Annelik… Birçok dinde kutsal sayılan bir kavram. Çocukları dünyaya getirip emzirmenin ötesinde şefkat, ilgi, sevgi, korumacılık, özveri gibi duyguların tamamını bünyesinde barındırarak bu kutsallığı kazanan annelerin ‘yeri doldurulamaz’ varlıklar olduğu muhakkak. Hal böyleyken annelere dair pek çok övgü içeren söz edilmesi de kaçınılmaz. Nasıl ki, Nobel ödüllü şair Rudyard Kipling ‘Tanrı her yere yetişemiyordu ve bu yüzden anneleri yarattı’ diyerek annelerin yüceliğini vurgularken Abraham Lincoln de ‘Bana okuduğum kitapların en güzelinin hangisi olduğunu sorarsanız, Söyleyeyim: Annemdir’ sözüyle övgü dizmiş anne kavramına.
Öte yandan her konuda olduğu gibi anneler arasından da ‘çürük elma’ çıkması kaçınılmaz. Böylesi annelerin ve dahi babaların çocuklarının hayatlarını nasıl kararttıklarını, onların gelecekleriyle oynadıklarını hayatın içinden sayısız örnekle görüyoruz zaten.
Nitekim benzeri tablolar, özünde yaşamın yansımaları olan, kurgularda da mevcut. Bu sezon da farklı karakter yansımalarıyla ‘Bu annelere dikkat’ dedirtme kapasitesinde olan ‘defolu’ anneler var ekranda. Bundan dolayı biz de aralarından en göze batıcı olanları yorumlayalım dedik. Buyurunuz…
EN
Bir yılın sonu daha geldi çattı yine. Yılbaşı kutlamalarının hazırlıkları da beraberinde geldi tabii. Her ne kadar son yıllarda yaşanan salgından dolayı yeni yıl kutlamalarının eski tadı ve dahi hızı kalmasa bile insanların büyük kısmı yılbaşı gecesine ayrı bir anlam katmak için ellerinden geldiği kadar bir şeyler yapmakta nihayetinde.
Öte yandan işin özüne indiğimizde her yılbaşının ömrümüzden eksilen bir yılı temsil ettiği de bir gerçek. Lakin bu gerçeğe karşı elden gelen bir şey yok. O nedenle olayın karamsar yönünü bir yana bırakıp gelen yıla ümitle bakmak için yılın son gecesini neşeyle geçirmekte fayda var.
Hal böyleyken televizyonların yılbaşı programları en önemli eğlence aracı olarak çıkıyor karşımıza. Zira ekran karşısında yeni yılı karşılamak, gerek virüsün yarattığı kaygılardan gerekse ekonomik nedenlerden dolayı, bir mecburiyete dönüşmüş durumda. Bu gerçek doğrultusunda biz de ‘Yılbaşı ekranında neler var’ diyerek kanalların yayın akışlarını kısaca özetlemek istedik. Buyurunuz…
SHOW TV’DEN ZENGİN YILBAŞI ÇEŞNİSİ
Bu yılbaşı Show ekranı oldukça renkli tablolar sunacak ve yüz güldürecek gibi görünüyor. Çünkü saat 20.00’den itibaren başlayacak olan ‘Güldür
Henüz sezonu yarılamamışken ekranda dökülen dökülene… Erken final haberleri peş peşe geliyor. Tanıtımlarıyla merak uyandırıp devamında gerek aldığı reytinglerle, gerekse içerik akışıyla hayal kırıklığı yaşatan ‘Misafir’ de ne yazık ki FOX ekranında tutunamayıp erken final yaşayanlardan biri. Sevilen kadrosuna ve uyarlama özelliğine rağmen ‘Misafir’in yüzü gülemedi. Peki... Sebep?
Esasında sebebi ararken çok zorlanmaya gerek yok. Zira ‘Misafir’ kanadında her şey apaçık ortada. Tıpkı bu sezon başarıyı yakalayamayan işlerin çoğunluğunda olduğu gibi! Hal böyleyken ‘‘Misafir’ sonunu kendi yazdı’’ demek hiç de yanlış olmayacaktır.
‘MİSAFİR’ ETKİSİZ ELEMAN GİBİ KALDI
Uyarlama kimliğiyle ekranda yerini alan dizinin bu üzücü akıbetine dair söylenecek ilk söz, hikâye ve karakter yönünden izleyiciye cazip gelecek bir başlangıç yapılamadığı şeklinde olacak.
