Piyasalar için haftanın “ekonomik göstergesi” Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun 19 Şubat’taki faiz kararı olacak. İşte benim beklentilerim...
Hafta ortasına denk gelen 19 Şubat günü Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı var. Piyasalar açısından bu haftanın “ekonomik göstergesi” bu faiz kararı olacak. Vuhan koronavirüsü (artık Dünya Sağlık Örgütü tarafından adı Convid 2019 olarak “tescil” edildi!) ile ilgili durumun henüz daha iyiye gittiğine dair umutlu haberler gelmese de piyasalar şimdilik bir “felaket” fiyatlaması yapmayı tercih etmiyor.
Hatta Çin’de yaşanacak sıkıntıların Türkiye’ye yaracağına dair raporlar yayınlanmaya başladı. Çin’in salgın nedeniyle 2020’nin ilk çeyreğini kaybedeceği; özellikle tekstil ve mobilya sektöründe Çin’den kaynaklanacak üretim boşluğunun Türkiye tarafından doldurulacağı yönündeki beklentiler, kısa vadede Türkiye açısından algının olumluya dönmesini sağlıyor. Diğer yandan İdlib/Suriye konusunda yaşanan gelişmeler, bu olası olumlu algıları sınırlayıcı bir faktör olarak karşımıza çıkıyor.
Haftanın sürprizi
Geçtiğimiz hafta açıklanan veriye göre aralık ayında dış ticaret dengesi 3.4 milyar dolar açık verdi. Cari denge bazında veriler 2.8 milyar dolarlık bir açık olarak açıklansa da 2019 yılı itibariyle toplamda 1.6 milyar dolar fazla vermiş durumdayız. Bir anlamda ‘evdeki mobilyaları’, bir başka deyişle stokları eriterek, ithalatı kısarak elde edilen bu “fazlanın” sürdürülmesi önümüzdeki aylarda daha zor olacak.
Zira ekonominin kredi genişlemesi sayesinde büyüyor olması; beraberinde ithalatın artmasına, dolayısıyla da cari dengenin 2018 ve 2019’da olduğu gibi pozitiften, negatife dönmesine neden olacaktır.
Geçtiğimiz haftanın başında açıklanan ve “haftanın sürprizi” olan bankaların swap limitlerine yönelik düzenleme kur cephesindeki oynaklığı azaltmayı hedefliyordu.
Basit anlamda Türk bankacılık sektörünün yabancı bankalara verebileceği Türk Lirası’nı sermayelerinin yüzde 25’inden yüzde 10’una indiren düzenleme, yurt dışına verilen TL likiditesini azaltmayı hedefliyordu.
Dolar/TL’nin 7.22’lere sıçraması
sonrasında getirilen bu düzenlemenin daha da sıkıştırılması kurlardaki oynaklığı azaltsa da başka sorunları da beraberinde getiriyor. Kur seviyesi konusunda politika yapıcılarının ‘endişesi’ olduğu algısını bir yana bırakırsak, ‘yönlendirilen/yönetilen” bir kur rejimine doğru gidildiği algısı Türk Lirasının zaten zayıf olan “konvertibilite” algısını daha da bozacaktır.
Bankaların direnci
Devamında büyümenin finansmanı için yurt dışından “ithal etmek” durumunda olduğumuz fonların Türkiye’ye gelme konusunda ikircikli davranacakları bir ortam yaratıyoruz algısı güçlenecektir. Girişi kolay, çıkışı zor olan bir piyasaya; üstelik de yatırım yapılabilir bir ülke olmaktan hayli uzaklaşmışken; yabancı yatırımcı çekmekte zorlanacağımızı bir kez daha düşünmekte fayda var.
Yine geçtiğimiz hafta bankaların ücret ve komisyonlarına sınırlama getirilmesi kısa vadede banka müşterileri için bir fayda olarak görülse de orta - uzun vadede bankaların “dirençlerini” zayıflatacağı hatırda tutulmalıdır. Geçtiğimiz hafta BİST bankacılık endeksinde, sanayi hisselerine kıyasla yaşanan zafiyetin arkasında bu ve benzeri düzenlemelerin kendisi ve ileride bunlara yenilerinin de katılabileceği endişeleri yatıyordu.
75 - 100 baz puan indirim bekliyorum
Kritik bir karar bekleniyor. Neden derseniz, son açıklanan ocak ayı enflasyon verisi yıllık bazda yüzde 12.15 oldu. Merkez Bankası’nın (MB) haftalık politika faizi yüzde 11.25’te. Buna karşın kamu bankaları öncülüğünde başlayan ‘kredi verme yarışına’ özel sektör bankaları da katıldı ve “işgören” faiz oranları
üç ayda yüzde 8.50’ye, yıllık kredilerde de
yüzde 9.50-10.00 bandına kadar geriledi.
Bakan Albayrak, kamu bankalarının kredi faz oranlarını yüzde 9-11 bandından yüzde 8-10 bandına indirmeleri konusunda mutabakat sağladıklarını açıkladıkları bir ortamda PPK’dan nasıl bir karar
çıkacağı merakla bekleniyor.
Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ ile geçtiğimiz Cuma günü Dünya Gazetesi’nde yayınlanan söyleşimizde Güldağ 0-25 baz puanlık bir indirim olabileceğini, cari enflasyon verilerini göz önüne alarak MB’nın faizlerde sert bir indirime gitmeyeceğini ifade etti. 50 baz puanının “ortada” kalması koşuluyla, 75-100 baz puanlık bir indirime gidileceğini iddia
ettim. Bakalım iddiayı kim kazanacak?
Denklemde ne var?
Benim varsayımımın temel sorunsalı başlıkta yer alıyor. PPK ne yapar ayrı bir soru, ne yapmalı ayrı bir soru! Yıllardır MB anketindeki “bu ay sonunda veya 3 ay sonra politika faizleri ne olur?” sorusunun yanına “sizce ne olmalı?” sorusunun da eklenmesi gerektiğini dile getiriyorum. İlk soru var, ancak ikinci soruya henüz yer verilmiş değil. Eğer ne olmalı sorusu sorulsaydı, Sayın Güldağ haklı çıkabilirdi. Ancak ne olur sorusu, beraberinde politika yapıcılarının, MB’nin nasıl düşüneceği, hangi yöne gideceği, MB’nin politik tercihlerden etkilenip, etkilenmeyeceğini denklemin içine dâhil edeceğinden dolayı tahmin doğal olarak farklı olacak. Ben de bu faktörleri de dikkate alarak “faiz ne olur?” sorusuna 75-100 baz puanlık bir indirim gelir diye tahmin ediyorum.
BIST 100 endeksi
“Convid 2019” buna sebep olacak deselerdi, inanmazdım. Ancak zayıflayan AB ekonomisi, likiditesinde “gariplikler” yaşanan dolar nedeniyle bugünlerde bu boşluk kapanabilir, euro dolar karşısında yeni düşükler görebilir. 11 Şubat itibariyle 75 bin kontrattan 86 bin kontrata yükselen CFTC verisi (ABD’deki vadeli kontratları raporlayan komite) de bu görüşümü destekler gibi görünüyor. DXY’ın yükselmesi beraberinde dolar/TL kurundaki oynaklığı da yukarı yönde, BIST 100 endeksi üzerindeki aşağı yöndeki baskıyı artırabilir. BIST 100 endeksinde 8 - 9 Ocak arasındaki 112.876 ile 115.236 arasındaki “boşluğu” da bir yere not etmenizde fayda var!
İş Bankası’nın Hazine’ye devri ile ilgili olarak yapılan açıklamalar, bu süreci hızlandırabilir!
Kur baskısı ne yönde?
Faiz inmeli mi derseniz, ona cevabım bir süre daha (1-3 ay) beklemenin daha doğru olacağını düşünen taraftayım. Ancak MB’nin ve politika yapıcıların bu kadar bekleyecek sabırları olmadığına inanıyorum. Eğer politika faizi 0 - 25 baz puan inecek olur ise kur tarafında yukarı yönlü baskı sınırlı da olsa devam edecek, DTH bakiyeleri sınırlı da olsa yükselmeyi sürdürecektir.
Eğer politika faizi 75 - 100 baz puan inecek olur ise kur cephesindeki oynaklık daha da artacak, DTH’lardaki artış görece olarak hızlanabilecektir. Ancak bu oynaklığa yeni/”yaratıcı” swap önlemleri de gelebilir, veya bu önlemler bir sonraki indirime saklanabilir. Faizlerin inmesinin normal koşullarda banka bilançolarına olumlu yansıması beklenir. Ancak erken ödeme komisyonlarının kamu eliyle düşürülmesi ile bu ihtimal azalacaktır.
Euro ‘boşluğunu’ kapatacak mı?
Euro/dolar paritesi bir yandan zayıf verilerin, diğer yandan Almanya siyasetinde artan belirsizliklerin etkisiyle geriliyor. Buna dolar likiditesinde yaşanan oynaklıkları da eklediğimizde, dolar lehine bir haftayı geride bırakmış olduk. Fed likidite desteğini azaltmaya çabalıyor.
Haftanın ilk günü ABD’de “Başkanlar Günü” münasebetiyle tatil. Haftanın ilk günü görece olarak sakin geçmeye aday. Likiditenin az olduğu günlerde olduğu gibi garip hareketler olabilir, çok da takılmayın. Ancak soraki günlerde Amerika tarafı da işinin başına döndüğünde doların güçlenmeye devam ettiği günleri test etmeye devam edebiliriz.
Dolar endeksi (DXY) geçtiğimiz hafta 99.16 ile Ekim 2019’dan bu yana en yüksek seviyesini gördü. Teknik olarak 100.15 seviyesi bir sonraki önemli “direnç” seviyesi. Bu seviyeye yakın zamanda (1-3 ay içinde) gidileceğini tahmin ediyorum.
Hal böyle olur ise euro’nun da Nisan 2017’de geride bıraktığı 1.0727 - 1.0821 arasındaki “1. Macron Boşluğunu” kapatma ihtimali artacaktır. 2017 Mayıs’ında seçilen Macron’un; LePen’e karşı zafer kazanması ihtimalinin güçlendiği ilk tur oylama sonrasında oluşan bu boşluk, o gün bugündür kapanmayı bekliyordu! Daha doğrusu ben bekliyordum. Kısmet bugünlereymiş...