Trabzonspor geçtiğimiz hafta kendi evinde frene basan ve taraftarını üzen takım. Yukarıları zorlama ve keyfi kaçan taraftarının moralini yerine getirme adına mutlak kazanması gereken maçtı Antalyaspor karşılaşması...
İki takımı kantara koyup tarttığımızda kadro olarak Trabzonspor’un bir ağırlığı var ancak bu durumu sahaya, puana yansımadıktan sonra gerisi masaldır...
Maçla ilgili yazacaklarımıza gelince...
Pereira’nın ısınırken sakatlanması Antalyaspor adına şans, Trabzonspor için şansızlıktı... Antalyasporlu oyuncular Pereira’nın olmadığı bölgeyi maden bulmuşçasına kullandılar... İlk 15 dakikada kırmızı-beyazlı oyuncular net pozisyonları bozuk para gibi harcamasaydı, skor 1 değil, 2 hatta 3’e gidebilirdi.. Öyle ki Antalyaspor’un rakibi Trabzonspor değil de BAL ligi takımlarından biriydi sanki... Defans tel tel, orta saha evlere şenlik, forvet?
Ne zaman Rodallega’nın topu direkten döndü, Trabzonsporlu oyuncular kendine geldi... Devamında Burak Yılmaz’ın Rodallega benzeri röveşata denemesi ve Cissokho’nun Burak’ı çekmesi, Trabzonspor’un penaltı kazanmasıyla beraberlik golü geldi...
İlk yarıya bakarak 2. yarının daha hareketli geçeceğini tahmin edenler yanıldı desek yeridir...
Yusuf Yazıcı, Abdülkadir Ömür…
İkisi de Trabzonsporluların-Trabzonspor’un hatta ülkenin göz bebeği…
Ülke futboluna damga vuracağı konuşulan-tahmin edilen iki fidan…
Alt yapılardaki milyonlarca çocuğun idolü…
Çok şey yazıldı-çizildi-konuşuldu, kısaca “ Fırtına’nın yavruları” denildi onlar için…
Sahi, ne oldu, ne oluyor bu çocuklara?
Yusuf’çuk ayakta duramaz, ayakta kalabildiği durumlarda da kendine gelen topu kontrol edemez oldu. Hele Erzurumspor maçında net bir şekilde görüldü bu… ( Yusuf’un durumu son maçla alakalı değil her hafta üstüne koya koya gerilemeye devam ediyor…)
Üç puanlık sistemde böyledir, arka arkaya üç hafta kazanırsanız; yukarılara tırmanırsınız…
Futbolda seri/hava yakalamak önemlidir; yakalayınca koşmaya başlarsınız…
O anlamda Trabzonspor büyük bir fırsatı tepti… Hele diğer şampiyon adayı takımların puan kaybettiği hafta…
Maçtan önce “ Trabzonspor bu maçta puan kaybedecek” deseniz, kimse inanmazdı!
Hiçbir maçın kolay olmadığını/olmayacağını dün gece bir kez daha gördük.
BB Erzurumspor, Trabzonspor’a oranla daha derli/toplu oynadı, gol pozisyonlarına girdi. Karşılaşmanın hemen başında Özer’in ofsayt da olsa attığı gol, gecenin Trabzonspor için öyle hiç de kolay olmayacağının göstergesiydi…
Bordo-mavili takımın Rodallega’nın kafasından çıkıp üst direğe takılan bir topu vardı hepsi o.
“O’nun ölümünden sonra bir yarımı/yanımı kaybetmiş gibi yaşıyorum...”
Trabzonspor’un yaşayan efsanelerinden, bordo-mavili takımın 1.Ligde ilk golünü atan Kastamonulu Ali Yavuz’un, “ah” diyerek, iç çekerek, 22 Ekim 2013’te aramızdan ayrılan Kadir Özcan için söylediği kelimeler bunlar...
Evet, bugün kimse sorsanız Trabzonspor’un efsane oyuncularından (rahmetli) Kadir Özcan’ı tanır ve de bilir...
Bazıları biraz düşünür, bazıları anında hatırlar; işte o an tazelenir anılar, hatıralar...
Trabzonsporlular?
Yedisinden yetmişine...
Zira o...
Uzmanlar “Caz müzisyenleri, özgür, çalkantılı ve kargaşa ortamında müzik yaparlar. Belli belirsiz yapılandırılmış bir malzemeyi birbirinden bağımsız olarak yorumlarlar… Her biri zirveye tırmanma uğraşı içerisindedir… Cazda sonucu müzisyenin bireysel performansı belirler…”
( Futbolda ise tam tersi; bireysellik kaçınılmaz başarısızlığa neden olur!)
