Henüz sezonu yarılamamışken ekranda dökülen dökülene… Erken final haberleri peş peşe geliyor. Tanıtımlarıyla merak uyandırıp devamında gerek aldığı reytinglerle, gerekse içerik akışıyla hayal kırıklığı yaşatan ‘Misafir’ de ne yazık ki FOX ekranında tutunamayıp erken final yaşayanlardan biri. Sevilen kadrosuna ve uyarlama özelliğine rağmen ‘Misafir’in yüzü gülemedi. Peki... Sebep?
Esasında sebebi ararken çok zorlanmaya gerek yok. Zira ‘Misafir’ kanadında her şey apaçık ortada. Tıpkı bu sezon başarıyı yakalayamayan işlerin çoğunluğunda olduğu gibi! Hal böyleyken ‘‘Misafir’ sonunu kendi yazdı’’ demek hiç de yanlış olmayacaktır.
‘MİSAFİR’ ETKİSİZ ELEMAN GİBİ KALDI
Uyarlama kimliğiyle ekranda yerini alan dizinin bu üzücü akıbetine dair söylenecek ilk söz, hikâye ve karakter yönünden izleyiciye cazip gelecek bir başlangıç yapılamadığı şeklinde olacak.
Şöyle ki; Çok düşük tempoyla yüzünü gösteren dizi, başta Gece olmak üzere, karakterlerini kayda değer bir donanımla ve çekicilikle izleyici karşısına çıkartamadı. Misal, daha doğduğu andan itibaren annesi tarafından istenmeyen ve sevilmeyen Gece’nin yaşadığı travmatik çocukluğun izlerini yeterince hissetmek mümkün olamadı Hazal Kaya’nın performansında.
Öte yandan ‘Oasis’ dizisinin uyarlaması denmekle birlikte ‘Misafir’in içeriğinin bu yapımla benzeştiğini de söylemek zordu. Zira ‘Oasis’, Güney Kore’nin çalkantılı bir döneminde, gençlerin intikamcılık ve güç-zenginlik elde etme dürtüsüyle hareket etmelerini temel alıp babasının haksız ölümünün peşine düşen bir gence odaklanarak içeriğini geliştiren bir işti.
Bundan dolayı ‘Misafir’in diziden ziyade toplum tarafından dışlanmış bir gencin, bilinçsizce yaptığı kaza sonucu ölüme sebebiyet vermesinin ardından ölen adamın evini ziyaret edip felçli kız kardeşiyle cinsel yakınlaşmasını ele alan 2002 yapımı ‘Oasis’ filminin izinden gittiğini söylesek yeridir. Tabii benim bilmediğim başka bir ‘Oasis’ dizisi varsa (Ki, 2039 yılında dünyanın sefalet ve kaos ortamından uzaya yol alan aynı adlı bir dizi daha mevcut) o başka. Neyse…
İçeriğe güç katmadığı net olan uyarlama olayını bir yana bırakıp anlattığı hikâyeye, karakterlere ve olay örgüsündeki mantığa dönersek…
Erken final kararı kaçınılmaz olan dizide aksaklıklar diz boyuydu. Senaryo hayatın içinden duyguları vermeye çalışmış ama açıkçası karakterlerle oyuncu performanslarının tam bağdaşamamasından dolayı hedef tutturulamamıştı. Ortalıkta çocuklar olmasına rağmen içerik akışında ve karakterlerde adı konulamayan bir donukluk vardı. Söylem dili ‘öylesine’ bir havayla yaratılmıştı adeta. Mantık deseniz... Hak getire. Bunlar da ‘Misafir’in rakipleri karşısında ‘etkisiz eleman’ gibi kalmasına yol açmıştı haliyle.
Mesela Buğra Gülsoy’un canlandırdığı Erdem’in çocuklarıyla sergilediklerini kolayca benimserken, zoraki bir gerginlikle ortalıkta gezinen ve sürekli dik dik bakan Gece ile olan sahnelerdeki eğretiliğe adapte olamamıştık bir türlü. Bunda Hazal Kaya’nın karakteriyle bağ kuramayışının yönlendirici olduğu muhakkaktı. Sonradan zoraki gülümsemeler ve şakalaşmalar yaşansa bile başlangıçta etkisini fazlaca gösteren bu olumsuzluktan sıyrılamadık. Öte yandan polis olan Erdem'in tanımadığı bir kadını, üstelik intihara meyilli kişiliğiyle, eve alması ve çocuklarına bakıcı yapmasına da aklımız yatamadı kesinlikle.
Yanı sıra içeriğin kafası da karışık gibiydi… Her telden çalma hevesindeydi sanki. Bir yandan kadınları hırsızlığa yönlendirip her tür yasadışı işte parmağı olan karakterlerle mafyatik hava verilmek istenmişti… Ki, bu durumda Gece’nin neden polise gidip şikayetçi olmadığı sorusu takılıyordu akıllara. Bir yandan da anne sevgisizliğinden ve yoksunluğundan doğan dram yaratılmaya çalışılmıştı… Ama Gece’nin dış görünümü baştan itibaren bu dramatik gerçekle hiç uyuşmamıştı. Müthiş bir zorlama vardı orta yerde kısacası.
Dahası… Karşılıksız aşk entrikacılığından gelişecek kötülüğün temeli de atılmak istenmişti içerikte… Lakin ölen arkadaşının dul kocasına göz koyma durumu çokça sırıttığından, bu hamle bir cazibe katamamıştı akışa.
İlaveten Ozan Dolunay ile Bülent Şakrak’ın Amerikan işlerinden fırlamış ortaklığıyla polisiye komedi havası katmaya da heveslenmişti senaryo. Bu harman başarılı olmuş muydu peki? Amaç bize sunulan bu her telden çalan harmanı eğreti hale getirmek ve dizinin kuyusunu kazmaksa... Evet.
VELHASIL; Karakter yapılandırmasındaki ve olayları yansıtmadaki aksaklıklarıyla izleme hevesimizi kıran… İntihar olayından güç alarak ilerlemeye çalışırken dengeleri şaşıp duygu yoksunluğunda takılı kalıp mantık bocalaması yaşayan… Ve her şekilde sonunu kendi yazan ‘Misafir’ tüm bu olumsuzluklarından dolayı etkisiz eleman gibi kalıverdi rakipleri karşısında.
O halde biz de ‘Misafir’i uğurlarken ‘Bir kez daha yazık oldu, emeğe ve umutlara’ diyelim ve gelenin gideni aratmamasını dileyelim…
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal