Dünya mimarlık tarihinin en önemli ilk eserlerinin verildiği Anadolu’dan merhaba... Dini, sivil, ticari ve askeri mimari eserlerin en önemli örneklerinin ilk ürünleri Anadolu’da karşımıza çıkar. İnsanoğlu her zaman neye ihtiyaç duymuşsa onu yaratmıştır ve akabinde de neye inanmışsa onu biçimlendirmiştir. Bu bağlamda insanoğlunun ortaya koyduğu ilk anıtsal eserlerin kökeninde din olgusu görülür.
Günümüzün Şanlıurfa iline sadece 30 dakika mesafede bulunan Göbeklitepe höyüğünde ortaya çıkarılan dairesel planlı tapınaklar M.Ö. 10.000 yıllarına tarihlendirilmiştir. Göbeklitepeli hemşerilerimiz kaya bloklarını yontarak
T şekline dönüştürmekle kalmayıp leopar, yılan, domuz ve tilki olmak kaydıyla iki ve üç boyutlu kabartmalar yapmışlardır. Bir anlamda Paleolitik dönem dünya coğrafyasındaki insanoğlu yarı vahşi bir şekilde mağaralarda yaşarken Anadolu’da bu evreyi yaşayan Göbeklitepeliler ilk tapınağı inşa ederek kadim Anadolu tarihinin ilk dini mimari örneklerini ortaya koymuşlardır.
Izgara planlı şehir
Göbeklitepe’den birkaç bin yıl sonra günümüz Konya iline 50 km mesafede bulunan Çatalhöyük Neolitik yerleşkesinde ise bu defa mülkiyet kavramında “Benim” deme ihtiyacı duyularak inşa edilen
İnsaoğlunun avcı-toplayıcı yaşam evresinden yerleşik hayat düzenine geçmeye başlamasıyla birlikte tabiatı ve tabiat olaylarını çok dikkatli izlediğini zaman içinde oluşturdukları tabiat takviminden anlıyoruz. M.Ö. 6000’li yıllardan itibaren başlayan Neolitik dönem (yerleşik hayata geçiş) dünyasında Anadolu bu geçişi tüm dünyaya göre en hızlı ve başarılı gerçekleştiren coğrafyadır. Çayönü’nde koyun ve koç evcilleştirildi, Çatalhöyük’te ana tanrıça kültü doğurganlığı işaret ederek oluşturuldu.
Nevruz’un kökeni
Nevruz Bayramı olarak günümüzde İran, Azerbaycan ve Anadolu’da birçok ritüelle kutlanan ekinoks günü, 21 Mart bahara atılan ilk adımın kutlu günü olarak ortak kabul görmüştür. Yerleşik kültürün önemli bir temsilcisi olan İran’a yarı göçebe kültürün en önemli temsilcisi olan Türklerden geçen 21 Mart Nevruz Bayramı; İran platosu, Kafkasya ve Anadolu’da önem arz eden bir tabiat takvimi bayramıdır.
Dağlık bölge kardeşlerimiz olan Kürt dostlar doğrudan tarıma endeksli bir ekonomiden ziyade hayvancılığa bağlı bir ekonomi gütmüş olduklarından ve buna bağlı olarak doğrudan yarı göçebe bir hayat sürmediklerinden dolayı 21 Mart, ekinoks günü köken itibarıyla Kürt dostların tabiat
Merhaba; merhabanın sahibi, Anadolu’nun yiğit kültür çınarı Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı... Anadolu’nun her yerinden Anadolu’ya bilim, felsefe, mitoloji, tasavvuf ve sembol dili ile her merhaba deyişimde içimi balıkçının merhabasının coşkusu doldurur. Anadolu kültür tarihiyle ilgili “mitos” hayal ürünü sözlere ait tüm yaratımlarını her defasında ilk kez anlatıyormuş gibi aktaran ve bölgenin “mitos” gerçeğe ait tüm gerçekliklerini bilimsel zeminde oldukça güçlü delillerle ispatlamaya çalışan ve bunu elbette başaran Halikarnas Balıkçısı Anadolu bilgelerinin en güçlü halkalarından birisi olmakla birlikte bu bilgeler arasındaki en coşkulusudur.
