Ermeni kökenlilerimizden bir deklarasyon!..

13 Nisan 2010

GAZETECİ Talin Suciyan bir basın deklarasyonu ve bir ‘web blokspot’unun adresini göndermiş. Söz konusu adrese gittim, deklarasyonun altında binin üzerinde imza olduğunu gördüm. Deklarasyon özetle şunları söylüyordu:
* 26 Mart 2010’da, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüşme yapan Bedros Şirinoğlu, Ermeni Cemaatı Başkanı değildir, Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı Başkanı’dır. Bizi temsil etme yetkisi yoktur.
- Bedros Şirinoğlu’nun yaptığı beyanat kamuoyunu yanlış bilgilendirmektedir.
- “Surp Pırgiç Vakfı yöneticileri, yıllar önce devlet tarafından gasp edilmiş olan sekiz mülkün iadesi nedeniyle teşekkür etmek için Başbakan’dan randevu almış olsa da, cemaat vakıflarının gasp edilen mallarıyla ilgili sorun hâlâ bütünüyle çözülmüş değildir.”
- “Şirinoğlu’nun, ‘Ermeniler Türkiye’de güven içinde hissediyorlar. Türkiye’de yaşayan bir Ermeni’den bir şikâyet duydunuz mu? Var mı?’ soruları karşısında, ‘Biz herhalde başka bir Türkiye’de yaşıyoruz!’ diye düşünüyoruz. O kendisini güvende hissediyor olabilir, ama Türkiye’de yaşayan Ermenilerin kendilerini güvende hissettiği, bir yalandır.”
- “1915’te yaşananların bir ‘arkadaş kavgası’ olarak nitelendirilmesini, 20. yüzyıl başında 1.5

Yazının Devamı

Bu nereye kadar gider?

10 Nisan 2010

“ERGENEKON/BALYOZ” vs gibi adlarla anılan ve bir hukuk olayı olmaktan süratle uzaklaşan bu “soruşturma/kovuşturma” nereye kadar devam edecek? Ben bu yaşıma geldim, çok ülke gezdim böylesine açıklanamaz, hiç bir mantık ve muhakemeye gelmez olayın peş peşe yaşandığını görmedim.
ABD’de Cumhurbaşkanı Richard Nixon’u görevden almaya ve mahkum etmeye yönelen savcılık soruşturmaları ve yargı süreci, makul, mantığa uygun, sistemli bir biçimde ve toplum doğru bilgilendirilerek yürütülmüştü. Nixon mahkum olmaktan ancak Başkanlık görevinden istifa etmek, daha sonra da yerine tayin edilen Başkan Gerald Ford’un çıkardığı “kişisel af” ile kurtulmuştu. Tarihe Watergate Skandalı olarak geçen bu olaylar, Amerikan siyasi tarihinin o zamana kadar da, ondan sonra da bu güne kadar karşılaşılmamış en girift, en olağan dışı ve en büyük hukuk/siyaset olayı idi.
O olayda dahi hiç kimse; ne Nixon yandaşları, ne karşıtları, ne Cumhuriyetçi Parti mensupları ne Demokratlar bu olayda, “Adalet mekanizması olması gerektiği gibi işlememiştir, haksızlıklar yapılmıştır” diyememiştir. Mahkemeleri siyasetin etkisi altına almak için girişimlerde bulunmamış, anayasa değişiklikleri geçirmeye çalışılmamıştır. Kimse,

Yazının Devamı

İnsanın eli titrer!

