İnsan ne kadar bilirse bilsin, ne kadar profesyonel olursa olsun karşı tarafa anlatmak istediklerinde onun kalbine dokunamadığı sürece iyi bir iletişim kuramayacaktır. Peki, nedir bu kalbe dokunmak?
Kalbe dokunmak, zihnin ötesine geçip, karşınızdaki kişinin kalbiyle iletişim kurabilmektir. Yargılardan uzak, sevgiyle saf bir yaklaşım içinde olmaktır. Fikrini kabul ettirmek çabasından uzak, duygularını harekete geçirerek anlamak ve aynı frekansa bağlanabilmektir. Haklı olmaktan, ispattan, kazanmaktan uzak sadece temasta olabilme çabasıdır. Egoyu yan koltuğa oturtup sadece karşındakinin varlığına odaklanabilmektir. Tabii bunun için de egonun farkındalığında olmamız gerekir. :)
Bazen hiç tanımadığınız ya da çok az tanıdığınız biri, bir anda en yakınlarınızdan fazla kalbinize dokunabilir. Hatırlayın, mutlaka dokunmuştur. İşte o an anlamadıklarınızı anlarsınız, görmediklerinizi görürsünüz, hatta hayatınızda önemli değişiklikler yaratacak adımlar bile atabilirsiniz.
Bütün ilişkilerde arkadaşlık, iş, eş ilişkisi fark etmez, en önemli adım kalbe dokunmaktır. Çünkü kalbe dokunabildiğimizde yaşam çok daha kolay olacaktır. Daha iyi anlarız, daha kolay anlaşılırız. Zaten bütün
Günler gelip geçiyor, zaman içinde ev değiştiriyoruz, iş değiştiriyoruz, eş değiştiriyoruz... İsteyerek ya da istemeden pek çok değişiklik yaşıyoruz. Arkamızda birilerini bırakıyoruz. Arkamızdan iyi ya da kötü bizi ananlar oluyor. Ve bir gün kaçınılmaz gerçek ölümle birlikte boyut değiştireceğiz, birilerini, bir şeyleri, bu dünyayı arkamızda bırakacağız. Peki, hiç düşündünüz mü boyut değiştirip buradan giderken arkanızda ne bırakmak istersiniz? İnsanlar arkanızdan sizin için tek bir cümle söyleseler o gönülden söylenen cümlenin ne olmasını isterdiniz? Arkanızda bir iz bıraksanız o izin ne olmasını istersiniz?
- Merhametli yürek
- Sevgi kelebeği
- Yardım meleği
- Dürüstlük abidesi
- Erdemli yürek
- ...........................
Nedir o sizi siz yapan değer? Bu dünyaya ne katmış, ne vermiş olmak sizi siz yapar? Hiç düşündünüz mü buradan nasıl gideceğinizi?
Cevap çok basit ve bilindik değil mi: “Dışarıyı, dünyayı görmek için.” Acaba doğru cevap bu mu, ya da bu, yeterli bir cevap mı? Daha derin bir cevap olabilir mi?
Evet, dış dünyayı görüyoruz ama içimizdeki dünyanın filtrelerinden. Bu yüzden herkes dünyayı farklı algılıyor. Eğer bunu tam olarak idrak edemezsek gördüklerimizden bambaşka çıkarımlarda bulunarak kendimiz için dayanılmaz bir dünya yaratmaya devam ederiz. Gözler dışarıda eleştirecek, yargılayacak, nefret edilecek bir şeyler bulmak için değil kendimizi bulmak içindir. İnsan her ne görüyorsa içindekini bulmuştur. Beğendiyse sevmeli, beğenmediyse içinde onu iyileştirmeli. İyileşme de kabul ve sevgiyle başlar.
Gözleriniz en çok neyi görüp de rahatsız oluyor?
