KADINLARI SEVİYORUM
Öyle kadınlar var ki; başları dimdik, yürekleri şefkat dolu, içindeki yaratıcı gücün farkında. İşte ben o kadınları seviyorum.
Bazı kadınlar var ki; beyim bilir değil beynim bilir, kalbim bilir diyebilen ve seçimlerini kendi yapıp her türlü sorumluluğu da alabilen. İşte ben o kadınları seviyorum.
Öyle kadınlar var ki; erkeği rakip değil yol arkadaşı olarak görebilen, farklılıklarıyla sevebilen. İşte ben o kadınları seviyorum.
Bazı kadınlar var ki; bütün erkekleri aynı kefeye koymadan, onurlandırılması gerekeni onurlandıran, bağışlanması gerekeni de bağışlayabilen. İşte ben o kadınları seviyorum.
Öyle kadınlar var ki; başına, ayağına, diline, koluna neyi, kimi taktığının farkında olan. İşte ben o kadınları seviyorum.
Bazı kadınlar var ki; erkeğin aklına, kalbine bakan, kabukların arkasındaki naif ruhuna âşık olan. İşte ben o kadınları seviyorum.
Öyle kadınlar var ki; elinde aklında binbir hüner, durmadan sevgiyle üreten, sadece kendi varlığıyla hayata karışıp akabilen. İşte ben o kadınları seviyorum.
ERKEKLERİ SEVİYORUM
Bazı erkekler var ki; bir kadın gördüğünde onun da birinin annesi, kız kardeşi ya da kızı olduğunun farkında olan. İşte ben o erkekleri seviyorum…
Öyle erkekler var ki; bir kadın gördüğünde o yorulmasın, incinmesin diye hemen kendisini yardıma koşan. İşte ben o erkekleri seviyorum…
Bazı erkekler var ki; bir kadınla birlikte büyüyebileceğinin, olgunlaşıp el ele, omuz omuza yürüyebileceğinin farkında olan. İşte ben o erkekleri seviyorum...
Öyle erkekler var ki; bir kadının gözlerine baktığında ruhuyla temas kurabilen, onun gözlerinde sevgiyi, aşkı hatırlayabilen. İşte ben o erkekleri seviyorum.
Bazı erkekler var ki; kadının yaratan, üreten, şefkat içeren dişi enerjisini kendi içinde de hissedebilen. İşte ben o erkekleri seviyorum.
Öyle erkekler var ki; tek bir kadını yüreğinde taşıyabilen, onu hayatının kraliçesi yapabilen. İşte ben o erkekleri seviyorum.
Bazı erkekler var ki; hatasını anladığında özür dileyebilen, değer gördüğünde teşekkür edebilen. İşte ben o erkekleri seviyorum.
İnsan doğası olarak bencil midir, sempatik midir?
18. yüzyıl İngiliz filozoflarından Thomas Hobbes, insanın doğası gereği herkesin herkese karşı bir savaşı olduğunu söylemiştir. Meşhur sözü "Homo homini lupus" yani "İnsan insanın kurdudur" deyimi hâlâ kullanılmakta ve çoğu yerde çok anlamlı olmaktadır. Özellikle de dünyada insanın insana yaptığı aldatmaları, katliamı başka hiçbir canlının ya da doğal afetin insana bu kadar büyük ölçüde yapmadığını fark ettiğimiz her an Hobbes’u doğrulamaktayız maalesef. İnsan insanın kurdu ise çözüm olarak Hobbes "Leviathan" eserinde bu savaşı engelleyecek tek şeyin savaşı yapanlardan daha güçlü, daha despot bir yapay savaşçı olarak monarşist ve otoriter bir devlet anlayışını savunur.