6 Nisan 2010

MECLİS’E sevk edilmiş bulunan anayasa değişikliği taslağı, sonunda referanduma gitmesi kaçınılmaz olduğu düşünülerek hazırlandı. Bu nedenle referandumda bu taslağa farklı nedenlerle ‘evet’ demesi istenen grupları memnun etmek için yapay maddeler konuldu.
Örneğin; kadınlara pozitif ayırımcılık yapılmasına karşı çıkılabilir mi? Bu gün bir çoğu din ve töre baskısı ile okula gönderilmeyen, bu nedenle de ortalama eğitim seviyesi erkeklerden aşağıda olan kadınlarımızın eğitim seviyeleri erkeklerle rekabet edecek seviyeye gelene kadar pozitif ayırımcılık yapılması doğaldır.
Taslağa konan madde bunu söylüyor söylemesine ama bu ayırımcılığın nasıl yapılacağını söylemiyor. Örneğin; tüm siyasi partilere milletvekillerinin yüzde 50’sinin kadın olması mecburiyetini, parti yönetimlerinin yüzde 50’sinin kadın olması mecburiyetini, parti başkanlarının birer dönem kadın, birer dönem erkek olması mecburiyetini, üniversitelere girecek öğrencilerin yüzde 50’sinin kız öğrenciler olması mecburiyetini getiriyor mu? Bu pozitif ayrımcılığın nasıl olacağı kanunlara bırakılmış! Bu kanunlar çıkar mı? Ben eşini, kız çocuklarını başlarını örtmeden sokağa salıvermeyen zihniyetin bu kanunları engelleyeceğini

Yazının Devamı

Dr. Georgios Nakratzas ve diğer dostlar!..

3 Nisan 2010

AMERİKA Temsilciler Meclisi’nin arkasından İsveç Parlamentosu da Ermeni Soykırım İddialarını kanıtlanmış bir gerçekmiş gibi kabul etti. Biz bir taraftan, Büyük Ortadoğu Projesi(BOP)’nin, B.M. Medeniyetler İttifakı girişimi’nin eşbaşkanı olmakla övünürken..... Diğer taraftan İsrail’e karşı Hamas’tan yana; Sanayileşmiş Batı’ya karşı da Ahmedi Nejat’tan yana tavır alıp mücadele vermekle meşgulken.... Dünya ülkeleri birer birer Ermenilerin soykırıma uğradıkları iddialarını gerçek olarak parlamentolarında tasdik edip, bir de üzerine bu ispatlanmamış iddiayı red etmeyi suç haline getirmekteler.
Biz ise ne yazık ki karşı mücadeleyi en “bayat” yöntem olan paralı “lobbyist” ler tutarak yapmaya çalışıyoruz. Tuttuklarımız da ikinci kalite. Halbuki dünyada bizim tezlerimizi bizden çok daha etkili savunan, bize göbekten değil yürekten bağlı, uğradığımız haksızlıklara isyan eden çok etkili insanlar var. Bunlardan dört tanesini saymak istiyorum:
1) Yunanlı Yazar Dr. Georgios Nakratzas: “Anadolu ve Göçmenlerin Kökeni: 1922 Emperyalist Yunan Politikasi ve Anadolu Felaketi” adlı eserin sahibi. Yunanistan Kültür Bakanı, bizi “Yunanlılara da soy kırım yaptılar,” diye tescil ettirmeye çalışırken

Yazının Devamı

Anayasa!

30 Mart 2010

ÖYLE bir keşmekeş yaşıyoruz ki, “Türkiye demokrasi tramvayından inmeye mi karar verdi?” diye sorgulamamak mümkün değil.
İktidar ve onunla maddi ve manevi bağlantı içinde olan yazarlar, mahkemelerle ilgili olarak şöyle bir tutum içine girdiler: Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay gibi bir yargı kurumu kendi işlerine gelmeyen bir karar veriyorsa, o kurumu yerden yere vuruyorlar. Ama Özel Yetkili Savcı ve Hakimler kendilerinin istediği gibi çalışıyorsa, en ufak bir eleştiride dahi cevapları, “Bırakınız bağımsız yargı rahatça hiç bir etki altında kalmadan çalışsın!”
Bu gün iktidar, değiştirmek istediği Anayasa’yı halk oylamasına sunmanın hazırlıklarını yapıyor.
1) Anayasamızın ve uygar dünyadaki tüm demokratik sistemlerin en temel kuralı olan yargı bağımsızlığını pratikte ortadan kaldıracak bir taslak hazırlıyor. Bu taslak yargıyı, iktidarın ve bu gün politikayı etkileyen çeşitli tarikat ve cemaatlerin etki ve mücadele alanı haline getirecek önlemler içeriyor. Bu önlemler oldukça girift, hukukçu olmayanların anlayıp yorumlaması zor maddeler halinde yazılıyor. Anayasa taslağına göre meclisteki siyasi partiler, ve milletvekilleri yarın