Düşünce insanı, ressam, filolog olmanın tüm birikimlerini zaman zaman Anadolu’yu ziyarete gelen insanlara rehber olarak aktararak bölgeyi ve değerlerini tüm dünyaya tanıtan Anadolu sarhoşu bilgemiz balıkçıya minnettarız.
Mavi hümanizma
Denemeleri, öyküleri özellikle de düşün yazıları ile Anadolu’nun ve dünyanın bakışlarını Anadolu kültür gerçekliklerine çeviren Halikarnas Balıkçısı, Sabahattin Eyüboğlu, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Necati Cumalı, Fuat Ömer Keskinoğlu ile birlikte çıkmış oldukları mavi yolculuklarla bakışları dağlara ve
Sırların evrensel dili olan sembolizm kimi zaman açıklarken gizler, kimi zaman da gizlerken açıklar. İnsanoğlu başta ölüm olmak üzere doğada ve gökyüzünde meydana gelen olayları anlamlandıramadığı andan itibaren artan korkusunu pasifize etmek için onları semboleştirerek bir anlamda korkusunu kontrol altına almıştır.
İnsanoğlunun farklı coğrafyalarda doğaya karşı sormuş olduğu bilimsel sorularına bilim dışı karşılıklar verdiği süreçte sembol dili logostan uzaktır. Süreç içerisinde insanoğlu tüm tabiat olaylarını tecrübe ve gözlemlerle çözdükçe bu defa sembol dili logosu, “gerçeği” şekillendirecektir.
İnsanoğlunun çabası
Paleolitik dönemden neolotik döneme ve akabinde insanoğlu doğada ilişki içinde olduğu bitkileri, hayvanları, dağları, nehirleri, bir anlamda doğada hareket halinde olan, değişim gösteren her şeyi sembolleştirme çabası içerisinde olmuştur. İnsanoğlunun dinsel dairelere girmesiyle birlikte de bu sembol dili çeşitlenir. Kimi zaman bir sırrı saklama, kimi zaman bir grubu gizleme, kimi zaman da işaret etme şeklinde toplumlar, gruplar, milletler arasında sembolizm çeşitli biçimlere girerek anlamlı olan her ne ise onun göstergesi halini alır.
Tıbbın sembolü yılan: Anadolu’nun
İnsanoğlu avcı toplayıcılıktan yerleşik yaşam şekline geçtiği günden itibaren gökyüzünün ve tabiatın sırlarını çözmek durumunda kalmıştır. Neolitik dönem olarak adlandırılan bu yerleşik hayat biçimi serüveni boyunca bir kısım topluluklar göçebe, bir kısım topluluklar yarı göçebe, diğer bir grup ise yerleşik topluluklar olarak görüleceklerdir.
Dünya uygarlıklar tarihinde insanoğlunun en başarılı şekilde yerleşik hayata ilk geçtiği coğrafya elbette Anadolu’dur. Keza koç, koyun, keçi ve at Anadolu’da evcilleştirilmiştir. Öte yandan gökyüzünde ve yeryüzünde meydana gelen tabiat olaylarının nedenine dair bilimsel soruların sorulduğu ilk yer de Anadolu’dur. Tales, Anaksimenes, Anaksiganos ve Heraklitos bu sürecin M.Ö. 6. yüzyıldaki öncü Anadolulu hemşerileridir.
Önemli günler
Diyarbakır yakınlarındaki Çayönü, Konya’nın yanı başındaki Çatalhöyük, Burdur Hacılar ve daha onlarca neolitik yerleşke ile boy gösteren ilk yerleşik hayatın mensupları tabiatın sırlarını ve gökyüzünün hareketlerini o denli başarılı bir şekilde çözümleyeceklerdir ki bu dönemi takip eden bin yıllar boyunca Anadolu insanı güneşe, aya dayalı takvimler ve tabiat olaylarına indirgenen yaşamsal öneme sahip günleri tespit
Değerli dostlar; bir toplumun tarihsel süreç içerisinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi - manevi özelliklerin bütününe kültür denir. Başka bir ifadeyle, doğanın yarattığı her şeye karşı insanın yarattığı her şey kültürdür.
