‘İnsanoğlu çiğ süt emmiş’ demiş atalarımız… İnsanların kötülük yapıp ihanet edebileceğini ve güven duygusunu yıkabileceğini vurgulamak adına. Bu durumda aldatmayı-ihaneti, insan doğasının bir parçası olarak kabul edebilir miyiz peki? Kuşkusuz bu, göreceli bir konu. Her insanın ihanete meyilli olduğunu ve şartlar elverdiğinde bu dürtüyü harekete geçirebileceğini söylemek de mümkün… Ahlak-sevgi-güven üçlüsünün yaşamdaki önemini yeterince kavrayabilmiş ve dürüstlüğü her şartta ilke edinmiş insanların hangi durumda olursa olsun ihanet etmeyeceğini savunmak da!
Nitekim benim düşünce tarzım ikincisinden yana. Zira karakteri ve değer yargıları güçlü insanların ihanet etmesi daha zor. Nasıl ki, ‘Özdeyişler’ kitabıyla ünlenen yazar François de La Rochefoucauld da ‘Hile ve ihanet güçsüz insanların işidir’ sözüyle, karakter-ihanet bağına dair bu gerçeği saptamış.
Kısacası; pek çok olumsuzluğu beraberinde getiren ve ilkelerine bağlı insanların eleştiri oklarına hedef olan ihaneti yani sadakatsizliği, insan doğasının gereği olmaktan ziyade, ‘kişisel zafiyet’ olarak değerlendirip ona göre tavır almak daha doğru!
Öte yandan insan denilen varlığın davranış biçimine akıl erdirmek de kolay
Kötülük, yaşamın ve insan doğasının bir parçası. Kimden geleceği, ne zaman-nerede karşımıza çıkacağı belli değil üstelik. Bunun için de hayat boyu hep temkinli olmak lazım. Ancak asıl dikkat etmemiz gereken yanı başımızdakiler, akrabalar, dostlar oluyor çoğu zaman. Zira kendimizi güvende hissettiğimiz için temkini elden bıraktığımızdan, bu kişilerden-ortamlardan gelen kötülük hem daha fazla yaralıyor insanı hem de daha büyük zararlara sebep olabiliyor! Nasıl ki, ‘Akrep, etmez akrabanın akrabaya ettiğini’ demiş atalarımız.
Nitekim Cuma akışındaki Total izleyicisinin itibar etmemesine karşın AB grubunda üçüncü, ABC grubunda dördüncü olmayı başaran Star’ın yeni dizisi ‘Akrep’ de bu sözü ispatlayan türden bir öyküyle gösterdi yüzünü.
İrfan Şahin’in yapımcılığını üstlendiği 1441 Productions imzalı dizi, Demet Akbağ ile Evrim Alasya’yı buluştururken sadece karakterleriyle değil, Erkan Birgören tarafından yaratılan senaryosuyla da alabildiğine tattırdı, akraba kötülüğünün akrepten daha beter olan zararını.
Hal böyleyken Gökçen Usta’nın yönetmen koltuğunda oturduğu… Bekir Aksoy, Yusuf Çim, Aslı Melisa Uzun, Beril Pozam, Demet Gül, Esila Umut, Taha Baran Özbek, Müge Su Şahin,
Psikopatlık… Özellikle günümüz dünyasında sıkça duyduğumuz-kullandığımız, kurgularla karşımıza çıkan bir kelime. Peki, nedir bu psikopati yani psikopatlık? Zeki ve manipülatif olma, suçluluk duygusu hissetmeme, utanma ve kaygıdan yoksunluk, başkalarının haklarını yok sayma ve benmerkezcilik, insanları kullanma, yüzeysel nezaket ve cazibe, cezayı önemsememe… Tüm bunlar psikopatlığın ayırt edici özellikleri olarak sıralanmakta.
Bir anlamda ‘Antisosyal kişilik bozukluğu’ olarak da nitelendirilebilen psikopatlığın özüne indiğimizde, bu kişilerin çevresindekiler ve toplum için ne denli tehlikeli olabileceği gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Zira kişisel özelliklerinin zarar verme boyutu oldukça kapsamlı ve sinsi. Dolayısıyla kurgulardaki varlığına değinmeden önce karakteristik özelliklerine kısaca göz atmakta fayda var.