Şöyle ki; Çok düşük tempoyla yüzünü gösteren dizi, başta Gece olmak üzere, karakterlerini kayda değer bir donanımla ve çekicilikle izleyici karşısına çıkartamadı. Misal, daha doğduğu andan itibaren annesi tarafından istenmeyen ve sevilmeyen Gece’nin yaşadığı travmatik çocukluğun izlerini yeterince hissetmek mümkün olamadı Hazal
Destan… Kökeni Farsçadan gelen ve kahramanlık öykülerini, kahramanları konu alan edebi eserleri ifade eden bir terim. Bu tanımla sıradan gibi görünse de ‘Destan’ yazmak herkesin harcı değil gerçekte. Bunun için donanımlı olmak, her şartta dosdoğru durabilmek ve kahramanlığın hakkını verebilmek gerek.
Nitekim aynı mantık kurgu dünyasında da geçerli. Burada da destan yazmaya niyetlenmek kolay lakin akıllarda iz bırakan destanlara imza atmak zor. Özellikle tarihi gerçeklikleri, kurgunun düşsel yaratıcılığıyla buluşturma noktasında başarıyı yakalamak daha da güçleşmekte. Zira sıradan içerikleri pek de irdelemeden izleyen insan mantığı ve araştırıcılığı bu tür yapımlarda daha çok devreye girmekte.
Bu noktada ATV ekranındaki yolculuğunu başlatan ‘Destan’ dizisine baktığımızda, Bozdağ Film imzalı yapımın destan yazmanın hakkını her şekilde verdiğiyle gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Hal böyleyken ekranlarımıza güçlü bir yerli destan kazandırırken, ‘‘Böylesi ‘Destan’ yazmak kolay değil’’ dedirten diziyi değerlendirmek ve başarılarını işaret etmek de kaçınılmaz oluyor tabii…
‘DESTAN’IN GÜCÜ NEREDEN GELİYOR?
Bir şeyi başarmanın en önemli kuralı, kendinde saklı olan gücü keşfedip özünün
Yeni yapım bolluğu ve hayal kırıklığı yaşayarak kısa sürede ekrana veda edişler her sezonun rutinine dönüşmüş halde. Nitekim bu yıl da dur durak bilmeden yeni işler ekrana sürülmekte. Tabii istenilen verimliliği sağlayamayıp birkaç bölümde yayından kaldırılma klişesi de beraberinde yol almakta.
Bu gerçek doğrultusunda mevcut yapımlara baktığımızda durum pek parlak görünmüyor maalesef. Tarihi dizilerin ağırlığını hissettirdiği, önceki dönemlerden devreden yapımların izleyicisini koruyarak yenilerin işini zorlaştırdığı ekranlarda ilk on içinde yer almak artık aslanın ağzında gibi. Pasta payının gittikçe küçüldüğü reyting rekabetinde ilk bölümleriyle dahi yeterli ilgiyi göremeyen dizilerin ayakta kalma savaşı eskisinden daha ağır geçmekte. Zira yerlerine getirilecek yeni yapım bolluğunda kanalların mantığı ‘Biri tutmazsa diğerini deneriz’ şeklinde! Hoş, gidenin yerine gelenlerin fark yaratması nadir oluyor ya… O da ayrı bir konu.
Dolayısıyla büyük iddialarla ekran mücadelesine soyunanların işin ciddiyetini anlayıp ona göre içerik performanslarını mantıklı ve ilgi çekici biçimde geliştirmeleri, karakterlerini güçlü diyaloglarla donatmaları şart. Aksi takdirde tüm iddialar
‘Sözleri tutmanın en iyi yolu, hiç söz vermemektir’ demiş Oscar Wild. Gerçekten de ‘Sana Söz’ demek büyük bir sorumluluğun yükünü üstlenmek demek. Lakin devir değişti… Ne sözün anlamı kaldı ne de yerleşik değerleri dillendirmenin.
Gerçek şu ki; Her şeyin gittikçe değerini kaybettiği, insan duyarlılığının yerini sanal gerçekliklerin sahteliğine terk ettiği günümüz dünyasında hassasiyetle söylenen sözlerden ve uyarıcılıktan ziyade abartılarla cafcaflı hale getirilmiş söylemlere itibar edilmekte. Bu bağlamda birilerine söz vermenin, ‘Sana Söz’ demenin pek değeri kalmadığı aşikâr.
