Bu sıralar çok geç kalmış şekilde “Succession” dizisini bitirmekteyim. İnanılmaz bir dizi tabii. Ekran karşısında adım adım dördüncü sezondaki ‘Amerika seçimini yapıyor’ bölümüne doğru ilerlerken Donald Trump’ın bir kez daha başkanlık için yarışacağı seçim gününe yaklaşıyor olmamız kaderin bir ‘cilvesi’ diyecektim ki Ferhan Şensoy’un “İçinden Tramvay Geçen Şarkı”daki dizeleri geldi dilime: “Cilvesiz normal kader”. Çünkü evet, “Biz eskiden bugünü daha pembe ummuştuk”.
Gelin görün ki kader seçim günü için ağlarını örmekteyken, Donald Trump’ın bugünlere nerelerden hangi yollardan - – nasıl geldiğini anlatan “The Apprentice – Trump’ın Hikâyesi” filmi de gösterime girdi. En son “Kutsal Örümcek”ini izlediğimiz yönetmen Ali Abbasi’nin Cannes’da ana yarışmada prömiyerini yapan filmi Türkiye’de ilk kez Ayvalık Film Festivali’nde, ardından Filmekimi’nde seyirci karşısına çıktı, şimdi de sinemalarda.
Adından da anlaşılacağı gibi bir ‘usta – çırak’ hikâyesi anlatıyor film ve önce geleceğin başkanının ‘70’li yıllar New York’unda, ne yapsa babasının gözüne giremeyen, annesi tarafından da abisi kadar sevilemeyen silik bir ‘ikinci oğul’ olarak portresini çiziyor. Karşısına başarıya giden yolda hiçbir yoldan kaçınmayan ilkesiz avukat ve politika danışmanı Roy Cohn’un çıkmasıyla kaderi değişiyor Trump’ın. Cohn Trump’ı bir sebepten seviyor ve onu doğru yönetilmeyen hırsıyla ideal bir çırak olarak görüyor, Trump da Cohn’u iş bitiriciliğiyle ona başarının anahtarını sunacak usta.
İlkesiz doğru olmadı aslında, ilkeleri var Cohn’un: “1- Saldır, hep saldır. 2- Hiçbir şeyi kabul etme, her şeyi inkâr et. 3- Zaferi sahiplen, yenilgiyi reddet”. Akıl hocasının kendisine bellettiği bu üç ana kural ışığında önce iş hayatında sonra siyasette adım adım yükselen Trump, bir yandan da hayatta değer verir göründüğü ne varsa bir bir gözden çıkarmaya başlıyor. Aşkından deliye döndüğü karısı Ivana ve her şeyini borçlu olduğu ustası Cohn dahil. Sonuçta boynuz kulağı geçiyor ve Roy Cohn da kendi öğrettiği – devrettiği kötülüğün kurbanı oluyor.
Filme Ali Abbasi sinemasını arayarak gidenleri hayal kırıklığına uğratabilecek bir biyografi, “The Apprentice”. Ama hem kötülüğün döngüsü ve insan doğası hem de dünyanın başından eksilmeyen bir politik figürün nasıl oluştuğu üzerine kayda değer şeyler söylüyor. Trump’ın filmi “tamamen uydurma” olmakla itham edip gösterimini engellemeye çalışmasına şaşırmamalı.
Oyunculuklar da çok iyi. Trump’ı Sebastian Stan, Cohn’u ise sürpriz, “Succession”ın Kendall’ı eşsiz Jeremy Strong canlandırıyor. Kendini kanıtlamaya, sevdirmeye çalışan hevesli bir genç olarak neredeyse seyircinin sempati duyduğu bir yerden başlayan Trump’ın başarı kazandıkça geçirdiği dönüşüm, ikili arasındaki el değiştiren güç dengesi, elden ayaktan düşerken kendi yarattığı canavarla baş edemeyen Cohn’un hayal kırıklığı, seyirciye bu kadar iyi yansıtılabilirdi.
Kötülüğün döngüsü demişken, iki gün önce de Burak Çevik’in filmi üzerinden şiddetin döngüsünden söz etmiştik. Keşke iyilik de bunlar kadar kendi kendini yeniden üretse diyerek sözü Abbasi’nin filmin prömiyerindeki sözleriyle bitirelim: “İyi insanlar uzun süre sessiz kaldılar. Sanırım filmlere yeniden anlam katma, yeniden politikleştirme zamanı geldi”.