Şöyle ki; Psikopat kişiler, çevrelerine özgüven yayma ve insanları kendilerine inandırarak kandırma yeteneklerine sahipler. Kendilerini her anlamda başarılı ve üstün görüp kural koyucu pozisyonuna bürünebilen psikopatlar, karşılarındakini suçluluk psikolojisine sokmayı ve onları dengesiz gibi göstermeyi rahatlıkla başarırlar. Kışkırtıp tartışma yaratmanın ardından
Bir yılın daha sonu yaklaşıyor. Bu meyanda televizyon dünyasında da yeni sezon yarılanmak üzere. Buna rağmen yeni yapımların izleyiciyle buluşturulması durmak bilmiyor. Başka sektörleri bilmem ama diziciler harıl harıl iş üretmekte. Biz de gündeme düştükçe, genel tabloları üstünden ön bakışla ele alıp değerlendiriyoruz kendimizce.
Nitekim Kanal D’den FOX’a, ATV’den Star’a kanallar yeni yapımlarını devreye sokmak için gün saymakta. Şimdi bunlara kısaca bakacak olursak…
ATV’NİN YENİ SÜPERİ…
‘Sadakatsiz’in, tarih meraklılarının gözdelerinden olan ‘Kuruluş Osman’ı koltuğundan etmesiyle Çarşamba birinciliğini Kanal D’yle paylaşan ATV’nin dizilerden yana öyle büyük bir problem yaşamadığı malum. Gerçi geçen sezondan gelen ‘Hercai’ ve yeni başlayan ‘Maria ile Mustafa’ reyting açısından istenileni veremiyor ama yine de Total’de ilk 10 içinde yer almayı başarıyorlar.
Kanalın dizi tablosunda durum böyleyken hemen herkesin dikkatini çekebilecek yeni bir yapım geldi gündeme… ATV’nin yeni süperi, ‘Akıncı’!
Başrollerini Şükrü Özyıldız ve Büşra Develi'nin paylaştığı dizinin kadrosu oldukça zengin. Yıldıray Şahinler, Tolga Tekin, Erkan Bektaş, Sermet Yeşil, Didem İnselel, Serhat Onat,
Hatalar… Kimine göre ‘En iyi öğretmen’, kimine göre de yeni şeyler denemekten korkmamanın göstergesi. Dahası Dostoyevski’nin dediği gibi, hatalarla yüzleşmek yerine hatalarla yüzsüzleşme, durumuna düşmek de var hesapta… Ki, insanları ve çalışmaları değerlendirme hususunda asıl bu detaya dikkat etmek şart! Zira önemsenmeyen, dikkate alınmayan ve bundan ötürü sürekli tekrarlanan hataların etki alanı bir hayli geniş olabiliyor.
Nitekim sadece eğlence aracı olmakla kalmayıp yarattığı iş olanaklarıyla da günümüzün yükselen değerine dönüşen kurgu dünyasında, pek çok yapım ısrarla tekrarlanan hatalara kurban gitmekte. Her sezon artan oranda yeni dizi zamansız finalle noktalanmakta. Keza bu sezon da büyük beklentiyle yola çıkıp birkaç bölüm sonra veda etmek durumunda kalanlar oldu. Gariptir ki, eskiden bir işin yayından kaldırılması daha çok ses getirirken ve o sezon hangi dizilerin erken finale yollandığıyla daha çok ilgilenilirken, şimdilerde kanıksanan bir hale geldi bu zamansız gidişler!
Peki… ‘Reytinge kurban gitti’ klişesiyle ömürleri noktalanan yapımlar gerçekte neyin kurbanı oluyor? İzleyicinin dikkatini çekme hususunda nasıl bir hataya düşüyorlar da rakipleriyle baş
Bir Fransız atasözü ‘Gençler ümitle, ihtiyarlar hatıralarla yaşar’ der. İnsanların sahip olduklarında kıymetini bilemeyip sonrasında sürekli özlem çektikleri gençlik, günümüz dünyasında ne oranda ümit dolu, orası meçhul ama gençlerin varlığından pay çıkartma girişimi gani gani.
