Fed Başkanı ve Amerikan istihdam verileri ABD borsalarını toparladı. Ancak bu rakamlar faiz artırımı ihtimalini yükseltti. Olumlu ilk tepkiler yerini ‘temkinli iyimserliğe’ bırakabilir
Aralık ayının ortalarına doğru yılı kapatıp tatile çıkan küresel fon yöneticileri; yeni yılla birlikte işlerinin başına dönerler ve o yıla dair öngörüleri doğrultusunda yıla ya alarak, ya da satarak başlarlar.
Bu yıla hisse senetlerini satarak başladılar. Aslında bu satış eğilimi, geçen yıl aralıkta başlamıştı. Her ne kadar yılın ilk haftası satışlar; 20 yıldan bu yana ilk kez satış tahminlerini aşağı yönde revize eden Apple’a ve satın alma yönetici endekslerinin Çin ve Avrupa’da tahminlerin altında gelmesine bağlansa da geçen yılın son ayında oluşan havanın bu yıl başında da devamı daha önemli bir faktördü.
Fon yöneticileri ve yatırım bankalarının önemli kısmı, bu yılı tüm dünyada büyümenin azalacağı bir yıl olarak görüyorlar. Bu nedenle de Fed üzerinde bir anlamda baskı kurarak (hadi şantaj demeyelim) faiz artışı yapmamasını “rica ediyorlar”...
İlk hafta ‘geleneği’...
Aralık 2018’deki faiz artışından sonra Fed, 2019 için verileri takip eden “daha belirsiz” politikalar izleyeceklerini açıklamıştı.
Piyasalar daha önceki yıllarda olduğu gibi Fed’in tahmin edilebilirliğinin azalmasından da endişe etmeye başlamışlardı. Piyasaların yıla negatif başladığı haftanın son günü konuşan Fed başkanı Powell, Trump istese de görevi bırakmayacağını açıkladı. Bundan da önemlisi “piyasaların aşağı yönlü gördüğü risklere duyarlı” olacaklarını ve politika kararları konusunda sabırlı ve esnek davranacaklarını açıklaması piyasaları rahatlattı.
Bu açıklama sonrasında ABD borsaları negatif başladıkları yılın ilk haftasını yükselerek kapattılar. Yılın ilk haftasının yükselişle kapanması ABD piyasalarında “geleneksel” olarak yılın iyi geçeceğine olan inancı güçlendiriyor.
Düzeltme bitti mi?
Cuma günü ABD’de açıklanan Tarım Dışı İstihdam (TDİ) verisi beklentilerden iyi geldi. Beklenti 184 bin kişilik artış, haftalık ücretlerde de yüzde 0.3 artış iken gerçekleşme 312 bin kişilik artış ve yüzde 0.4 artış oldu. Önceki 2 ay da 58 bin kişilik artış olarak revize edildi. Bu piyasaların ilk bakışta olumlu tepki verdiği bir veri oldu. Asıl korkunun büyüme yavaşlaması olduğu ortamda bu denli büyük istihdam ve ücret artışı sağlanabiliyorsa, yavaşlamadan endişeye gerek yok algısı güçlendi.
TDİ verisi cuma ABD borsalarının toparlanmasında, Powell kadar önemli bir etki yaptı. Ancak bu tepki biraz hızlı ve aceleci oldu gibi. Zira ekonomi bu denli yüksek istihdam yaratabiliyor ve ortalama saatlik ücretler buna rağmen artabiliyorsa Fed’in faiz artırması ihtimali de artıyor.
Piyasaların ilk andaki olumlu tepkisi önümüzdeki hafta yerini “temkinli iyimserliğe” bırakabilir. Kendi adıma ABD borsalarındaki temel düzeltmenin henüz bittiğini düşünmüyorum.
Ah şu Japon ev kadınları!
3 Ocak Perşembe gününün ilk saatlerinde dolar/TL kuru 5.8367’yi test etmiş! Türkiye piyasalarının kapalı olduğu, likiditenin küresel olarak sığ olduğu saatlerde Japonya piyasalarının ilk açıldığı saatlerde yaşanan bu yükselişin herhangi bir ekonomik temeli olduğunu söylemek hayli güç.
Doların bu haftaki seyri
Nitekim bizim piyasalarımız açıldıktan, likidite piyasalara geldikten sonra 5.40’lı seviyelere doğru bir geri çekilme yaşandı. Türk lirasında pozisyon almış “Japon ev kadınları” olarak tanımlamada kolayına kaçtığımız ürkek yatırımcıların yarattığı bu kur hareketinin devam edip etmeyeceği bizim atacağımız adımlara ve daha da fazlasıyla küresel risk iştahının ne yöne evrileceğine bağlı.
Powell’ın açıklamaları sonrasında rahatlayan küresel hisse senedi piyasaları ve gelişen ülke para birimlerindeki rahatlamadan biz de payımıza düşeni aldık.
