Çocukluğumda olduğu gibi... Yolda giderken hep kafamdan konuşuyorum . Sanki güzel bir kapak açılıyor ve su gibi seri bir şekilde konuşuyorum. İşte o an bir kayıt cihazı olsa da kafamın içinde hepsini kaydetse diyorum. Sanki kitap yazıyorum kafamın içinde...
İşte az önce deniz otobüsünü beklerken kalabalığın içinde farklı farklı insanları gözlemlerken kafamın içinde yeni bir konuşma daha: Her insanın hikâyesi vardır, her yasam bir hikâyedir, anlamdır ve sen her zaman başkalarının hikâyesine de dahil olursun. Ve o hikâyede ya bir görevin ya da alacak bir dersin vardır, belki de ikisi... ;) Ve bazen sadece bir virgülle çıkarsın o hikâyeden, hayat sana dönüp noktanı koyman için hep fırsatlar sunar, anlarsan tabii ki :) O noktayı koymadan gittiğin her hikâye yarım kalmışlıktır ve sen hep kendini eksik hissedersin. Nokta koymak nedir? Bitirmek, ama sevgiyle bitirmek. Arkana dönüp baktığında sevgiyle güzel bir anlam bulabilmektir. Görev ya da ders tamamlanmıştır; peki şimdi virgüllerle kaldığı tüm yerlere gidip noktalarını koyabilir mi insan? Bunu zihnin içinden yapabilir mi? Yapar tabii ki:) Zaten hayatımızda ne olup bitiyorsa orada olmuyor mu? Farkındaysan her şeyimiz önce
Sanmayın ki eşinizle ya da sevgilinizle yaşadığınız ilişkide iki kişisiniz. O ilişkide iki kadın ve iki erkek var, toplamda dört kişi yaşıyorsunuz ve o yüzden iki gönül bir araya gelince samanlık seyran olamıyor. O yüzden iki beden birleşip tek ruh olamıyor, o yüzden iki kalp birleşip birbirine kanat olamıyor ve o yüzden sesler çok fazla ama kimse birbirini duyamıyor…
Şimdi diyeceksiniz ki kim bu diğer kadın ve erkek. Bunlar ne kayınbaba ve anneniz, ne çocuklarınız, ne akıl hocalarınız ne de eski sevgilileriniz… Bunlar, kendinizle ve birbirinize olan algı farklılıklarının yarattığı kadın ve erkekler. Bir ilişkide erkeğin kendi ve eşiyle ilgili bir algısı var, yani onun dünyasına göre algıladığı bir kadın ve kendisi var. Aynı şekilde kadın da kendisini kendine göre algılıyor ve erkeği de yine kendi algısına göre yorumluyor. Doğal olarak kadının kendini algılayış şekliyle erkeğin kadını algılayışı farklı olunca ortaya iki kadın çıkıyor. Aynı şekilde erkeğin kendini algılayış şekliyle kadının erkeği farklı algılaması da ilişkide ikinci erkeği yaratıyor. Oldunuz mu şimdi 4 kişi :) İşte, çatışmaların ve anlaşmazlıkların çıkmasının kökü burada yatıyor. Bir ilişkide bu algılanan
Yeni yıla az kaldı, kimimiz yeni yıla nasıl gireceğini şimdiden düşünmeye, planlamaya başladı. Kimimiz de ne gerek var yeni yıla diyerek umursamaz bir hal içinde. Zaten yeni yıl dediğimiz nedir ki? Bir 365 gün daha bitiyor. 2016 yerine 2017 oluyor, rakamlar değişiyor. Dünya'nın Güneş etrafındaki turu tamamlanıyor... Aslında insanlığın koyduğu tarihe göre Dünya'nın doğum günü olarak da düşünebiliriz :) En güzel yanı şu ki tüm dünyada aynı anda çoğunlukla güzel duyguların frekansı titreşiyor. İnsanlar daha fazla gülümsüyor, eğleniyor, aileler, dostlar bir araya geliyor. Sanki sıkıntılara, olumsuzluklara, sorunlara kısa bir ara veriliyor. Dilekler, hayaller havada uçuşuyor... Her ne kadar bu herkes için geçerli olmasa da çoğunluk için böyle diyebiliriz...
