerine, bayramlarına tanık oluyoruz, Şabat sofrası izliyoruz. Nihayet, diyorum. Anlatılmamış, anlatılmamakta ısrar edilen ne çok hikayemiz var. Sırası gelmişken Deniz Alphan’ın Ladino dili ve Sefarad mutfağını anlatan belgeseli “Kaybolan Bir Dil, Kaybolan Bir Mutfak”ı da bir dijital platformda izleyebilsek ne iyi olur.