Dolar/TL kuru Cuma günü sonlarında 5.31’li seviyelere kadar geriledi, 5.3320 seviyelerinden ilk haftayı kapattı. Cuma günü itibariyle 5.3497’den geçen 50 günlük Basit Hareketli Ortalamanın (BHO) altında bir kapanış olması iyi bir haber. Ancak bu seviyenin oldukça yakınında olmamız ve önümüzdeki haftada bu seviyenin üzerinde bir kapanış olması, kur cephesindeki oynaklığı artıracaktır.
Sadece dolar/TL değil, tüm kur ve daha doğrusunu isterseniz küresel finansal piyasalarda oynaklığın oldukça yüksek olacağı bir seneye giriyoruz. Daha ilk haftadan belli değil mi?
Bu hafta içinde 5.32’nin altında bir kapanış olmaz ve bu hafta içinde bahsettiğim 50 günlük BHO’nın üzerine çıkılacak olur ise 5.4665’lerin ve hatta daha yukarısının test edilmesi ihtimali artar. Eğer 5.32’nin altına inilecek olur ise 5.1810’daki 200 günlük BHO’nın test edilmesi ihtimali artacaktır. Ancak test edilse de kalıcı olmasını beklemiyorum.
Enflasyonda hedef tuttu!(mu?)
TÜİK’in açıkladığı aralık ayı enflasyon verilerine göre TÜFE yüzde 0.40 düşüş kaydetti ve yıl sonu TÜFE rakamı yüzde 20.30 olarak sabitlendi. ÜFE’deki gerileme yüzde 2.22 olurken yıllık ÜFE 33.64 olarak gerçekleşti. ÜFE-TÜFE arasındaki fark daralsa da yıl sonu itibariyle yüzde 13.34 oldu.
Yüzde 20.80 olan Yeni Ekonomi Programı (YEP) hedefinin de altında kalınmış oldu. Ancak nisan ayı sonunda TCMB’nin yüzde 8.4 olarak revize edilmiş tahmininin bile oldukça üzerinde olan bu rakamı aşağı indirmek için hayli çaba sarf etmemiz gerekecek.
Yeniçağ Gazetesi’nden Ahmet Takan’ın haber/yorumunda yer verdiği hesaplama ile ilgili ‘son dakika’ değişikliklerinin rakam üzerinde ne kadar etkili olduğu tartışmalarını bir yana bırakacak olursak, yılın son aylarında kurlardaki düşük-yatay seyir, enflasyonun gerilemesinde önemli bir etken.
Faiz indirimi konusu
Özellikle de ÜFE tarafında. Ancak yeni yıl ile birlikte enflasyonda nisan ayına kadar; baz etkisinden dolayı; yeniden yükselişler görülecek.
Bu nedenle enflasyondaki bu düşüş sonrasında MB’dan faiz indirimleri gelecek beklentilerini çok da anlamlı bulmuyorum. Zira kasım - aralık aylarındaki “Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı” ve vergi indirimleri ile sağlanan düşüşlerin kalıcı olması çok da mümkün görünmüyor.
Özellikle de enflasyonist beklentilerin törpülenebilmesi için politika faizlerinin bir süre daha yüksek tutulması kaçınılmaz. Erken hamle faydadan çok zarar getirecektir.
Merkez Bankası’nın Olağanüstü Genel Kurulu
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) 18 Ocak 2019 saat 10:30’da Olağanüstü Genel Kurul toplantısı çağrısı yapmış. Nisan ayında toplanıp, nisan sonu veya mayıs ayı başında kâr dağıtımı yapması olağan olan TCMB Genel Kurulu’nun, olağanüstü toplanması, 2018 yılı kârının erken dağıtılması amacıyla yapıldığı anlaşılıyor.
Hatta bu toplantının yapılabilmesine imkân tanımak için 5 Ocak tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan ve Ticaret Bakanlığı’nca yürütülecek ‘Sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait olan şirketlerin, kesinleşmemiş hesap dönemi sonu finansal tablolarında yer alan kâr üzerinden, ilgili hesap döneminin bitiminden itibaren bir ay içinde yapılacak genel kurullarında alınacak karara göre kâr payı avansı dağıtabilmelerine’ dair bir tebliğ de çıkarıldı.
38 milyar TL kâr tahmini
TCMB’nin bu yıl 38 milyar TL civarında kâr yapacağı tahmin ediliyor. (Bu arada Merkez Bankası’nın kâr etmesi, karşısındaki herkesin zararı anlamına geldiğini de hatırlatmakta fayda var!)
Atılan bu adımın Hazine’nin şubat ayındaki yüklü iç borç itfalarına destek olması adına alındığı kolaylıkla tahmin edilebilir. Bir başka deyişle nisan veya mayıs ayında zaten Hazine’ye aktarılması beklenen Merkez Bankası’nın kârının, iki-üç ay erken alınması anlamına geliyor. Normal koşullarda Hazine’nin nakit yönetimini rahatlatmak adına böylesi bir adımın atılması sorun değil. Ancak bunun şeffaflıkla yapmak yerine, etraftan dolaşarak yapılması, bunun için son dakikada yönetmelik değiştirilmesi gibi yollara sapılması oluşturulmaya çalışılan “güven ortamına” çok da katkı yapacak adımlar olmadığını hatırda bulundurmakta fayda var.