Koronavirüs tedirginliğinden “nemalanan” altının 1.665 dolar seviyelerine yükselmesi ihtimali az değil. Ancak bu seviyelerden bir teknik düzeltme beklerim. Hele ki Kovid-19 cephesinden olumlu haberler gelecek olsun...
Bazen anlamakta zorluk çektiğim bir konu var! Bir yandan savaş olurken, savaşa malzeme mühimmat üreten silah şirketlerinin hisseleri inanılmaz yükselebiliyor.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından “Kovid-19” olarak adlandırılan Vuhan koronavirüsü nedeniyle sağlık maskesi üreten şirketlerin hisseleri inanılmaz değer kazandı. Eminim bir sonraki aşamada bu virüs için aşı - ilaç üreten şirket(ler)in de hisseleri hiç görmedikleri değerleri göreceklerdir. Kapitalizmin bir “gerçeği” bu, ama ben 35 yıllık iş hayatımda bunu anlamakta halen daha zorlanıyorum.
Virüs salgınını dünyaya yayılmaya başladı. Çin ve Japonya başta olmak üzere Uzakdoğu’daki vakalar 75 binin üzerine çıkarken kayıpların sayısı SARS’ı aşmış durumda. Kovid-19 İran’ı da vurmuş durumda ve bizim sınırımıza da
Piyasalar için haftanın “ekonomik göstergesi” Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun 19 Şubat’taki faiz kararı olacak. İşte benim beklentilerim...
Hafta ortasına denk gelen 19 Şubat günü Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı var. Piyasalar açısından bu haftanın “ekonomik göstergesi” bu faiz kararı olacak. Vuhan koronavirüsü (artık Dünya Sağlık Örgütü tarafından adı Convid 2019 olarak “tescil” edildi!) ile ilgili durumun henüz daha iyiye gittiğine dair umutlu haberler gelmese de piyasalar şimdilik bir “felaket” fiyatlaması yapmayı tercih etmiyor.
Hatta Çin’de yaşanacak sıkıntıların Türkiye’ye yaracağına dair raporlar yayınlanmaya başladı. Çin’in salgın nedeniyle 2020’nin ilk çeyreğini kaybedeceği; özellikle tekstil ve mobilya sektöründe Çin’den kaynaklanacak üretim boşluğunun Türkiye tarafından doldurulacağı yönündeki beklentiler, kısa vadede Türkiye açısından algının olumluya dönmesini sağlıyor. Diğer yandan İdlib/Suriye
Aralık ortasından bu yana 5.9250 - 5.9850 arasında salınan dolar/TL’nin cuma günü 6.00’nın üzerine çıkması dikkatleri yeniden döviz kurlarına çevirdi...
Geçtiğimiz haftanın son gününde, hatta cuma gününün son saatlerinde dolar/TL kurunda hızlı bir hareket yaşandı ve dolar/TL kuru 6.00’daki psikolojik eşiğini hızlı bir şekilde geçerek 6.0480’lere kadar çıktıktan sonra haftayı 6.0180 seviyelerinden kapattı.
Herkes birbirine ne oldu da kur yükseldi diye sorarken hafta sonu tatili başladı. Neredeyse geçtiğimiz aralık ayının ortasından bu yana 5.9250 - 5.9850 arasında salınan doların 6.00’ın üzerine çıkması dikkatleri yeniden döviz kurlarına çevrilmesine neden oldu.
Hep söylerim; “Türklerin travması dolar kurudur” diye... Almanların enflasyon, Amerikalıların büyüme, biz Türklerin de (Azerbaycan’ı da yakından tanıdıktan sonra) travması da kurdur.
Ne oldu da kur arttı sorusunun yanıtı için geçtiğimiz hafta kur açısından önemli olan birkaç konuyu hatırlatmakta fayda var.
Ne
Koronavirüs nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü’nün ‘olağanüstü acil hal’ ilan etmesi, ‘Demek ki ortada ciddi bir durum var’ düşüncesinin güçlendirirken, finansal piyasalarda riskten kaçınmayı beraberinde getirdi. Varlık fiyatlarında düşüşler yaşandı, Altın ve ABD Hazine tahvillerine iltifat arttı!
Geçtiğimiz hafta tüm dünyanın en fazla konuştuğu konu Çin’in Wuhan şehrinden yayılan koronavirüs konusu oldu. Çin’de hayatı adeta felce uğratan karantina haberlerinin ardından Dünya Sağlık Örgütü de (World Health Organization-WHO) “olağanüstü acil hal” ilan etti. Seyahat yasağı ve ticaret önünde engel oluşturduğuna dair açıklama yapmamış olsa da aralarında British Airways ve THY’nin olduğu bazı havayolu şirketlerinin uçuşlarını yasaklaması, dev markaların Çin’deki üretimlerini durdurmaları veya dükkânlarını açmamaları endişeleri arttırdı. WHO’nun açıklamaları önce ılımlı algılansa da, ardından “demek ki ortada
Çin’den yayılan koronavirüs kaynaklı gelişmeler haftanın en önemli finansal endikatörü olmaya aday. Bu salgın doğal olarak finans piyasalarını etkileyecek
Çin’den dünyaya yayıldığı iddia edilen virüs salgını daha önceki SARS ve MERS salgınlarına benzemiyor. Vuhan şehrinin karantinaya alınması sonrasında bağlı olduğu eyalet ve 10’a yakın şehrin daha karantinaya alındığı haberleri sosyal medyaya intikal etmiş durumda.
