Eyvah Değişiyorum !

12 Ağustos 2014

Bir yandan değişmek isterken bir yandan da değişim korkusu sarıveriyor insanı.

Değişince;

ya sevilmezsem,

ya diğerlerinden farklı olduğum için dışlanırsam,

ya havalara girdiğimi düşünürlerse

Bunlara benzer düşünceler uçuşuyorsa kafanızda bilin ki egonuzun "korku tüneli" çalışması başlamıştır. Değişim, içsel olarak farklı düşünmek ve farklı davranmak demektir. Dolayısıyla hayattan farklı sonuçlar farklı tepkiler almak. Örneğin kimseye "hayır" diyemeyip kendinden çok fazla veren bir insan, yeri geldiğinde "hayır" diyebileceğim diye bir değişim yolculuğuna çıkarsa bunu tam anlamıyla gerçekleştirebilmesi için:

Kendisi üzerinde özfarkındalık kazanmalıdır.

Yazının Devamı

Zihin Egzersizi

7 Ağustos 2014

Pek çok insan, yargılamanın ve dedikodu yapmanın hoş olmadığını bilir. Konuşmalara baktığımızda "insanları yargılamamak lazım", "dedikodu güzel bir şey değil" gibi cümleler havalarda uçuşur. Evet, çoğu insan bu iki konuda mangalda kül bırakmayacak kadar fikir sahibidir ve kendisinin de bunları yapmadığına inanır. İşte, bu kısım, bilme kısmıdır.

Bundan sonraki aşama daha önemlidir. Kendisinin başkalarını yargılayıp yargılamadığının, dedikodu yapıp yapmadığının farkında olma kısmı. Geçenlerde bir grup insanla sohbet ediyorduk hem de bu konularla ilgili... :) Benim tanımadığım ama grubun tanıdığı bir kişi yaklaştı, herkes selamlaşıp gelen kişiye sevgi gösterisi yaptı, gülüştü, sarıldı, öpüştü. Hatta övgüler yağdırdı. Kadın gruptan daha üç metre uzaklaşmamıştı ki az önce övgüler yağdıran kadın "al işte bu da çatlağın önde gideni" dedi ve konu kadının dedikodusuyla devam etti. Şimdi, burada görülen şey farkındalık aşamasına geçilmemiş olması. Anlaşılacağı üzere bir şeyi bilmek yetmiyor. Eğer kadın, kendisinin de yargıladığının ve dedikodu yaptığının farkında olursa (o an veya biraz sonra) kendini iş üstünde yakalamış olacak. Ve üçüncü aşama olan yapmak, uygulamak kısmına

Yazının Devamı

Özgüven Termometresi

2 Ağustos 2014

- Özgüvenim yok...

- Gerçekten mi? Hiç mi yok?

Böyle başlayan pek çok diyaloğun sonu "aslında özgüvenim varmış" ya da "özgüveni yükseltmek bu kadar kolay mıymış" gibi cümlelerle bitiyor. Özgüven ve kendinizle ilgili bir farkındalık yakaladığınızda içinizden bir iple kuyudan su çeker gibi ihtiyacınız olan özgüveni çekmeye başlıyorsunuz. Bu da size kendinizi daha iyi hissettiriyor. Bazen tek bir bakış açısında olan değişiklik bile mucizeler yaratabiliyor.

Hayatınızın bir alanında veya birkaç alnında özgüveniniz düşük olabilir. Sadece o noktalara odaklanmaya başlarsanız da sanki hayatınızın her alanında özgüveniniz düşükmüş gibi bir illüzyon yaratabilirsiniz. "Özgüvenim yok, özgüvenim kalmadı" diye söylenip durursunuz. Sonrasında da kendinizi tanımladığınız gibi davranmaya başlarsınız. Bu da işinize yaramaz. :)

Bir özgüven termometrenizin olduğunu hayal edin. Kocaman, karşı duvarda asılı. Bir ara kablo ile size bağlanmış. :) Birden ona kadar dereceleri var. Özgüveninizin en düşük olduğu an 1; en yüksek olduğu an 10. Yükselip alçalan civası kırmızı, yeşil, mavi... fark etmez; sizin seçtiğiniz bir renk.