***
Trabzonspor camiasında yıllardır yapılanların/yaşananların özeti yapılmış sanki…
Hâlbuki…
Birlik-beraberlik sağlanıp Trabzonspor’un etrafında kenetlenebilinse…
Camia enerjisini Trabzonspor’un başarısı için harcayabilse…
Oyunu kendi alanında kabul edip savunma yapan takımlar karşısında hücum genişliği yaratamazsanız; tüm umutlarınızı duran toplara bağlarsanız... Sosa gibi de bir oyuncunuz varsa; perdeyi onunla açar, Burak ve Novak ile kapatırsınız...
Madem Sosa ile başladık...
Arjantinli, Trabzonspor forması altında, evet Galatasaray maçında çok iyiydi ama dün gece Akhisar’da bir başka oynadı; koştu, koşturdu, coştu, coşturdu...
Sosa’nın frikikte meşin yuvarlağı ayağıyla yolladığı yere “benim” diyen adam elleriyle atamazdı... Bu aynı zamanda bordo-mavili forma altında attığı ilk goldü Sosa’nın... Böylelikle şeytanın da bacağını kırmış oldu...
Sosa, oyunu yöneten/yönlendiren, sahanın her yerinle olmakla birlikte günümüz çağdaş futbolundan kesitler sundu, arkadaşlarına ağrı kesici niteliğinde paslar attı! Anlayacağınız Trabzonsporlu Sosa, sinemada film izlemeye gelenlere yer gösteren görevli gibi; takım arkadaşlarına koşacağı yeri, yapacağı işleri gösteren oyuncuydu...
Bir hafta evvel 2-0’dan 4-2 alınan Kasımpaşa maçı Trabzonsporlu futbolcuların özgüvenini yerine getirmiş... Futbol da özgüvenle oynandığına göre...
Başta Abdülkadir olmak üzere, Onur da eski günlerinden sahneler sundu...
Uzun zaman hafızalardan silinmeyecek Trabzonspor-Kasımpaşa karşılaşması…
Dahası dün öyle bir Rodallega izledik ki attığı gollere ister şapka çıkartın, ister elleriniz çatlayıncaya kadar alkışlayın…
Burak Yılmaz’ın “ VAR”a takılan penaltı pozisyonu ceza sahası dışında serbest vuruşa dönüşünce, Rodallega için penaltıyı atmaktan daha kolaydı sanki… Hem de çaprazdan…
Hele Pereira’nın ceza sahasına yaptığı ortaya attığı röveşata, Trabzonspor’u galibiyete taşıyan gol; liglerde eşine-emsaline kolay kolay rastlanmayacak bir vuruştu. O topa vuruş anının fotosunu çekip, çerçeveletip duvara asması genç golcülere önerilir!
Bir parantez de Burak Yılmaz’a açalım.
İlk yarının bitiminde attığı gol Trabzonspor’u ateşleyen hareketti... Zira bordo-mavili takımın ikinci yarı bu denli oynamasına en büyük etkendi; skorun 1-2’ye taşınması..
Bir diğer etken; ikinci yarı Sosa’nın yerine oyuna giren Amiri’nin sol tarafı İzmit-İstanbul otoyolu gibi kullanması… Öyle ya, çift forvet oynuyorsunuz kanatlarınız çalışmıyor, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!
Maçtan önce Göztepe teknik direktörü Bayram Bektaş, “… Baskılı başlayıp erken skor bulan takım Trabzonspor… Biz de kalitemizi sahaya yansıttığımız zaman bu presi kıracak kalitemiz var…” dedi…
Bayram Bektaş’ın öğrencileri bırakın presi kırmayı ilk yarı Trabzonspor’un deyim yerindeyse kolunu/kanadını kırarak futbol dersi verdi…
Düşünün koca Trabzonspor’un rakip kaleye atağı yoktu, Burak Yılmaz’ın kaçırdığı penaltı pozisyonuna kadar… Penaltıyı kurtaran Beto’nun da hakkını teslim etmek gerekir…
Trabzonspor’da arka arkaya üç pas yok, yardımlaşma yok, rakip kovalamak yok…
Castro, Trabzonspor defasını ipe boncuk dizer gibi gidiyor, Trabzonspor defansı izlemekle yetiniyor, Yasin’e de topu boş kaleye yollamak kalıyor… Hadi bu gol için bir iş kazası diyelim! Ya Gassama’nın şapkadan tavşan çıkarttığı pozisyona ne demeli? Geçmiş maçlarda duran toplardan gol yeme alışkanlığı olan Trabzonspor defansı yine ayakta uyuma hallerinde; kaptan Onur gibi…
İlk yarı Yasin ve Göztepe için bundan iyisi Şam’da kayısı idi…
Ünal Karaman’ın ilk yarı yokları oynayan takımına müdahale etmemesi de ayrı bir konu?