Bünyamin Kahriman (24), Serhat Kırkayak (23) Mesut Keleş (19), Trabzonspor-Fenerbahçe maçını izlemek için Trabzon’a gitmeye karar vermişti 2009 yılının aralık ayında.
Arkadaşları Fenerbahçeli Ahmet Muhammed Demirel’i de (21) davet etmişlerdi.
Fidan gibi delikanlılar Ankara’da öğrenciydiler. ** Trabzon ve Trabzonspor aşkıyla yanıp tutuşan Serhat, yıllardır Ankara’da ikamet ediyordu. Kendine ait internet sitesinde, canı kadar çok sevdiği takımına olan aşkını şu sözlerle dile getirmişti:
Bordo mavi kefenim olsun, Trabzonspor’um bu sene şampiyon olsun! Bünyamin, Akçaabatlı, bıyıkları yeni terlemeye başlayan Mesut, Manisalıydı.
Belki de o Mesut, yıllar sonra Trabzonspor’un efsane başkanlarından Kırşehirli Şamil Ekinci gibi olacaktı; Trabzonspor’a başkan olacaktı…
** Fenerbahçeli Ahmet Muhammed, Trabzonsporlu Bünyamin, Serhat ve Mesut, güle oynayarak, bayrak sallayarak, şarkılar ve türküler söyleyerek vardılar Trabzon’a.
Ufacık arabayla tur attılar şehrin göbeğinde, gezdiler, dolaştılar bazı yerlerde…
Şehri ilk kez gören genç
Her dakikası izleyenlerin kalp atışlarını hızlandıran karşılaşmayı Trabzonspor son dakikada kaybetti ama, Draguş’un maçın son bölümlerinde Galatasaray ağlarına yolladığı topa Abdülkerim, o sihirli dokunuşu yapamamış olsaydı; şanssız bir sezon geçiren Trabzonspor’un, İstanbul’dan üç puanla ayrılmaması işten bile değildi. Dahası bordo-mavililer alacağı bu galibiyetle büyük moral kazanmış olacaktı. Genç Ali Şahin’in kendi kalesine attığı gol şanssızlıktan başka bir şey değil.
Gerçi Trabzonspor, bu sezon öne geçtiği birçok maçı son dakikalarda kaybettiği açıkça görülmektedir.
Trabzonspor belki de sezonun en iyi oyununu oynadı. Mağlubiyeti kesinlikle hak etmediler. İyi mücadele ettiler.
Açıkçası keçiboynuzu tadında bir karşılaşma izledik. Hem oyun hem mücadele hem de pozisyon anlamında son yılların en keyifli derbisiydik desek abartmış olmayız! O anlamda iki takım oyuncularını tebrik etmek lazım.
Ozan ve Nwakaeme’nin etkili oynadığı, orta sahaların kolay geçildiği doksan dakikayı çok da fazla
Galibiyete hasret takım oyuncularının bu kadar gamsız oynamaya hakkı yok! Öyle bir ilk yarı izlettiler ki futbol demeye bin şahit lazım; al gülüm ver gülüm. Ne mücadele vardı ne de pozisyon. Tam da Kasımpaşa’nın istediği, arzu ettiği gibi.
Bir de arkada geniş alan bırakmaları, inanılmaz pas hataları yok mu, Kasımpaşa adına yeme de yanında yat! Nitekim ilk golü de geri pastan kaynaklı yediler, bireysel zincirleme hatalar da eklenince, yandı gülüm helva!
Geniş alanda oynamayı seven oyuncularından kurulu takıma geniş alan bırakmak ve de o takıma karşı doğaçlama oynamak?
Anlayacağınız, Trabzonspor koca ilk yarıyı boşa harcadı.
Nwakaeme oyuna girince işler biraz değişti, oynamaya, pozisyonlara girmeye başladılar, bir diğer ifadeyle galibiyetin ne kadar önemli olduğu ikinci yarı akıllarına geldi! Nitekim karşılığını buldukları iki golle aldılar, farkı da açabilirlerdi Giannotis’i geçebilseydiler.
Amma velakin hele öne geçtikten sonra, maçın sonu da gelmişken arkaya bakmadan, hesap kitap yapmadan rakibe saldırmak neyin nesi arkadaş? Kime karşı yapıyorsunuz bunu, mutlak gole ihtiyacı olan,
Sahaya sürülen kadro, rakip Türkiye Ziraat Kupası karşılaşmasında alt liglerden bir takımmış gibi! Açıkçası bu kadar da rotasyon fazlaydı hani. Her ne kadar rakip ligin dibine demir atmış olsa da nihayetinde süper lig ekibi.
Neyse ki korkulan olmadı… Zira sahada durmak bilmeyen, durdurulamayan, atmaya, attırmaya doymayan bir Cham vardı, attıkça coştu, attırdıkça coşturdu…
İki takımın ilaç gibi galibiyete ihtiyacı olduğu karşılaşmada, 3’ncü dakikada Cham, topu adeta iğnenin deliğinden geçirmekle kalmadı, bilhassa ikinci yarı çizgi filmi kahramanı gibiydi, attıkça attı, yetmedi Banza’ya attırdı.
Evet, Adana Demirspor’un gücü belli ancak, Avusturyalı on numara dün gününde olmasaydı, daha doğrusu geceye damgasını vurmasaydı Trabzonspor bu kadar rahat, bu denli farklı kazanamayabilirdi.
Anlayacağınız Cham’ın dünkü performansı; sezon başından bu yana mutsuz haftalar geçiren Trabzonsporluların alınan skorlara isyanı, bir yerde haykırışı gibiydi; işte Cham da patlayan, o haykıran Trabzonsporlulardan biriydi!
