Bu nasıl bir dürtüdür anlamıyorum gerçekten. Bir film, bir roman canını sıktı diye onu ortadan kaldırmaya niyet etmek. Bunun olabileceğine, olması gerektiğine inanmak. Tabii ki insanlık tarihinde ilk kez görülmediğinin son derece farkındayım da bu talebin dile getiriliş anına canlı canlı tanık olmak gene de insanı şaşırtıyor. Bir roman çıkıyor, memleketin önemli bir yazarının, Nobelli tek yazarının merakla beklenen bir romanı. Hani üzerine tartışılması çok normal, beğeneni, beğenmeyeni olması, hiç beğenmeyeni, nefret edeni olması, hepsi kabul. Orhan Pamuk’u yazar olarak sevmeyip okumamayı seçmek zaten bir tercih. Ama okumadan lanetleyip “Toplatılması için harekete geçiyoruz” çağrısında bulunulması gerçekten çok acıklı. Tabii aynı şeyin okuyarak yapılması da aynı derecede üzücü, yanlış anlaşılmasın. Burada konu, bir roman karakteri gerçek bir insanla inkâr edilemez benzerlikler taşısa da, ondan ilham alınarak yazıldığı açıkça belli olsa da orada yazanların o kişiye hakaret sayılmasının mümkün olmadığının göz ardı edilmesi. Çünkü bu bir tarih kitabı değil, bir kurgu eser. Hani şaka yollu söylenen “Film bu, film, gerçek değil” cümlesi var ya, tam onun gibi bu da roman. Adı üstünde esasen. Tabii ki hâlâ kızmak ve itiraz etmek mümkün, onun da çaresi okumamak ki zaten elimizdeki örnekte okuma eylemi söz konusu değil.
İki üç günde Orhan Pamuk’un son romanı “Veba Geceleri” etrafında olan bitenler, sosyal medyada lince yürüyen adımların nasıl atıldığında dair o kadar tipik bir örnek ki. Bir anda esmeye başlayan bir “Son romanında Atatürk ile dalga geçiyor” rüzgârı ve bu rüzgârı arkasına alıp yelken açan “Haydi hemen savcılığa” korosu. “Orhan Pamuk ihanetini son kitabı ‘Veba Salgını’ ile zirveye taşımış. Kitabında Atatürk’le dalga geçen bu adama haddini bildireceğiz. Pazartesi sabah kitabın toplatılması ve yazarın cezalandırılması için savcılığa müracaat edeceğiz” diye bir metin yayılmaya başladı önce. Altında bir avukat ve hukuk bürosunun isimleri. Hani hukuk insanısınız madem, bari romanı okuyun, “Ben neye itiraz ediyorum, sorarlarsa bileyim” gibi bir derdiniz olsun. Beklenti çıtasını daha da düşürürsek, hiç olmazsa kitabın adını bilin. Bu noktadan gelen eleştirileri “Ben okudum demedim ki. Falanca internet sitesi ile filanca yazarın sözlerini paylaştım” diye yanıtlamak, düzeltirken romanın adını “Veda Geceleri”ne dönüştürmek, hâlâ kendine ait bir cümle kurmayıp, bilmediği bir kaynağın iddialarını yaymaya devam etmek... Hani birisi özel olarak Atatürk’e nasıl zarar verebilirim diye plan yapsa ancak bu kadar başarılı olabilirdi herhalde.
Meseleyi basit bir sosyal medya zincirleme kazası olarak görüp, hızını kaybederek yok olmasını beklemek mümkündü ki romanı yayımlayan Yapı Kredi Yayınları’ndan da açıklama geldi. “Veba Geceleri romanında Atatürk’ü küçük düşürücü ifadelerin yer aldığına dair iddialar tamamen asılsızdır” diyorlardı; “Kolağası Kamil karakteri, romanın geçtiği hayali Minger adasının tüm vatandaşları tarafından bir halk kahramanı ve kurtarıcı olarak görülmektedir”. Aynı metinde Orhan Pamuk’un “Romanımda imparatorlukların küllerinden kurulan milli devletlerin kahraman kurucularına ve Atatürk’e hiçbir saygısızlık yoktur. Tam tersi, roman bu özgürlükçü ve kahraman önderlere saygı ve hayranlıkla yazılmıştır” ifadelerine de yer veriliyordu. Böylece bir cılız sosyal medya lincinin daha kulaktan kulağa büyüyerek başarıya ulaştığını aşama aşama izlemiş olduk. Çok güzel oldu, hem Atatürk’ün adını yüceltmiş olduk hem de “sanatın” değerlendirilme kriterlerine yenilerini ekledik. Gerisini özgürlükçü önderlerin kurduğu hayali Minger adası halkı düşünsün.