Yeni değil ‘Trabzonspor satılacak mı?’ haberi. Vatandaşın tabiriyle ‘Google amca ’ya sorun, 2018 yılına ait haberler ‘şak’ diye karşınıza çıkar. Tahminimiz odur ki; bundan böyle benzer haberleri daha çok okuyacağız-duyacağız, bıkmadan- yorulmadan tartışacağız; satılmalı mı, satılmamalı mı? Satılsa ne olur, satılmasa neler olur? Avrupa’da örnekleri çok, ülkemizde neden olmasın…
Mevzu başka bir ders konusu fakat şunu da söylemeden geçmeyelim, ama bir yıl, ama birkaç yıl sonra ülkemizde bazı takımların satılması kaçınılmaz olacak. Öyle ya, onca borç varken bu kadar çılgın harcamaya para bassanız yetişemezsiniz!
Hem hazıra dağ dayanmaz, üretmek varken al al da nereye kadar? Koca ülkede son yıllarda bir Arda çıktı hepsi o kadar. Halbuki Arda kadar olmasa da ülkemde o kadar yetenekli çocuk var ki. En büyük şanssızlıkları kıyıda, köşede kalmaları, tanıdıklarının olmaması, yeterli eğitim almamaları.
Ne de olsa alıştık hazıra, bastırıyorsun parayı alıyorsun yabancıyı. Yabancı bir oyuncuya bir yılda verilen milyon
Her transfer ayında aynı kelimeler ‘al al al…’
Her transfer döneminde benzer cümleler ‘katkısı olmadı, tutmadı, sat sat sat…’
‘İyi de birader nereye kadar? Dağ olsa tükenir, deniz olsa kurur!
Her yıl kulüp yöneticilerimizden benzer hikayeler ‘borcumuz çok, üstesinden gelmemiz zor!
Sonuç değişmiyor ama aldıkça alıyoruz, harcadıkça doymuyoruz! Böyle de bir alışkanlığımız var hani!
Beklentileri karşılamayan, daha doğrusu çuval dolusu para verilerek alınan bazı oyuncuların yan gelip yattığı yetmezmiş gibi gönderilirken cebine harçlık koyarak uğurladıklarımız da oluyor arada bir…
Anlayacağınız planlı, programlı çalışma olmayınca, bilimden uzaklaşınca, nokta değil de montaj transferler yapılınca sonuç kaçınılmaz oluyor.
Biz, yara gün geçtikçe derinleşiyor diyelim, siz ‘açılan delik transfer aylarında büyüdükçe büyüyor’ diyebilirsiniz. Hal böyle olunca kanayan yaraya ne ilaç fayda eder ne de açılan deliği kapatacak yama bulunur!
Hala kullanmasını beceremediğimiz, yeterince faydalanamadığımız ‘VAR’ın henüz futbolla tanışmadığı yıllardı.
Trabzonspor derbi maçlarından birini oynuyor.
Günlerce sonucu merak edilen karşılaşmada Trabzonspor attığı golle öne geçer. Tahminimiz odur ki; an itibariyle izleyenlerin bir bölümü ‘ofsayt’, diğer bölümü ‘değil’ demekle meşguldü... Golün tekrarı ekranlarda defalarca gösterilirken, telefonumuz aç karga yavrusu gibi ötmeye başladı.
Arayan, o yıllar ya ortaokul son sınıf ya da lise 1’de okuyan Hamza A. Yılmaz idi…İki gözünden rahatsız olan, tedavisi için ailesiyle Ordu, Ankara, İstanbul hattında mekik dokuyan Hamza, Ordu’da ikamet ediyordu. Arada bir telefonda sohbet eder, konumuz Trabzonspor ile başlayıp sağlık temennilerimizle son bulurdu.
Polis ailenin çocuğuyla şöyle de bir anımız vardır, beni derinden etkileyen; gözlerine teşhis konulup tedavisine başlanıldığında, moral vermek için aradığımda “Gözlerim için çok üzülüyorum ancak
Hikâyeyi yaklaşık iki yıl evvel okurlarımızla paylaştığımızda, Trabzonspor Kulübü’nden de telefonla aranmıştık; hikâyenin kahramanına ulaşmak, bir belgeselde yer verilmesi için.
Hepimizi duygulandıran adamın Kırım’da ikamet ettiğini, terzilik yaptığını biliyorduk ama aylardır aramamıza, onlarca kişiye sormamıza rağmen bir türlü ulaşamadık…
Elimizde sadece fotoğrafı olan adamın yaşadıklarını bir kez daha hatırlayalım…
Sene 1981… Sovyetler Birliği'nin Kızılordu’sunda genç bir askerim.
Türklük yasak, İslam yasak… Müslümanlık hakkında tek bildiğimiz; Allah'a inanmak.
Ne namaz ne oruç diye bir şeyin varlığından haberimiz yok. İbadet olarak bildiğimiz tek şey; erkek çocuklarımızı gizlice sünnet ettirmek. Ama yakalanmayacaksın!