42’de Yusuf
İlk yarının kısa bir özetini yapacak olursak; öne geçene kadar etkili oynayan Trabzonspor, gölü bulduktan sonra ne yaptığını ne oynadığını bilmeyen, aldığı her topu rakibine teslim eden, kısaca hata üstüne hata yapan bordo-mavili oyuncular.
İlk yarının son dakikasında ofsayttan yedikleri, geçerli sayılmayan gol oyuncuların aklını başına getirmemiş olacak ki, uzatmaların son dakikasında amatör takım oyuncularının yapmayacağı hatayı yaparak, adeta Çaykur Rizesporlu oyunculara soyunma odasına beraberlikle girelim dercesine, sezon başından bu yana sürekli yaptıkları top kaybının birini daha yaparak Hadzıahmetovic’e harika bir gol attırdılar.
Hal böyle olunca Göztepe ve Fenerbahçe maçlarında son dakikada yenilen goller kervanına Çaykur Rizespor maçı da eklenmiş oldu.
Şenol Güneş, ilk yarı oynanan oyundan memnun kalmış olacak ki ikinci yarıya da aynı kadroyla başladı. Halbuki Banza ayağında top tutamıyor, Enis, yad ellerin oynandığı sol kanatta var mı yok mu belli değil! Zaten Eren, belli başına sorun, rakipler için sol kanat en güzel maden idi, her maçta olduğu
En sonda yazacağımızı en başta yazalım; Okay’ın kafa golüne faul(!) gerekçesiyle ‘hayır’ diyerek iptal eden acemi Oğuzhan Çakır, İrfancan’ın Eren Elmalı’ya yaptığı harekete ‘devam’ demesi harika gecenin futbol adına uzun yıllar unutulmayacak, nesilden nesle anlatılacak yılın en komik fıkrasıydı desek yeridir!
İşin ilginç yanı ne olur ne olmaz düşüncesiyle top filelerle kucaklaşmadan evvel düdüğünü de çalmış maçın seyrini değiştiren orta hakem. Öyle ya, ya VAR devreye girseydi, Trabzonspor’un leyine vermediği net penaltılarında devreye girdiği gibi…
Ayrıca, sarı kartı olan Amrabat’ın, Cihan Çanak ile girdiği mücadeleden ötürü ikinci sarıyı görüp oyundan atılması gerekirken sahada kalması; şaka gibi! Ve aynı Amrabat, Trabzonspor’u yıkan, Fenerbahçe’ye üç puanı getiren golü attı. Anlayacağınız maçın genç hakemi bir çuval inciri berbat etti Papara Park’ta!
O pozisyonlar İstanbul takımlarından birinin aleyhine verilseydi neler mi olurdu? Yer yerinden
İlk yarı Trabzonspor’un yerine 3’üncü ligden bir takım olsaydı; rakip kaleye en azından bir şutu olurdu, pozisyona girerdi. Üstelik ev sahibi Göztepe ilk yarının yarısını bir kişi eksik oynamasına rağmen. Sarı-kırmızlı oyuncular kalelerine geri pas yapmamış olsalardı, kalede Lis’in olduğunu anlayamayabilirdik!
Bir takım bu kadar mı kötü oynayabilir? Bir takımın oyuncuları bu kadar mı vurdumduymaz olabilir? Herhalde Türkiye liglerinde bir ilktir bu; bir takımın rakip kaleye atak yapamaması, şutunun olmaması?
Anlayacağınız Trabzonsporlu oyuncular koca ilk yarıyı boşa harcadılar…
Bordo-mavililer, Göztepeli oyuncuların presi karşısında toz şeker gibi darmadağın oldular, bilhassa ilk yarı iki pas yapamadılar.
Uğurcan Çakır gününde olmasaydı, Göztepe ilk yarı fişi çekip Trabzonspor’un işini bitirirdi, hem de tarihi bir farkla yaparlardı bunu. Uğurcan direndi direnmesine de takım arkadaşlarının umurunda değildi sanki. Başta Bardhi ile Draguş…
Rakip bir eksik kalsa ne yazar, sende iki oyuncu elleri belinde gezinirse doğal olarak rakip değil sen bir eksik oynamış olursun. Gerçi
O adam 11 yıl önce bugün ayrıldı aramızdan…
O, Trabzonspor’da oynadığı yıllar, konuşmayı öğrenen minikler, gördüğü her uzun saçlıyı, karşılaştığı her uzun boylu esmer birini O’na benzetir, minik parmağıyla “Kadir abi” diyerek O’nu işaret ederdi…
70’li, 80’li yıllarda koşmaya, plastik topa ayak vurmaya başlayan, gördüğünü, duyduğunu hafızasına kaydeden çocuklar, bakkaldan aldığı çikletten O’nun fotoğrafının çıkmasını isterdi.
O yılların uzun saçlıları, yaman delikanlıları da o’na benzemeye uğraşmışlardır…
***
Toprak sahalarda çift kale, mahalle arasında kaleleri iki taşla belirleyerek tek kale maç yapanlar, kendini Kadir ağabeylerinin yerine koymak, O’nun adını almak için birbiriyle kıyası yarışmış, inat ederek kapışmışlardır…
***
Zamanın gençleri yavuklusunun gözüne girmek, gönlünü fed etmek için saçlarını ‘Kadir abileri’ gibi uzatır, O’nun gibi tarar, O’nun gibi yürümeye çalışmışlardır….