1930 yılı 16 Nisan tarihli gazetelerin neredeyse tamamı, İzmir’de başlayıp İstanbul’da devam eden büyük bir aşk hikâyesini anlatan manşetlerle yayımlanmıştı. İzmir’in en üst düzey bürokratlarından birinin kızı olan Şükran Hanım ile o dönemlerde pek de makbul bir meslek sayılmayan tiyatrocu Muammer Ruşen Bey’in aşkıydı bu...
Lise yıllarında İstanbul’dan tanışıyorlardı, ancak aşkları Şükran’ın babasının görevi yüzünden taşındıkları, Muammer Ruşen Bey’in de, çalıştığı kumpanyanın turnesi nedeniyle geldiği İzmir’de filizlendi... Şükran Hanım, Muammer Ruşen Bey’in oynadığı her temsile bilet alıyor, gündüzleri de Bornova yolunda gizlice buluşuyorlardı. Evlenmek istiyorlardı, ancak Muammer Ruşen’in mesleği nedeniyle bunun olamayacağını da biliyorlardı. Başka çareleri yoktu, kaçmaya karar verdiler.
14 Nisan Günü Gülcemal Vapuru, İzmir Limanı’nda yolcularını bekliyordu. Fark edilmemek için vapura ayrı ayrı bindiler.
Gülcemal yola çıkmıştı ama, Şükran’ın nüfuzlu ailesi de İstanbul polisini harekete geçirmişti. Nitekim, vapur İstanbul’da rıhtıma yanaşırken kaçak âşıklar, kıyıdaki çok sayıda polisin kendilerini beklediğini fark ettiler. Bir sandal çağırıp geminin arka tarafından halatlara tutunarak kaçmayı başardılar ve Muammer Ruşen Bey’in bir tanıdığının Çamlıca’daki evine ulaştılar.
Eve ulaşmışlardı, ama bu onların kurtuluşu olmadı. Akşam saatlerine doğru Şükran Hanım ile Muammer Ruşen Bey’in bulundukları evi tespit eden polis, ikisini de alarak önce merkeze, ardından da, sonradan İzmir Valisi olarak görev yapan, dönemin İstanbul Vali Yardımcısı Fazlı (Güleç) Bey’in evine götürdüler.
Muammer Ruşen Bey, gazetelere verdiği mülakatta, Vali Yardımcısı Fazlı Bey’e, Şükran Hanım’la birbirlerine karşı müşterek bir aşk hissettiklerini ve Şükran Hanım’ın 18 yaşından büyük olduğunu, dolayısıyla istediği kişiyle evlenme hakkına sahip olduğunu anlattıklarını dile getirmiş, olayın açıklığa kavuşmasının ardından nerede kalacaklarını belirtmek şartıyla serbest bırakıldıklarını anlatmıştı.
Ama, olaylar bekledikleri gibi gelişmedi. Polis yeniden geldi ve genç âşıkları tekrar polis merkezine götürdü. Merkezde gençleri İzmir’den gelen Polis Müdürü ve Şükran Hanım’ın annesi bekliyordu. Muammer Bey, gazetelere o gün İzmir Polis Müdürü’nün kendisini dövdüğünü ve Şükran Hanım’ın da annesiyle İzmir’e döndüğünü anlatmıştı.
Şükran Hanım, özellikle babasını üzdüğü için mahcuptu. Çünkü, babası koskoca İzmir’in valisiydi. Koskoca Kazım Dirik’ti. Muammer Ruşen Bey de gelecekte onu Türk tiyatrosunun en unutulmaz isimlerinden Muammer Karaca yapacak olan tiyatroculuğa döndü.
Ama aralarındaki aşk bitmemişti.
4 ay sonra, 17 Temmuz tarihli gazeteler yine onlardan bahsediyordu. Şükran Hanım, yine evden kaçarak İstanbul’a, Muammer Bey’e gitti. Hemen evlilik işlemlerini başlattılar. İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa, bu olay üzerine kızı Şükran Hanım’ı evlatlıktan reddetti. Genç âşıklar, her şeye rağmen muratlarına ererek evlenmeyi başarmışlardı. İki kızları oldu. Ancak filmlere konu olabilecek bu büyük aşk, bir zaman sonra son buldu ve 1950’lerin başlarında boşandılar. Şükran Hanım, ikinci evliliğini Muammer Bey’in arkadaşı ve meslektaşı Lütfullah Bey’le yaptı. Lütfullah Bey’in de ilk evliliğinden bir kızı vardı. Şükran Hanım’ın bir de üvey kızı olmuştu. Biz o kızı, 2018’in son gününde vefat eden, Türk tiyatrosunun büyük oyuncusu Gülriz Sururi olarak tanıdık.
Film gibi bir hikâye değil mi?
Sizin de anlatacak hikâyeleriniz olsun.