Bir Tatar doktor oğlunu sünnet ettirirken yakalanınca 7 ay inşaatlarda duvar işçisi olarak çalıştırıldı. Gerisini siz düşünün artık…
Bir zamanlar araçların camına yapıştırılan plastik elleri bilmem hatırlar mısınız? Bozuk yollarda araçlar dalgalı denize yakalanan taka gibi sallanmaya başladığında, eller de bulunduğu yerde bir sağa, bir sola aheste aheste sallanırdı…
Anadolu’nun bağrında yaşayanlar, yayladan dönen kamyonların, minibüslerin aynasına çam dalı bağlandığını, dallardaki kozalaklarının nazar boncuğu gibi parladığını, sallandığını hatırlar ama…
Her genç kızın bir dikiş makinesi, her delikanlının vatani görevini yapıp bir an evvel yavuklusuna kavuşmayı hayal ettiği..
Gelin adaylarının çeyiz sandığının yarısı büyüklüğündeki radyolardan, Nuri Sesigüzel’in ‘Kara kaş gözlerin Elmas, bu güzellik sende de kalmaz…’ ile Erkan Ocaklı’nın ‘Bir Emine’m var idi ondan ayrı kalmışım…’ türkülerinin yükseldiği senelerden bahsediyoruz.
İç çekerek bahsettiğimiz yılların uzun kış gecelerinde evde canı sıkılanlar, soluğu komşusunun evinde alırdı, zorunlu buluşmalar sayesinde sıcak dostluklar kurulurdu.
Elektriğin olmadığı, lüküs
Gençler ile tecrübelileri harmanlayarak sahaya çıkan Trabzonspor’un yediği goller sezonun özeti sanki. Bordo-mavililerin sol tarafı yol geçen hanı gibi, sağ tarafı da farklı değil ya hani; geçmek, ziyaret etmek istiyorsanız pasaporta, vizeye gerek yok, zira hiçbir engel ile karşılaşmıyorsunuz! ‘Nereye, kime gidiyorsunuz?’ diye sorulmuyor. Bırakın Süper Lig’i, TFF 1. Lig’i, alt liglerden gelip Trabzonspor defansına karşı oynamış olsanız maçın adamı seçilirsiniz.
Hocanın gençleri oynatma, görme kararı yerindeydi. En azından kafalarda bir kanaat oluştu. Bazı gençler ile bazı tecrübeliler arasındaki fark; bazılarının daha çok oynaması, daha çok kazanması ve tanınır olması. Dememiz o, sahadaki bazı tecrübeliler ile bazı gençler arasında aman aman bir fark yok. Genç yeteneklerin tecrübeye, zamana ihtiyacı var…
Golden önce Hüseyin, öyle bir yan pas yapıyor ki futbola yeni başlayan bir genç, takım arkadaşına böyle bir top atmış olsa, hocası kızılcık çubuğuyla kovalayarak sahanın etrafında
Geçtiğimiz sezon Trabzonspor evinde oynadığı şampiyonluk maçı sonrası sevinç gözyaşı döken Trabzonsporlular, dün gece Trabzonspor’un evinde oynadığı sezonun son maçında bu defa Hamşik’in futbola, Trabzonspor’a veda edişine üzüldüler. Ekran başında olanlar da gözyaşına boğulmuştur Hamşik gibi…
Nasıl üzülmesinler, nasıl gözyaşı dökmesinler, onunla şampiyonluk yaşamışlar, onunla sevinçten ağlamışlar.
Sadece Trabzonsporlular değil futbol da üzülmüştür ülkemin ve dünyanın dört bir yanındaki futbolseverler gibi.
Transfer edilemeyen tek şey karakterdir sözüne en iyi örnek Hamşik’tir desek yeridir. Altyapılarda ve üstyapılardaki birçok oyuncuya rol model oldu Slovak futbolcu.
Trabzonspor’dan alacaklı olan bazı yabancı oyuncular Trabzonspor’u şikâyet ederken, o ‘bana kariyerimde şampiyonluk yaşatan kulübü şikâyet etmem’ diyen sporcuydu aynı zamanda…
Yolun ve bahtın açık olsun karakter abidesi. Trabzonsporlular seni hiçbir zaman unutmayacaktır,
Sen Giresunspor olarak ligin ilk yarısında Galatasaray ile Fenerbahçe’yi İstanbul’da mağlup et, ligin ikinci yarısında düştüğün duruma bak!
Deplasmanda yendiğin Galatasaray şampiyon oldu, bu arada ligin şampiyonu Galatasaray’ı da tebrik ediyoruz. Yine deplasmanda mağlup ettiğin Fenerbahçe, büyük bir sürpriz olmaz ise ligi 2. Sırada bitirecek, sen 44 yıl sonra geldiğin Süper lige veda etmemek için çırpın dur!
Ligin son virajına girdiğimiz haftalarda ligde kalma mücadelesi veren B. Giresunspor’dan bahsediyoruz evet. Futbolda yanlış işler yaparsanız, daha doğru bir ifadeyle bilimden uzaklaşırsanız; futbol cezayı kesiverir!
Böyle bir haftada Trabzonspor ile karşılaşmaları onlar adına büyük bir şanssızlıktı, o da ayrı bir konu. Zira Trabzonspor kendi derdine düşmüş, ligde ekim ayından bu yana dışarıda galibiyete hasretler, elleri hep boş dönmüş. Yeni bir teknik adamla işleri yoluna koymak, moral bulmak için gece gündüz çalışıyorlar. Hem komşu da olsan, akraba da olsan, Trabzonspor için kimin düştüğü, kimin şampiyon