- Kızgın, öfkeli insanlar
- Yalancılar, aldatanlar
- Acımasızlar, gaddarlar
- Paragözler, ukalalar
- Yargılayanlar, eleştirenler, kendini bilmezler
Her an, yeniden yeniden seçimler yapar insan. Beğenmediğimiz alışkanlıklarımız bile tekrarladığımız an yeniden seçilmiştir bizim tarafımızdan. Ve o an seçtiğimiz davranış o kadarıyla da kalmaz, devamında bir yaşam tarzını da seçmişizdir aslında. Örneğin sabah erken kalkamadığımız zaman geç kalkmayı seçeriz. Ve eğer bir işimiz varsa ona geç kalmayı da seçeriz, tembel olmayı da seçeriz, işin bereketini kaçırmayı da seçeriz, kendimizi güçsüz hissetmeyi de seçeriz, başarısız olmayı da seçeriz... Ya da bir kitap okumak, güzel bir hobiyle kendi başımıza kalıp ruhumuzu beslemek yerine internette oyun oynamayı seçersek aynı zamanda; uyuşmayı, sanallaşmayı, değersizleşmeyi, vakit öldürmeyi, üretmemeyi, gelişmemeyi, robotlaşmayı da seçeriz. Her seçimimiz bizim için, içinde pek çok şeyi barındıran bir yaşam biçimine bir kez daha EVET dememizdir.
Eğer hayatımız daha kaliteli olsun istiyorsak, seçimlerimizle onu desteklemeliyiz. Hani bir şeyleri değiştirmek istediğinde insan "ya yine yapamadım, yine vaktinde kalkamadım, yine bilgisayara takıldım kaldım" diye hayıflanır durur ya, işte onun yerine şunu hatırlamakta fayda var: Tam da o an o istediğiniz ya da istemediğiniz şeyi yapma
"Kadın derin adam yüzme bilmiyor. Eğer derin kadınsan sakın yüzme bilmeyen erkeğe can simidi vermeye kalkma. Onu sevgiyle dereye uğurla :)"
İlk cümleyi sosyal paylaşımlarda sık sık görüyordum ama altında sözü kimin yazdığıyla ilgili bir imzaya rastlamadım. Sanki bana söz eksik kalmış gibi geldi ve devamını bu şekilde ekledim. Tabii burada derin kadın yerine derin adam da olabilir :) İsteyenler sözü yer değiştirmiş versiyonuyla okuyabilirler... Burada kadın-erkek fark etmez.
Derinlik anlayışı kişiden kişiye değişebilir, önemli olan sizin kendinizi artık farklı bir bilinç seviyesinde hissediyor olmanızdır. Fiziksel bağımlılıklardan uzaklaşmış, daha ruhsal boyutlarda deneyimler kazanmaya başlamış olabilirsiniz. Yaşama, sevgiye, aşka, ilişkiye bakış açınız değişmiş olabilir. Yavaş yavaş derinleşiyorsunuz, genişliyor, büyüyorsunuzdur. Ve hayatınızda da bu derinlikte birinin size eşlik etmesi iyi olacaktır. Ancak temizlenmemiş bilinçaltı kayıtları veya egonun kendini ayakta tutma çabasıyla olmayacak kişileri oldurtmaya çalışabiliyor insan. İstiyor ki hadi yüzsün, yüzemiyor mu can yeleği vereyim , bir sürü fedakârlık yapayım. O da olmadı can yeleğinin kendisi olayım :) Ama
İnsanların içsel durumlarını etrafa yaydıkları görülmeyen ama hissedilen enerji alanları varsa kurumların da kendilerine has enerji alanları vardır. İçi üzüntü, nefret, çatışma, yargı, ego dolu bir insanın yaydığı enerji ve çekim alanı içi sevgi, hoşgörü, mutluluk ve neşe dolu bir insanın yaydığı enerji ve çekim alanından çok daha farklıdır. Kurumları var edenler insanlar olduğuna göre, kurumunuzun enerji ve çekim alanlarını fark etmek için personelinizin içsel durumuna bakabilirsiniz. Eğer idari kadronuzu ve onun altındaki takımı oluşturan kişilerin çoğunluğu birbirlerine, kuruma, yönetime veya kendilerine karşı:
- Şikâyet
- Yargılama
- Dedikodu
- Suçlama
- Sorun odaklı bakış açısı
- Saygı ve özdisiplin eksikliği içindeyse kurum içinde iç savaş başlamış demektir. Hatırlayın; kurumu kurum yapan binası veya demirbaşları değil, içinde bütünleştiği çalışanlarıdır.
Peki, siz kurumunuzun nasıl bir enerji alanı içinde olduğunun FARKINDA MISINIZ?
“Eskiden karakter vardı, uzun zamandır yerini kariyer aldı. Kariyer iyidir ama karakter değildir. Modern dünyamızda insanlar ahlaklarına göre değil performanslarına göre değerlendiriliyor. Bu, maalesef iş dünyasının dışında da bu şekilde. İnsanlar birileriyle tanıştığında ya da tanımadıkları birinden bahsedildiğinde hemen ne iş yapıyor diye soruluyor. Birinci soru bazen adı ne olabiliyor, bazen olmuyor bile :) Sanki insanın ne iş yaptığı, nasıl bir kariyerinin olduğu o insan hakkındaki olumlu veya olumsuz görüşü şekillendiriyor. Aslında önyargı oluşturmaktan başka bir şey değil bu.
Evet, kariyer planı yapmak iyidir, güzeldir ama karakter, kişilik planı yapmak çok daha önemlidir. İnsanın en azından kariyer gelişim planı kadar karakter planı üzerine de düşünmesi, kafa yorması kişisel mutluluğun kapılarını açacaktır. Kariyerinde zirve yapmış ama sağlıksız, mutsuz nice insan vardır. Ya da kariyere göre eş seçmiş ama mutsuz evlilikler yaşamış insanlar…
İnsan, yetişkin olana kadar ailesinin ve içinde bulunduğu sosyal çevrenin hayat görüşü, kültürü, yargıları ve değerleriyle yoğruluyor. Bir de üstüne yapıştırılan etiketler cabası :) Ve çok sert bir şekilde düşüşler yaşayıncaya ya
Her zaman yeni yıla girerken isteklerimiz olur. Acaba yeni gelen yıl bizlerden bir şeyler ister mi, bir şeyler bekler mi, bunu hiç düşündünüz mü? Ben düşündüm :) Sizlerle de paylaşmak istedim. Bunun için önce kendimi yeni yılın yerine koydum, zaman oldum :) tam 365 günlük bir zaman dilimi oldum ve konuşmaya başladım :) Nasıl mı? Şöyle:
“Bakın güzel insanlar, size bomboş sayfaları olan bir defter gibi geldim. Yazacağınız, çizip oynayacağınız tam 365 boş sayfa :) Bazı sayfaları önceden sipariş edip kullandınız. Korkularınız ya da sevgilerinizle yazıp çizdiniz bu sayfaları. Ama çoğu boş :) Şimdi bu boş sayfaları her gün uyandığında kalemi eline alıyorsun ve yazmaya başlıyorsun. Her düşüncen, her eylemin kalemdir benim için. Sen söylüyorsun, ben de senin için yazıyorum. Her düşüncen, her eylemin emirdir benim için. Sen ne istersen o oluyor. Olmayanlar için sabırsızlık edip dileğini bozmuş ya da seni korumak için o gün kaleminin ucunu kırmış olabilirim. Bunun için de şükret. Ama konuşup konuşup sonra bambaşka eylemler içine giriyorsan fikir değiştiren sensin, bana da hiç kızma. Söylediğinle başka bir düşüncen çelişiyorsa beni oynatıp oynatıp sonra da sipariş yanlış geldi deme. :)