Yazının Devamı

IMF’siz yaşam (3)

27 Mart 2010

GEÇEN iki yazımda IMF’den kurtulmanın Türkiye’nin yararına olacağını, IMF’nin bizim gibi ülkeleri global sıcak paranın oyun sahası haline getirdiğini açıklamıştım.
Üzerinde durulması gereken son noktayı da vurgulayarak bu üçlemeyi bitiriyorum:
Bugünkü soru şu: Sıcak para nasıl bir mekanizma ile ülke ekonomilerini tahrip ediyor ve krizlere neden oluyor?
Kamuoyumuz sıcak paranın çıkarken neden olduğu krizleri az çok öğrendi, ama girerken yaptığı tahribat hala yeterince bilinmiyor ve de önlem alınmıyor!
4 Ekim 2007’de yazdığım bir köşe yazısında herhangi bir ülkeye normal üretim ve ticaretin sağladığının dışında büyük bir döviz girişinin sanayi ve tarımsal üretimi tahrip ettiğini, bu olayın adının da “Hollanda Hastalığı” olduğunu yazmıştım. O tarihteki yazımdan alıntılar yapıyorum:
Hollanda Hastalığı 1970’li yılların ikinci yarısında ünlü ‘The Economist’ dergisinin ortaya attığı bir terim. Hastalık Hollanda’nın 60’lı yıllarda Kuzey Denizi’nde doğal gaz bulmasından sonra ortaya çıkıyor. OPEC krizleri sonucu Hollanda’nın bu zengin yataklardan elde ettiği doğal gaza olan talep yükseltiyor. Artan enerji ihracatı ile Hollanda’ya çok büyük miktarlarda döviz giriyor. ‘Dostlar

Yazının Devamı

IMF’ siz yaşam!(2)

23 Mart 2010

GEÇEN cumartesi yazımda, IMF’ye teslim olmuş bir Türkiye’nin IMF reçetelerini harfiyen uygularken defalarca krizlere uğradığını, IMF reçetelerinin ülkeleri krizlerden korumadığını, aksine “büyük bir global oyun” un piyonları haline getirdiğini söylemiştim.
Bu “Büyük Global Oyun” şöyle oynandı:
1) Dünya petrol fiyatları 1973 yılında OPEC karteli tarafından görülmemiş seviyelere yükseltildi.
2) Petroldeki bu gelişme, petrol ithalatçısı olan kalkınmış ülkelerin, özellikle de ABD’nin, büyük dış ticaret açıkları vermesine neden oldu.
3) Avrupa ülkelerinin paraları “dünya parası” niteliğinde olmadığından, onlar aldıkları önlemlerle dış ticaret açıklarını kapatmak zorunda kaldılar.
4) Ancak Dolar uluslararası ticarette kabul gören bir dünya parası idi.
5) Doların bu özelliğinden yararlanan ABD, o günlerden başlayarak günümüze kadar her yıl çok büyük dış ticaret açıkları verdi. Bu açıkları da banknot matbaasında dolar basarak karşıladı.

Yazının Devamı

IMF’siz yaşam!

20 Mart 2010

Hükümetin IMF ile anlaşma yapmamış olmasını. IMF’nin öne sürdüğü şartlara direnmiş olmasını. IMF ile müzakerelerin bitmiş olmasını, içtenlikle onaylıyorum.
Bu müzakereleri yürütenleri de kutluyorum!
Yazılarımın çoğunlukla eleştirel olduğunu bilen okurlarım, şaka yaptığımı zannetmesinler. Gerçekten IMF’nin boyunduruğundan kurtulmuş olmamıza sevinmeliyiz.
Ancak bunun kalıcı olması için gereki önlemleri de almalıyız.
Senelerdir, IMF’nin bize dayattığı reçetelerde, ihracat, üretim, istihdam yaratacak, ülkemize döviz kazandıracak ilaçların bulunmadığını yazdım.
Bu reçetelerin Türkiye’yi krizlerden korumadığını, krizlerden çıkmamızı da hızlandırmadığını, aksine geciktirdiğini haykırdım.
IMF, Türkiye’nin direksiyonunda iken ülkemizin 1998, 2000, ve 2001 krizlerine saplandığını yazdım.

Yazının Devamı