Thomas Hobbes, açık bir şekilde insanın bencil bir varlık olduğuna, yaşamak için gerekirse kendi türdeşini ortadan kaldırabilecek yapıda olduğuna inanır. Günümüz dünyasına baktığımızda bu sözü doğrulayan pek çok örnek görüyoruz. Ama sunduğu çözümün doğruluğu tartışılır…
Diğer cepheden bakacak olursak bu egoizm temelli tezi pek çok filozof da eleştirmiştir. Tabii bu sözü eleştirmek için filozof olmamıza gerek yok :) Örneğin Hume ve Adam Simith'e göre;
Kutupyıldızı, diğer adlarıyla "polaris", "demir kazık", "batmayan yıldız", "şimal yıldızı"... Dünyanın ekseniyle hemen hemen aynı doğrultuda olduğundan yeri değişmez ve hep kuzeyi gösterir. Bu sebepten çok önemlidir, çünkü kutupyıldızını bulduğumuzda tüm yönleri de buluruz. Aynı zamanda manevi anlamda da "yol gösteren insan, hayata çeki düzen veren insan, yol açan, çare olan, yaşam amacı" gibi önemli anlamları vardır.
Yaşam yolunda ilerlerken hepimizin bir kutupyıldızına ihtiyacı var. Çoğu insan kaybolmuşluk, belirsizlik ve karmaşa içinde yaşamını sürdürmeye çalışırken bir çıkış yolu arar. Bazen kurtarıcı bekler, bazen mucize bekler, bazen de hiç bir şey yapmadan kurban rolünde seyirci kalmayı tercih edebilir. Ama seyirci kaldığı durumda bile içten içe hep hayatı anlamlandırmaya çalışma çabası, bir kurtuluş arayışı vardır. Bazen kurtuluş, körü körüne birilerine ya da bir sisteme inanmak, bağlanmak olarak görülürken bazen de boşlukta savrulan bir yaprak gibi oradan oraya sürüklenmek çare arayışı olabilir.
Ne olursa olsun hepimizin bu yaşam yolculuğunda yönümüzü belirleyecek, yolumuzu aydınlatacak bir kutupyıldızına ihtiyacı var. Ama nerede bu kutupyıldız? Ya da bir tane
Çocukluğumda bir rüya görmüştüm. Etrafta tek bir ağaç, çiçek kalmamıştı, sadece beton binalar vardı ve uçsuz bucaksız kurak topraklar... Ürkütücü bir sessizlik hâkimdi… Doğaya ait hiçbir canlılık görememek, dev betonların ortasında durmak ve uçsuz bucaksız kuraklığı görmek korkunç bir yalnızlık duygusu uyandırmıştı içimde… Korkuyla uyandığımda ilk işim pencereye koşmak oldu . İçimden "bu doğru olamaz, bu doğru olamaz" diye bağırıyordum. Perdeyi açıp ağaçların yerinde durduğunu, kuşların cıvıldadığını gördüğümde "oh çok şükür" dedim ve arkasından "seni seviyorum, seni seviyorum, senin kıymetini biliyorum" demeye başladım bütün ağaçlara, çiçeklere, arılara, akan nehre, coşan denize… Bu rüyayı göreli belki 30, belki 35 yıl oldu ve hâlâ ağaçlara sarılıp onlara ne kadar sevgi dolu olduğumu, onların farkında olduğumu söylüyorum :) "Seni seviyorum" derken doğayla iletişim halinde olduğumu hissediyorum, onlar da beni anlıyor, onlar da bana cevap veriyor... :)
Doğanın varlığına minnet eden, sevdiğini haykıran ya da fısıldayan kaç kişiyiz güzel insan? Haydi çoğalalım bugün, her gördüğümüz canlıya Aşk ile bakalım "Seni seviyorum" diyelim… Ve doğamızı koruyalım güzel insan…
Arzu