Geçen senelerde yazdığım yeni yıl yazısında oturup, her zamanki gibi bir kâğıt kalem alıp, yaşadığınız bir yılın size neler kattığını, farkındalıklarınızı, kazanımlarımınızı yazmanızı önermiştim. Hem özel hayatınız için hem de iş hayatınız için. Klasik yeni yıl dileklerine geçmeden önce bir öncekinde neler kazanmış olduğumuzu fark etmek bize güç verecektir. Kazanımları hatırlamak, bir yandan da kayıplardan ders alarak tecrübe
Eski düşünürlerden, filozoflardan, âlimlerden, kutsal kitaplardan bize iletilen en önemli ortak mesajlardan biridir, " kendini bil" mesajı. Peki tam olarak ne demek istediler? Tamam kendimi bileyim de NASIL? İşte bu soruların cevaplarını merak edenler için bu yazım J
Araştırmalarımdan tespit edebildiğim 4 anlam var;
1) Ahlak çerçevesinde ölçülü olmak; bu maddede Sokrates’in şu sözü aklıma geldi: "İnsanın aretesi (erdemi) bilgidir. Ahlaki değerler tüm insanlar için birdir. Bu birliğe insanın kendisini tanıması, yeterlilik kazanması ve bilgilenmesi sonuncunda ulaşılması olanaklı kılınır. Bu aşamalar tamamlanınca içses onu doğruya iyiye ve güzele yöneltir."
2) Aklın nasıl çalıştığını ve nasıl bilgi ürettiğinin üzerinde durmak. Yani aklını kullanmak. Burada da Kant’ın bir sözü aklıma geliyor: "İnsan ne zaman başkalarının aklının kılavuzluğundan kurtulur ve kendi aklını kullanmaya başlar ise aydınlanmaya başlar."
3) Kendilik bilinci çerçevesinde kültürü ya da toplumu bilmek. Kendilik bilinci, kişinin ne olduğu, neler yaptığı, hangi amaçlar doğrultusunda çalıştığıyla doğrudan ilgilidir. Ve bu süreçte içine doğmuş olduğu kültürün, toplumun değerleriyle
Çok sevdiğim bir kurbağa hikâyesi vardır, belki bilirsiniz.
Bir kurbağayı soğuk suya koyduğunuzda öylece durur ve kabın altını yavaş yavaş ısıya maruz bırakırsanız kurbağa suyun sıcaklığına yavaş yavaş alışır, suyun ısısı kurbağayı yaşatmayacak duruma geldiğinde hadi geçmiş olsun artık. THE END…
Oysa kaynar suya atsaydınız direkt o can havliyle hemen sıçrayıp kurtulma şansı vardı; çünkü aradaki ısı farkını çok iyi anlayacak, "bu durum benim doğama aykırı" diyerek kendini kurtaracaktı. Şimdi benzer durum bizim hayatlarımızda da kendini gösteriyor. Yavaş yavaş sinsice oluşan alışkanlıklardan tutun da ufak tefek şiddetlere, yasaklamalara, hoş olmayan değişikliklere maruz kalışlarımız var.
Sesimizi çıkarmadığımız, göz yumduğumuz olumsuz değişikler zamanla alışkanlık oluşturuyor ya da ısınan sudaki kurbağa gibi duyarsızlaşıyoruz. Durum artık dayanılmaz bir hale geldiğinde de felç olmuş gibi elimiz kolumuz bağlı THE END'imizi seyrediyoruz.
Şimdi, düşünün bakalım hayatınızın hangi alanında suyu ısınan kurbağa modundasınız? İşhayatınızda mı, ev hayatınızda mı, yemek ya da internet konusunda mı? Ya da nerede?
Detaylarda boğulup, hâlâ neyin eksik olduğunu düşünmek ya da daha neyi ekleyebilirim, daha neyi öğrenebilirim diye bitmez tükenmez bir arayışın peşinde koşmak... Sonu olmayan bir iyileştirme süreci. Ne zaman biter? Asla bitmez sonu yoktur mükemmel olmanın. Hep daha iyi, daha farklısı vardır, olmaya devam edecektir.