Nitekim gençlik aşklarını-didişmelerini-yaşam çabalarını konu edinerek yaratılan kurgular da bu doğrultuda sıkça karşımıza çıkmakta. Romantik komediler, okulluların çekişmeli aşk maceraları en çok ele alınan gençlik işlerinden. Aralarında gençliğin ümitlerine-hayallerine hitap etmeyi başarıp dikiş tutturan da var… Gençlerin duygularına dokunmaktan uzak yavanlıklar-yapaylıklar sergileyip işi abartarak kısa sürede noktalananı da!
Hal böyleyken şimdilerde yapımcılığını BKM’nin üstlendiği yeni bir gençlik işi ekrana çıkmak için gün saymakta. Senaryosu, Melis Civelek tarafından kaleme alınan; Serdar Gözelekli’nin yönetmenliğini üstlendiği ‘Sol Yanım’, Star TV’nin yeni dizisi olarak izleyiciyle buluşacak.
Peki, bu dizi nasıl bir gençlik öyküsü sunacak bize? Yaratılacak gençlik atmosferinde fark yaratacak bir tablo bulacak mıyız? Senaryonun yetişkin kanadı gençliğin öyküsel akışını tamamlayan ve
Salgının kaygısı, depremin acısı derken… Moraller düştü, eskinin heyecanı da yitip gitti hayatımızdan. Kuşkusuz insanların çoğuna hâkim olan bu ruh hali kurgusal yaklaşımda da gösterdi etkisini. İzleyici, eskiye kıyasla daha seçici oldu. Hal böyleyken büyük umutlarla izleyiciyle buluşan yeni dizilerden bazıları beklenen ilgiyi bulamayıp erkenden noktaladı ekran yolculuğunu. Geride kalanlar da müşteri kaçırmamak için kadrolarına sürekli yeni isimleri katmakta buluyor çareyi.
Öte yandan televizyon cephesindeki tablo böyleyken kanalların yeniliklerden medet umma gayretinde bir düşüş yok. Gerek dizi, gerekse program açısından yenilikler bitmek bilmiyor. Her kanalda sürekli farklı seçenekler sunulmakta. Bunlardan birkaçına bakalım şimdi.
‘TOZKOPARAN İSKENDER’ GELİYOR!
Dizileri, belgeselleri ve çocuk kanalındaki yapımlarıyla dikkat çeken TRT, yeniliklerini sürdürme yolunda kararlı adımlarla ilerlemekte. Çok yakında TRT 1 ekranında yerini alacak olan ‘Tozkoparan İskender’ de bu kararlılığın yeni göstergesi.
Okçuluk, kahramanlık ve kahkaha dolu sahneleriyle sevilme ihtimali yüksek olan bir iş, ‘Tozkoparan İskender’. Zira daha çocuk yaşta rekorlara imza atmış süper kahraman
Kahraman nedir? İyilerin kötülere karşı kazandığı zafer öykülerinde başı çeken kişi diyebiliriz mesela… Ya da insanların hayranlık ve saygı duyabileceği işleri yapma cesareti gösterenler için de kullanabiliriz ‘kahraman’ sıfatını. Dahası kurgularda da dayanıklılığı yüksek, hiçbir şeyden korkmayan, her olumsuzluğun karşısında durabilen en önemli kişi, kahramanımızdır.
Kısacası ‘kahraman’ dendiğinde akla ilk gelen iyilikle, sevgiyle ve kötüleri alt etme cesaretiyle donatılmış kişilerdir. Kurgulardaysa çoğunlukla ‘erkek’ olarak öne çıkartılan ve öyküdeki kötüyü bertaraf etmekle mükelleftir bu karakterler. Bu amaç doğrultusunda, kahramanların çevresindeki sıradan insanlardan farkı açıkça vurgulanır zaten. Gel gör ki, kahramana bakış artık eskisi gibi değil. Yaşamdaki algı değişimiyle paralel biçimde, kahramanlara bakış açısı da farklılaşmaya başladı.
Kahraman algısı süreç içinde nasıl geçmişteki destansı unsurlardan sıyrılıp bireyselleşmişse, son dönemlerde de gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşılmakta kahramanlara. Toplumsal mesajcılık, psikolojik analizler ve gerçek hayatta söylenmesi gereken ne varsa kurgusal kahramanlar üstünden dillendirilmekte.
Böylece anlatıların ana