Çocukluğumda bir rüya görmüştüm. Etrafta tek bir ağaç, çiçek kalmamıştı, sadece beton binalar vardı ve uçsuz bucaksız kurak topraklar... Ürkütücü bir sessizlik hâkimdi… Doğaya ait hiçbir canlılık görememek, dev betonların ortasında durmak ve uçsuz bucaksız kuraklığı görmek korkunç bir yalnızlık duygusu uyandırmıştı içimde… Korkuyla uyandığımda ilk işim pencereye koşmak oldu . İçimden "bu doğru olamaz, bu doğru olamaz" diye bağırıyordum. Perdeyi açıp ağaçların yerinde durduğunu, kuşların cıvıldadığını gördüğümde "oh çok şükür" dedim ve arkasından "seni seviyorum, seni seviyorum, senin kıymetini biliyorum" demeye başladım bütün ağaçlara, çiçeklere, arılara, akan nehre, coşan denize… Bu rüyayı göreli belki 30, belki 35 yıl oldu ve hâlâ ağaçlara sarılıp onlara ne kadar sevgi dolu olduğumu, onların farkında olduğumu söylüyorum :) "Seni seviyorum" derken doğayla iletişim halinde olduğumu hissediyorum, onlar da beni anlıyor, onlar da bana cevap veriyor... :)
Doğanın varlığına minnet eden, sevdiğini haykıran ya da fısıldayan kaç kişiyiz güzel insan? Haydi çoğalalım bugün, her gördüğümüz canlıya Aşk ile bakalım "Seni seviyorum" diyelim… Ve doğamızı koruyalım güzel insan…
Arzu
Merhaba, güzel insan JSon zamanlarda en çok aşk üzerine soru ve olumlama isteği gelince, genel bir cevap yazmanın daha iyi olacağını düşündüm. Tabii ki aşkın üstadı değilim JKimse de olamaz. Mevlana “Aşk defterde, kitap sayfalarında yazılı değildir. AŞK kendinde kendini bulmaktır” diyerek çok daha derin manalardan bizlere seslenmiştir. Böylesine büyük, Tanrısal AŞKI yaşayabilmek için de önce insandan insana olan aşkı deneyimlemek gerektiğine inananlardanım. Benden sana, senden bana, bizden O’na…
“Benden sana, senden bana” iki kişinin birbirine ayna olabilmesi ve ego kimliğinin dışına çıkıp gönül tellerini titreştirip aşk pınarını harekete geçirebilmesidir. Şems’in “Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak hakikati keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin” sözü de ikili ilişkilerin (ister sevgili, ister arkadaş…) kendimizi ve hayatı anlamamız için ne kadar büyük bir önem taşıdığına, insanların birbirine ayna olduğuna vurgu yapmaktadır.
Bu açıdan kişisel aşka baktığımızda aşk, hayatımızı değiştirecek bir şey değil, aşk bizim dönüşmemize yardımcı olacak bir vesiledir. Hayatımıza giren kişi, her
Şikâyet, sorun odaklı bir algıdır ve hayatımızda şikâyet edilecek şeyleri çoğaltır. O istemediğimiz durumlara "gel gel" deriz. Gün boyunca konuşmalarınızı ve aklınızdan geçen düşünce kalıplarını takip ederseniz neler hakkında ve ne kadar çok şikâyet ettiğinizi fark edersiniz. Aman dikkat, dehşete düşmeyin :) Peki, şikâyetin yerine ne koyabiliriz? Çözüm odaklı bakış açısı tabii ki. Hayatımızın, tepkilerimizin, düşüncelerimizin sorumluluğunu almayı ve düzeltmek için çaba harcamayı koyabiliriz. Bunun için de kendi algımıza bir algı yönetimi yapmalıyız. İlk adım, şikâyet ettiğini fark et. İkinci adım"durumu kontrol edebilmen mümkün mü ve düzeltmek senin elinde mi" sorusuna samimi bir cevap ver. Eğer cevabın evet ise harekete geç ve yap. Cevabın hayır ise durumu kabul et ve kendi tepkini ya da yönünü değiştirmek için yine harekete geç... :)
Her zaman hatırla ki güzel insan, şikâyet edenler kendini tekrar eder ve içinde kurban rolünü besler. Hayatının sorumluluğunu alan dönüşür, değişir ve içindeki kahramanı besleyerek kendine güç katar… Bugün mottomuz "şikâyeti bırak, sorumlu olduğun hayatı yaşamaya bak" olsun…
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu
Arzu Bıyıklıoğlu
www.arzubiyiklioglu.co