10 değilse bile birden fazla şehrin Çin’de karantinaya alınmış olması; Çin Yeni Yılı arifesindeki en büyük “iç göç hareketi” açısından önemli bir haber. Bu salgının Çin’in en büyük iç turizm/hareket öncesinde başlamış olması; şimdilik sınırlı olsa da diğer ülkelere yayılmaya başlaması; virüsün kuluçka süresinin 10 günden daha uzun olması; ortaya çıkmasının daha doğrusu anlaşılmasının, yayılmanın da geç anlaşılmasına neden olacak gibi görünüyor.
Fed gölgede kalır
Görünen o ki bu hafta 28 - 29 Ocak’ta yapılacak ABD Merkez
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) 2020’nin ilk toplantısını 16 Ocak’ta yapacak. Tahminimce Merkez Bankası ‘önden yüklemeli’ faiz indirimi politikasına devam edebilir
Dikkat ederseniz başlıkta; Merkez Bankası (MB) faiz indirecek mi değil; ne kadar indirecek diye soruyorum. Bu hafta Para Politikası Kurulu (PPK) 2020 yılının ilk toplantısını 16 Ocak’ta yapacak.
Geçtiğimiz birkaç yıldan farklı olarak PPK bu yıl “her ay” toplanacak. Bir yandan iyi, diğer yandan çok da iyi olmayan bir karar! Her ay, dinamik tepki vermek adına değişiklik olumlu olarak değerlendirilebilirken, diğer yandan her ay “tepki verilmesi gereken” bir para politikasına sahip olmak çok da arzulanan bir durum olmasa gerek. Şimdilik bu tartışmayı bir kenara bırakalım...
“İşgören faiz” olarak tanımladığım bir faiz var! Merkez Bankası’nın belirlediği politika faiz(ler)i her ne olursa olsun, “işgören faiz” piyasalarda vücut bulan, hayata geçen faizi temsil ediyor.
Faiz artırmakta geç kalan Merkez Bankası’ndan önce işgören faizleri yükselten ve
Türkiye ekonomisini 2020 yılında neler bekliyor? İşte benim beklentilerim...
Çok değil, daha geçen hafta 2020 yılına dair ilk beklentilerimi paylaştığım “Çoktan seçmeli yılı! (I)” başlıklı yazımda “2020’nin küredeki en önemli olaylarının başında 3 Kasım’da yapılacak ABD Başkanlık seçimi geliyor.
Çin - ABD savaşında 1. Faz’ı Amerika lehine imzalamayı başaran Trump, seçim öncesi tıpkı diğer Cumhuriyetçi Başkan adayları gibi; İran veya başka bir ülkeyi hedefe koyarak askeri bir hareketliliğe kalkışabilir.
Bunun getirebileceği oynaklığı şimdilik dışarıda bırakırsak karşısına güçlü bir Demokrat aday çıkmadığı takdirde Trump “Yeniden Büyük Amerika” adına piyasaları şaşırtacak adımlar atabilir ve seçimi bir kez daha alabilir.
Trump yeniden seçilir ise dünyadaki “Trump oynaklığı” yine Twitter üzerinden her gün yaşanmaya devam edecek demektir” diye yazmıştım.
Son gelişmeler...
Daha bu yazının mürekkebi kurumadan ABD’nin Kudüs Kuvvetleri komutanı ve İran’da kahraman
Her yıla bir isim verdiğim gibi 2020 yılına “Çoktan Seçmeli” yılı adını koydum. Bu yazıda dünyaya değineceğim, haftaya da Türkiye’de 2020’ye dair tahminlerimi paylaşacağım...
Her tercih, aslında bir vazgeçiş! Sevdiğim özdeyişlerden biri. 2020 de böyle bir yıl olacak. ABD’de seçim yılı olmasından bahsetmiyorum. Yepyeni bir 10 yıla başlıyoruz. Yepyeni seçimler yapılacak, yapacağız.
2008 krizinden sonraki 10 yılda parasal genişlemelerle krizin olumsuz etkileri bertaraf edilmeye çalışıldı. 2018’de ‘işler düzeliyor’, 2019’da ‘faiz artışları başlar mı, Fed 2 mi, 3 mü artış yapar’ diye tartışırken, tersine 25 baz puanlık 3 “faiz indirimi” yapılan 2019’u geride bıraktık.
Tıpkı Japonya’da 1990’dan beri olduğu gibi bunca parasal genişleme tam isteneni veremedi, yeniden parasal genişleme ya da düşük faiz politikasına geri dönüldü. Amerika’da büyüme olsa da Avrupa, Japonya için bunu söylemek mümkün olamadı. Hem de negatif faizlere rağmen.
2020’nin dünya adına