Mükemmel olan eklenecek bir şey kalmadığında değil, artık çıkaracak bir şey kalmadığında olmuştur. :)
Başlamak için mükemmel olmana gerek yok ama mükemmel olmak istiyorsan başlaman gerekiyor. :)
Mükemmelliğin peşinden koşup bir türlü harekete geçemiyorsanız mükemmellik illüzyonunun içindesinizdir. Kendi içinde dönüp duran, kendini tekrar eden bir film gibi. Sürekli zihniniz neyin eksik olduğuyla meşgul olur. Bir türlü tatmin olmazsınız. Her şey o kadar tam olsun ki kimse size bir şey söyleyemesin istersiniz. Ama bu maalesef mümkün değil. Beğenenlerin yanında beğenmeyenler, sevenlerin yanında sevmeyenler, övenlerin yanında eleştirenler hep olacak. İnsanın kendisi de dahil buna. Bugün yaptığınız ve beğendiğiniz bir şeyi bir yıl sonra beğenmeyebilirsiniz. Mükemmel olmaya çalışmaktan deneyimlemeyi kaçırabilirsiniz, hata yaptığınızda çok uzun zaman hatanın analizini
“Aşırı hız insanı yoldan, aşırı kontrol de insanı kontrolden çıkartır.” Bazı insanların kendilerini, başkalarını ve hatta olayları sürekli kontrol etme otomatiği vardır. Her şeye müdahale edip, neyin nasıl yapılacağını, nasıl olması gerektiğini dikte edip dururlar. Kişileri, olayları kontrol etmeye çalışmaları aslında ne kadar dirençli olduklarını gösterir. Direnç sertliktir, sertlik de zora geldiğinde ani kırılmalar, büyük acılar getirir. Zihninizde kontrolcülük programı varsa kontrol edebileceğiniz şeylerle, edemeyeceklerinizin arasındaki farkı çok iyi bilmeniz size yardımcı olur. Mesela başkalarının düşüncelerini kontrol edemezsiniz ama kendinizinkileri edebilirsiniz. Doğa olaylarını kontrol edemezsiniz ama tedbir alabilirsiniz...
Bir insan neden herşeyi kontrol etmek ister?
- Kendini güvende hissetmek için.
- Korkusunu yönetebilmek için.
- Mükemmeliyetçi olduğu için.
- Doğru bildiği tek yol olduğu için.
Kişinin bunlara benzer sebepleri vardır. Sizin sebebiniz nedir?
Bir gün mutlaka başkalarını ve pek çok olayı kontrol edemediğinizi görmeye başlarsınız ama bu aşamada daha fazla kontrol etmeye yönelirseniz her şey daha da kötüye gider. En sonunda tamamen kontrolü
KADINLARI SEVİYORUM
Öyle kadınlar var ki; başları dimdik, yürekleri şefkat dolu, içindeki yaratıcı gücün farkında. İşte ben o kadınları seviyorum.
Bazı kadınlar var ki; beyim bilir değil beynim bilir, kalbim bilir diyebilen ve seçimlerini kendi yapıp her türlü sorumluluğu da alabilen. İşte ben o kadınları seviyorum.
Öyle kadınlar var ki; erkeği rakip değil yol arkadaşı olarak görebilen, farklılıklarıyla sevebilen. İşte ben o kadınları seviyorum.
Bazı kadınlar var ki; bütün erkekleri aynı kefeye koymadan, onurlandırılması gerekeni onurlandıran, bağışlanması gerekeni de bağışlayabilen. İşte ben o kadınları seviyorum.
Öyle kadınlar var ki; başına, ayağına, diline, koluna neyi, kimi taktığının farkında olan. İşte ben o kadınları seviyorum.
Bazı kadınlar var ki; erkeğin aklına, kalbine bakan, kabukların arkasındaki naif ruhuna âşık olan. İşte ben o kadınları seviyorum.
Öyle kadınlar var ki; elinde aklında binbir hüner, durmadan sevgiyle üreten, sadece kendi varlığıyla hayata karışıp akabilen. İşte ben o kadınları seviyorum.