Psikopatlık… Özellikle günümüz dünyasında sıkça duyduğumuz-kullandığımız, kurgularla karşımıza çıkan bir kelime. Peki, nedir bu psikopati yani psikopatlık? Zeki ve manipülatif olma, suçluluk duygusu hissetmeme, utanma ve kaygıdan yoksunluk, başkalarının haklarını yok sayma ve benmerkezcilik, insanları kullanma, yüzeysel nezaket ve cazibe, cezayı önemsememe… Tüm bunlar psikopatlığın ayırt edici özellikleri olarak sıralanmakta.
Bir anlamda ‘Antisosyal kişilik bozukluğu’ olarak da nitelendirilebilen psikopatlığın özüne indiğimizde, bu kişilerin çevresindekiler ve toplum için ne denli tehlikeli olabileceği gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Zira kişisel özelliklerinin zarar verme boyutu oldukça kapsamlı ve sinsi. Dolayısıyla kurgulardaki varlığına değinmeden önce karakteristik özelliklerine kısaca göz atmakta fayda var.
Şöyle ki; Psikopat kişiler, çevrelerine özgüven yayma ve insanları kendilerine inandırarak kandırma yeteneklerine sahipler. Kendilerini her anlamda başarılı ve üstün görüp kural koyucu pozisyonuna bürünebilen psikopatlar, karşılarındakini suçluluk psikolojisine sokmayı ve onları dengesiz gibi göstermeyi rahatlıkla başarırlar. Kışkırtıp tartışma yaratmanın ardından kurban rolünü oynarlar. İlerlemek ve istediklerine sahip olmak için her türlü yalana başvurup hikâyeler uydurmanın yanı sıra hiç umursamadan başkalarına zarar verebilirler.
Kısacası; köşeye sıkıştıklarında sahte pişmanlık tavırları sergileyerek işin içinden sıyrılmaya çalışan ve sanıldığının aksine soğukkanlı katil olmanın ötesinde değerlendirilmesi gereken psikopatlar, ne pahasına olursa olsun kendilerini ön planda tutan tehlikeli kişiler. Yalan söylemede, karmaşa ve drama yaratmada usta olan bu insanların kendilerini belli etmeden aramızda yaşaması, aile kurmasıysa tehlikenin boyutunu artırmakta. Çünkü onların hastalıklı ruh hallerinden doğan zararlar, bireysellikten çıkıp topluma yayılmakta.
Hal böyleyken sahtekârlık ustası olan ve dürtü kontrolünü sağlayamayan psikopatların günümüz kurgularına sıkça malzeme yapılması… Dahası böylesi karakterlerin öykünün gelişiminde temel taşına dönüştürülmesi hayli revaçta. Bölümler boyu psikopat erkeklerin eşlerine veya takıntılı oldukları kadınlara-çocuklara nasıl sinsice zarar verdikleri… Bunları yaparken de arkadaş çevrelerinde ve toplum içinde masum-mağdur rolünü oynayıp destek alarak kazançlı çıktıkları uzun uzun işlenmekte. Nihayetinde psikopatlar kaybetse bile onların yol haritası ve başkalarını kandırma taktikleri, kötü örneklik adına, beyinlere yer etmekte.
Bu tabloda en vahim olanıysa, izleyicinin şiddet ve psikopatlık yüklü dizilere gösterdiği düşkünlük! Sakin anlatım diline ve düşünmeye yönlendiren mesajcılığa sahip işlere kıyasla, psikopat erkeklerin sergilediği fiziki ve ruhsal şiddet öykülerinin çatışmacılığı daha çok tercih edilmekte. Tıpkı mafya tiplerini kahramanlaştıran ve silahları konuşturan yapımlar gibi!
Günümüz kurgularının, ‘İpin ucu psikopatlarda mı’ diye, sorgulatan bu tablosuna pek çok örnek vermek mümkün. Lakin insanlardaki psikopatlık sevdasını vurgulamak adına hâlihazırda en tazelerine bakmak da yeterli olacaktır. Nasıl ki, Show TV’nin ‘İpin ucu psikopatlarda’ dedirten türden erkek karakterlere odaklı dizisi ‘Alev Alev’ de bunlardan biri!
ALEV ALEV’DE PSİKOPAT BOLLUĞU
AY Yapım imzasıyla ‘Le Bazar de la Charité’ isimli Fransız dizisinden uyarlanan ‘Alev Alev’, genel çerçeveden bakıldığında, erkeklerin yarattığı mağduriyetlerle mücadele etmek durumundaki üç kadının hayatın gerçekleriyle yüzleşmelerini ve seslerini duyurma çabasını anlatan bir iş konumunda. Ancak bu yüzeysel değerlendirmenin temelinde yatan asıl gerçek, öykünün tüm gücünü kadınların ve çocukların yaşamlarını cehenneme çeviren, onları ruhsal dengesizliğe sürükleyen psikopat erkeklerin varlığından aldığı!
İlk bölümden itibaren eski Belediye Başkanı olarak çevresinde saygınlık kazanmış, eli kolu her tarafa uzanan Çelebi Kayabeyli’ye sahnede başrolü veren senaryo bu karakter üstünden yeni psikopatlık halleri sunan bir iş.
Karısını kendine muhtaç hale getirmek için ona ilaçlar vererek ruh sağlığı bozuk bir insan haline getiren… Ardından aldığı ilaçlar ve gördüğü şiddet sonucu sinir krizleri geçiren bir kadına dönüşen Cemre’nin, kendi kendine zarar verdiği imajını yaratan… Evde şiddet terörü estirirken, çevreye karşı karısının iyiliği için çaba harcayan anlayışlı ve mağdur koca rolünü oynayan… Küçük kızını annesinin hastalığına ikna edip kendi yanında tutmaya çalışan... Baskıcılığı ve kötülüğü gülen bir yüz, insancıl söylemler ve sevecen koca karizmatikliğiyle maskeleyerek şiddetini sinsice sürdüren Çelebi, senaryonun bel kemiği olmanın ötesinde, her haliyle mükemmel bir psikopatlık örneği konumunda! Dahası Cem Bender’in performansıyla diziden en çok akılda kalan detay da bu karakterin psikopatlığı oluyor.
Öyle ki; yıllar boyu şiddet görüp çocuğuyla tehdit edilerek baskılandığı halde insanlara derdini anlatamayarak ‘Akıl sağlığı bozuk’ damgası yiyen ve kocasının engellemesi sonucu boşanma yoluna da gidemeyen Cemre’nin sesini duyurmak için savaşa soyunma süreci anlamsızlaşıyor. Onun tüm çabası, sadece çoğu zaman gereksiz haykırışlardan ve oradan oraya koşturmadan ibaret kalarak, Çelebi’nin psikopatlığı karşısında silikleşiyor. Yani bu tabloda kazanan, Çelebi ile zirveye taşınan psikopatlık oluyor!
‘Alev Alev’de bir başka psikopatlık örneği, yangında hayatını kaybeden Şimal’in kocası Bülent olarak karşımıza çıkmakta. Karısına-çocuğuna yönelik dengesiz tavırlar ve yarattığı ruhsal şiddetle istenmeyen koca-damat durumuna düşen Bülent’in, yangından sonra yüzünü göstermesiyle birlikte izleyici de oldukça ilginç psikopatlık performansına şahit oldu nitekim. Aile içinde yarattığı olumsuz ortamla oğluna travma yaşatıp korkudan konuşamaz hale getiren… Her tarafı yanık dolu olan bir kadını dahi taciz edecek derecede kişilik bozukluğu sergileyen Bülent, tavırlarından konuşma tarzına, psikopatlığın kitabını yazmakta. Dahası ‘İpin ucu bendedir’ terennümüyle Tomris’e gözdağı verirken, mazluma karşı ipin ucunun psikopat kişiliğe sahip arsızın-edepsizin elinde olduğu gerçeğini de gözümüze sokmakta.
Bu noktada rolünün hakkını fazlasıyla verip Bülent’i hakkını vererek canlandıran Cem Sürgit’i alkışlarken, öfke uyandıran psikopatlığının, gerçek hayatta para avcılığıyla evlilik yapıp işi şiddete dökenlerin pervasızlığıyla çok güzel örtüştüğünü belirtmek isterim.
Ve ‘Alev Alev’in bir diğer psikopatı, Berker Güven tarafından canlandırılan İskender Kayabeyli… Esasen ilk bakışta psikopattan ziyade nişanlısını kıskanan, zenginliğin-abisinin gücüyle hırslı ve şımarıklaşan bir adam gibi dursa da, özünde gizli psikopatlık izleri taşıyan bir karakter! Şöyle ki; kendi sebep olduğu sarnıç yangınında Çiçek’i alevlere itip kaçması ve bunu kaza gibi göstermeye çalışarak aklanması… Yangında terk edip gittiği Rüya’yı kurtaran Ömer’in kahramanlığını hazmedemeyip ona karşı üstünlük taslamak için saldırganlaşması… Ömer’i ölümle tehdit edip ona ilaç vermesi… Rüya, kendisinden yüz çevirince, onu sindirmek için, toplum nezdinde suçlu gösterme amaçlı haberler yaptırtması… Ve kimsenin kendisiyle başa çıkamayacağı şeklinde söylem geliştirip en ufak bir olumsuzlukta kötülüğe başvurması İskender’in gizli psikopatlığının bariz işaretleri. Nitekim tüm bu psikopatlık özellikleri öykünün bir başka kanadını geliştirmek için alabildiğine kullanılmakta.
SON SÖZ; Uyarlanırken büyük ölçüde orijinaliyle paralel bir yol izleyen ‘Alev Alev’ psikopat bolluğuyla güç kazanıp, yabancısından yerlisine, çoğu kurguda ipin ucunun psikopatlıkta olduğunu kanıtlamakta. Bu kolaycı mantıkla ‘Daha nice psikopatlar gelip geçecek’ diyerek koyalım noktamızı.
Anibal GÜLEROĞLU