Çok yaptığım bir şey değil, geçen gün hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediğim bir oyuna gittim. Yönetmen (yönetmenlerden biri) başarılı oyuncu ve yönetmen Gülhan Kadim’di, Başıbozuk Tiyatro yapımı oyun Kumbaracı 50’deydi, bir de “tek kişilik çok sesli oyun”du, aşağı yukarı hepsi bu. Adı “Aramızdaki Mesafe”. Daha yerime otururken çalan şarkıyla (Shazam’a başvurdum hemen, “Padişahım” – Paptircem imiş, kaçırmışım bugüne kadar) iyi bir şey yaptığım hissine kapıldım, bittiğinde bundan emindim. Her şeyden önce farklı, ilginç ve genç bir iş izledim.
Oyunun tasarımı, metni, icrası ve Gülhan Kadim’le birlikte rejisi Bülent Gültekin’e ait. Seyirciyi ilk anda kavrayan bir sahne sempatisine sahip Gültekin. “Padişahım”ın sustuğu noktada elinde mikrofonla karşımıza gelip bize az sonra izleyeceğimiz oyunla ilgili ön bilgi veriyor. Varoluş krizlerinin onu oyunculuğu bırakma aşamasına getirdiği bir anda babaannesinin köydeki evinde kendisiyle aynı adı taşıyan amcasının günlüğünü buluyor Bülent. Şaşırarak görüyor ki amcasının zamanında da varoluş krizi varmış. Amca köyden - ve seküler bir babadan - kaçıp âşık olduğu kızın peşinden büyükşehre gelerek cemaatlere katılmış. Kendisi dindar bir aileden çıkıp tiyatro ekiplerine giriyor. Hangi noktada ortaklaşabilir iki Bülent’in hikâyesi?
Günlüğü okuyan genç Bülent, içindeki “al bunu oğlum, kullan bunu oğlum” diyen oyuncu dürtüsünün sesine kulak vererek bu ‘yarı biyografik’ olduğunu tahmin ettiğimiz oyunu kurgulamaya başlıyor. Ve işte üç sene sonra oyun karşımızda. Bir hamlede amcasının kıyafetini üstüne giyip (Dekor – kostüm tasarımı: Hilal Polat) Rüya’sına kavuşmaya çalışırken iki kardeş şeyhin rekabeti ortasında kalan Bülent Gültekin’in hikâyesini oynuyor, yine tek hamlede oyuncu olmaya çalışırken hocasının kendisine ve kız arkadaşına yaklaşımının yarattığı hayal kırıklığıyla baş başa kalan genç Bülent’e dönüyor. Ve gerçekten ortaklaşıyor iki hikâye; şeyhle hoca, amca Bülent’le oyuncu Bülent.
Bülent Gültekin’in hayatı dindar bir ailede başlayıp bir noktada değişim geçiren – “sevgisini gösteremeyen Nuri Bilge Ceylan babası” diye tanımladığı ve tahmin edileceği gibi ünlü bir gazeteci olan - babasının onları da berberinde seküler mahalleye ‘fırlatması’ sonucu yavaş yavaş da değil birden yön değiştirmiş. Kendi deyişiyle muhafazakâr mahalleden çıkıp ‘sekülerizmin fatihi’ bir lisede bulmuş kendisini. İki yaşam biçimi arasındaki çelişkilere / benzerliklere birinci elden tanıklık ederek büyümüş, çatışmaları bizzat kendi içinde ve ailesinde deneyimlemiş biri olarak bunları da metne gayet zekice ve mizahi bir dille yedirmiş. Dolayısıyla “Aramızdaki Mesafe” iki Bülent’in hikâyesi olmanın ötesinde bir Türkiye portresi çizip koyuyor seyircinin önüne.
Çok sesliliği sadece buradan gelmiyor ama. Oyun Tolga Tüzün’ün imzasını taşıyan sekiz hoparlörlü bir ses tasarımına sahip ve Amca Bülent’in hayatına giren kişilerin sesleri dört bir yandan gelerek hikâyeye etkileyici bir zenginlik ve boyut katıyor. Sesler Ali Seçkiner Alıcı, Bulut Şaşoğlu, Enes Sarı, Defne Kar, Kerem Duru, Levent Gültekin (kendisi olarak), Ogün Davutoğlu, Tuna Gümeli, Yiğit Cesaret ve Yiğit Sertdemir’e ait. Yönetmen yardımcılığını Öykü Eraslan’ın üstlendiği oyunun ışık tasarımında Tolga Tüzün, hareket tasarımında Özge Midilli, grafik / afiş tasarımında Fazlı Kesgin imzaları var.
Pek çok yönüyle özgün bir oyun izlemek, yetenekli bir genç tiyatro insanıyla, zeki bir kalemle tanışmak için görülmeli.