Şimdi, hatırlayın bakalım daha önce kendinizi iyi hissettiğiniz,

Yazının Devamı

Kendini Tekrar Eden Yaşamlar ve Hayaller

25 Temmuz 2014

Hayallere olan bakışınız nedir? Bir ya da birkaç hayaliniz var mı? Yoksa hayal kurmayı çocukluğunuzda mı bıraktınız?

Hayaller, bazı insanlar için sadece uzaklarda bir yerlerde olan, düşlendiğinde anlık bir tebessüm ile anlık bir mutluluk veren ve sonrasında "keşke olsaydı" cümlesiyle noktalanan gerçekleşmesi imkânsız bir düştür. Eğer siz de böyle düşünüyorsanız haklısınız, doğrusunuz, bu sizin için bir gerçek... :)

Bazı insanlar için de hayal, hayata tutunma şeklidir, yaşam amacıdır, enerji kaynağıdır. Bu tip insanlar, hayallerinin bir gün gerçekleşeceğine gönülden inanır ve hayalleri doğrultusunda harekete geçer. Günün koşullarına, günün gerçekliğine takılmadan hayallerinin peşinden gider. Bu tip insanlar, daha önce de başkalarının mucize veya şans dediği pek çok güzelliği de yaşamıştır.

Yetişkin olduktan sonra hayal kurmayı bırakan insanlar, şu an ellerinde olan gerçekliklerin dışına çıkmakta çok zorlanır. İşte, durum bu, her şey ortada, malzeme bu... daha fazlası ya da daha değişiği olmaz gözleriyle bakarlar. Bu bakış da kişiyi aynı yerde kalmaya çiviler. Bazı yetişkinler de sadece gerçekleşmesinin mümkün olmadığına inandığı hayallerle oyalanır.

Gerçekleştireceği bir

Yazının Devamı

Canı Sıkılana Çare

21 Temmuz 2014

Her an farkındalığa ihtiyacımız var. Günün akışında ne düşünüyorsun, ne konuşuyorsun bil, bil ki biraz sonra hayatında olacakları nasıl yarattığının farkında ol. Bile bile kimse hayatına sıkıntı çekmek istemez; ama sorun, bunu bilememekten kaynaklanır. Hani, insan her şeyi bildiğini sanır da aslında hiçbir şeyi bilmiyordur aslında. Farkındalık, aydınlanma, öğrenme hiçbir zaman tam olarak olmaz. Her an yeninden fark etmek, yeniden bilmek ve öğrenmek gerekir. Hayat, yaşam okulumuzdur. Farkında olarak, öğrenerek, gelişerek yaşadığımız bir okul. Hayata olan bakış açımız, bizim yaşam felsefemizdir. Ağzımızdan çıkanlar da içimizde var olanın yansıması...

Mevlana'nın çok anlamlı sözlerinden birisi şöyledir: "Kalp denizdir, dil kıyı. Denizde ne varsa kıyıya o vurur." Ne konuşuyoruz, ne dile getiriyoruz; farkında olmak gerekir. Bazen öyle küçük şeylere takılıyor ki insan, kendini parçalıyor, içinden öfke yansıyor. Neyin öfkesi bu?

Genç bir arkadaşın çok sevdiği terliği kopmuştu sahilde. Dakikalarca isyan etti en sevdiği, değerli terliği koptu diye. Etrafına söylendi "terliğim koptu, terliğim koptu" diye. Olayı seyrederken kendimi tutamayıp "biliyor musun şu an belki de dünyanın

Yazının Devamı

Sosyal Kaygınız Yaşam Alanınızı Daraltır

14 Temmuz 2014

Sosyal kaygı yaşamaya başlayan insanlar, bu sorunları hakkında çözüm arayışına girmezse zamanla yaşam alanlarını daraltmaya başlar. Bu, insanın kendi kendine özgürlüğünü kısıtlaması ve kendine özel bir hapishane yaratmasıdır. Koskoca evrenin içinde kendini sürekli daralan bir çemberin içine hapsetmeye başlar. Sosyal ortamdan kendisine gelecek rahatsızlıktan korktuğu için kendini koruma altına alırken mutluluğunu, özgürlüğünü bedel olarak ödediğinin farkında değildir.

Başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğüne fazla takılan insanların, zamanla sosyal kaygının yolunu oluşturmaya başladıklarını fark etmeleri için bu yazıyı yazmak istedim. Bazen bir sebepten başlayan düşünce kalıpları, çok tekrar edildiğinde virüs gibi yayılıp hayatımızın pek çok alanını etkileyebilir. Türk toplumu olarak "elalem ne der, ayıp olmasın" gibi düşünce kalıplarıyla büyütüldüğümüz için "başkaları hakkımda ne düşünüyordur" düşüncesi çok yaygın maalesef.

Mutluluğu, huzuru yakalayabilmek için olaylara bakarken kendimizin kontrolünde olan ile kontrolümüz dışında kalan şeyleri çok iyi ayırt edebilmemiz gerekir. Başkalarının hakkımızdaki düşünceleri, kontrolümüz dışındadır. Başkalarının hakkımızda ne

Yazının Devamı

Şikayet ve Şükür Enerjisi

7 Temmuz 2014

Gün boyu evrene enerji yollayan trafolar gibi çalışıyoruz. Hem de hiç durmaksızın. Uyanık olduğumuz andan tutun da uyduğumuz ana kadar. Hayatımıza çoğu zaman farkında olmadan neler neler çekiyoruz... Sonra da hayatı, olayları, başkalarını suçluyoruz ya da şanslı olduğumuzu düşünüyoruz. Aslında ne düşünürsek oradaki enerjiyi çoğaltıyor ve kendimize doğru bir çekim alanı yaratıyoruz.

Nereye enerji koyduğunuzun farkına varmak için hayatınızda nelerin giderek çoğaldığına bakmanız yeterli. En belirgin enerji üretim şeklimizde şükretmek ve şikâyet etmek. Ya şükrettiklerinizi çoğaltırsınız ya da şikâyet ettiklerinizi. Arkadaşınızla, eşinizle ya da kendi kendinize kaldığınızda konuştuklarınızın farkına varın. En çok nasıl bir sohbet içindesiniz? Kendinizle ilgili, hayatla ilgili yaptığınız yorumlar neler? Sürekli olumsuzluklar hakkında konuşup şikâyet mi ediyorsunuz yoksa küçük büyük demeden hayatınızdaki güzelliklere şükredercesine onları mı dile getiriyorsunuz?

Ben hem mesleğim icabı hem de gözlem yapmayı sevdiğimden dolayı etrafımdaki insanların konuşmalarına çok dikkat ederim. Genelde şikâyet, şikâyet, şikâyet... Zaman yetmiyor, işler kötü, etraf kötü, şunu yapmak zor, bu

Yazının Devamı

Zayıflamaya İnancınız Var mı?

28 Haziran 2014

İnançlarımız hiç farkında olmadan hayatımızı yönetir. Bilinç seviyenizde mantıklı, doğru, ihtiyacınız olan kararları bilirsiniz. Ama ya harekete geçmek için adım atamazsınız ya da kısa süreli başlangıçlar sonunda hep başladığınız noktaya geri dönersiniz. Sanki birisi, bir şey sizi ensenizden tutuyordur. Ya da birisi önünüzde sizi engelliyordur. Tanıdık geldi mi?

İşte, sizi engelleyen, yapmak istediğiniz, değiştirmek istediğiniz şeyle ilgili olan olumsuz inancınızdır. Zayıflamazsanız hasta olacağınızı, çirkin olacağınızı, beğenilmeyeceğinizi düşünebilirsiniz. Zayıflarsanız güzel görüneceğinizi, istediğinizi giyeceğinizi, sağlıklı olacağınızı bilirsiniz ama harekete geçemezsiniz. Eğer böyle bir durum var ise zayıflama ile ilgili olan inancınızı kontrol etmeniz, sizin için çözüm olabilir. Örneğin içinizde gizli bir inanç "ben şişmanım ve hep böyle kalacağım" diye fısıldıyorsa bu, zayıflayamayacağınıza dair bir inançtır. Ve ne yaparsanız yapın bu inancınız kazanacaktır. Hiçbir taktik işe yaramayacaktır. Yarasa bile en kısa zamanda eski halinize dönersiniz.

Bir şeyi yapıp yapamayacağınızı bilmemek çok daha iyidir. En azından olumlu veya olumsuz bir inanç taşımadan yola

Yazının Devamı