Kültürün kadim oluşum süreci içerisinde adet, gelenek ve görenek belirleyici deneyim oluşumlarıdır. Adet basit pratikler bütünüdür ve belli bir çevreyle sınırlı alan içerisinde görülür. Alan anlamı yerleşke olarak köyleri işaret eder. Kasabanın adeti olamaz, köylerin adeti olur. Kasaba köylere göre yerleşik bir bölgeyi işaret ettiğinden dolayıdır bu.
Köyden kasabaya göç sonrası kasabaya götürülen adetler kasabalılar tarafından kabul görürse zaman içerisinde artık o adet yerini geleneğe bırakır. Eşdeyişle adetler mikro alanlarda canlılığını korur. Şayet belli bölgede uzun zaman diliminden beri görülen bir davranış, kural, kanun, inanç ve sembol inandırıcılık özelliğini yatay zeminde yayma imkanını bulabilirse bunun adına gelenek denir. Bu bağlamda gelenek adetten daha dikey derinliğe ve daha yatay genişliğe sahip olan (köylere göre kasabaların sosyokültürel yapısı) ve inandırıcılığı daha geniş kitlelere yayan bu kadim pratiklerin adıdır.
Kültür
Batı dini takvimine göre 14 Şubat, Sevgililer Günü olarak gösterilir ve dünyanın büyük bir bölümü tarafından da kabul gören bir tarih olarak sevgililer, eşler arasında hediyeler veya farklı paylaşımlarla samimi duygular bu güne indirgenir. Tıpkı bazı sosyal nedenlerle yaratılan Anneler Günü, Babalar Günü, Kadınlar Günü gibi. Kanımca her gün anneler, babalar, kadınlar, çocuklar, sevgililer günü olmalıdır. Şayet amaç insanların sevgi, şefkat, saygı, hoşgörü maksatlı bakışlarını anne, baba, sevgili, doğa ve hayvanlara çekmekse bunu yılda bir güne neden indirgiyoruz?
Ben yerine sen
Doğadan koparak tüm doğallığını neredeyse kaybetmiş olan insanoğlunun büyük bir bölümü için türlü sebeplerle değerler zaman ve mekana indirgeniyor. Oysa sevgili, anne, baba ve doğadaki tüm hayvanlara karşı insanoğlu zamanın her anında saygıyla gitmiş olduğu ömür yolculuğunda yol vermeli ve sevgiyle de yol almalıdır.
Doğal insan hiçbir şeyi ve kimseyi bir güne sığdırmaz. Tercihleri benlik üzerine olan insanlar mecburiyet dairesinde eylemler gerçekleştirirler. Kan bağı ve yol bağı ile aynı zaman diliminde aynı mekan içerisinde yaşamalarına rağmen birbirlerinin kıymetini ben yerine sen diyemeyerek bilemeyen
Anadolu’nun sosyokültürel yapısının ürünleri olan deyimleri kadim yazarlarımız “ıstılah” olarak adlandırırlar. İhtiyaçların ve geleneğin kalıplaştırdığı, kelime birimi olarak şekillendirdiği bazı mecaz, teşbih, istiare ve kinayelerle genellikle espri unsuru taşıyan deyimleri Ebüzziya Tevfik, “Atalar sözü kuvvetinde; fakat onun gibi bir hüküm bildirmeyen ve ancak bir hali tasvir eden söz” olarak ifade eder.
Bir dilde yeni kavramları, durumları, nesneleri karşılamanın çeşitli yolları mevcuttur. Bunlardan biri de kuşkusuz kalıp kullanımlarıdır. Sözcük kalıplaşmalarında sözcüklerin bir ya da tümü temel anlamlarının dışında ama yine temel anlamla kısmen ilişikili bir mana kazanır. Deyimler, anlamlı olanın anlamını onu var eden yapıda irdelendiğinde ve incelendiğinde karşımıza çıkan oldukça değerli yaşanmışlıkları hatırlatırken, aynı zamanda olayların kökenine bizi yönlendirir.
Uyarmak için
Günlük hayatımızda sık kullandığımız kimi deyimlerden örneklerle Anadolu’ya merhaba.
- Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik: Koyun derisi oldukça kıymetlidir. Bu sebeple deri yüzücülerinin en küçük bir hata yapmamaları gerekirdi; bir anlamda işlem sırasında dalgınlıkla yırtılan deri hiçbir işe yaramazdı. Bu