Öte yandan yaşamın zorlu şartları dahilinde ‘Sana Söz’ derken tüm varlıklarını ortaya koyanların ne denli özverili bir iş yaptıklarını da göz ardı etmemek lazım. Aksi takdirde, popüler kültür nezdinde yeterince dikkate alınmasalar bile, zorluklara göğüs gererek ‘Sana Söz’ demenin gereğini yerine getirmeye çalışanların hakkı fazlasıyla yenmiş olur.
Nitekim bu tarz bir olumsuzluk Star TV’nin yeni dizisi ‘Sana Söz’ ile yaşandı. Salı akışına dahil olarak ekrandaki yerini alan dizi, ilk bölüm reyting sıralamasıyla ‘Sana Söz’ diyenlerin hakkının nasıl yenebileceğini gösterdi bize. Anlayacağınız ‘Sana Söz’
‘Sinema; duygular, düşler ve içgüdü dünyalarını anlatmak için en iyi araçtır’ demiş yönetmen Luis Bunuel. Gerçekten de kurgular ilhamlarını insanların hayal gücünden alırlar ve hayata dair çok şey barındırırlar içlerinde. Dolayısıyla insan karakterleriyle şekillenen hayali yansımaların ya da gerçekliklerin aktarımı olarak değerlendirebiliriz kurguları.
Lakin günümüz kurgu dünyasına baktığımızda içeriklerin yaşamdan ilham almaktan ziyade yaşama yön veren nitelikte yaratılmaya başladığını görmekteyiz. Yani bir bakıma kurgular, toplumsal algı oluşturma gücüne sahip prototipler olarak çıkmakta karşımıza. Kuşkusuz bu gelişim olumsuz yönleri ağır basabilen, kötü örneklik gücü yüksek olmaya müsait bir durum. Böylesi içeriklerin özellikle bölümler boyu sürerek zihinlere işlenme gücünü artıran dizilerde daha çok etkili olacağı da aşikâr.
Nasıl ki şimdilerde dünya çapında büyük ilgi gören, yanı sıra pek çok eleştiriye hedef olan ‘Squid Game’ yani ‘Kalamar Oyunu’ isimli dizi en net örnek. Şimdiye dek bu dizi üstüne çokça yazılıp çizildi malumunuz. Herkes kendince döktü fikrini ortaya. Biz de dilimiz döndüğünce kendi görüşlerimizi aktarıp bakış açımızdan değinelim istedik ‘Kalamar
Yalanlar ve yalancılar… Pek çok olumsuzluğa sebep olan hayatın kötü gerçekleri. Etkileri nereye kadar derseniz… Çok şey söylenmiş, çok yorum yapılmış bu konuda. Nasıl ki, ‘Yalancının mumu yatsıya kadar yanar’ demiş yalanların ortaya çıkma özelliğine vurgu yapan atalarımız. Ünlü yazar Bernard Shaw da ‘Yalancının cezası, kimsenin kendisine inanmayışı değil, kendisinin kimseye inanmayışıdır’ sözüyle konuya farklı perspektiften yaklaşmış. Anlayacağınız ‘İnsanı yalan kadar alçaltan bir şey yoktur’ dese de Anton Çehov yalancılar ve yalanlar yaşamdaki yükselen varlıklarıyla oldukça derinlikli unsurlar.
Öte yandan yarattıkları olumsuzluklarla içerikleri alabildiğine geliştirmenin ve çatışmacılık yaratmanın önünü açan yalancılar ve yalanların kurguların baş malzemelerinden biri olduğu da malum. Özellikle zaman doldurma derdindeki dizilerin olmazsa olmazı durumundalar. Hal böyleyken birbirine benzer yalanlardan gelişen senaryoların bolluğuna şaşmamak lazım tabii.
Nitekim uyarlama fırtınasının alabildiğine hüküm sürdüğü ve özgün yapım bulmanın yalan olmaya başladığı ekranlarımızın yeni sezonunda da bu vazgeçilmez tutku çeşitli örneklerle boy göstermekte. FOX’un yenilerinden olan ‘Yalan