Trabzonspor idmanında kaybolan topun hikayesi!

Haberin Devamı

Hafta başı HT Spor’da bir programda çok kısa anlattık, keyif alarak okuyacağınız hikâyeyi. Yayın sonrası izleyenlerden çok mesaj aldık; hikâyenin uzun hali rica edildi. İzleyenin ricasını emir kabul ederek!
Plastik topların futbol oynamak, futbolcu olmak isteyenlerin hayalini süslediği yıllar, Şahin ile Mustafa Çakır kardeşler Trabzonspor’un idmanını izlemeye gider. İdman sahası (1970-1980) “Karayollarının altı” denilen, bugün ‘Ahmet Suat Özyazıcı Tesisleri’nin olduğu yerdi.
Toprak idman sahası denize komşu olduğundan, Trabzonspor’un toplarından biri her daim olduğu gibi soluğu Karadeniz’de alır.
Şahin, Mustafa’dan yaşça büyük olduğu ve yüzmeyi daha iyi bildiği için karadan uzaklaşmakta olan meşin yuvarlağı, o gün azgın dalgalarıyla mesaide olan Karadeniz’in kucağından alarak kimseye bir şey demeden, topu göstermeden alıp eve götürür.
İdman bitimi malzemeci topları saydığında bir eksik olduğunu anlar ama iş işten geçmiştir artık.
Futbol oynama aşkıyla, futbolcu olma hayaliyle yanıp tutuşan kardeşler o topla futbola ‘merhaba’ der.
Evin yakınlarında bayır bir yerde haftalardır, aylardır alaşağı-vur yukarı…
Her ne kadar mâni ve türkülerimiz ‘alaşağı vur dizi, nenen görmesin bizi” dese de iki taşın belirlediği kalede duran Şahin ve kaleye şut atan Mustafa’nın en büyük korkusu; babalarının onları görecek olmasıdır…
Zira baba, yani Uğurcan’ın dedesi futbola karşıdır… Futbol dedin mi kaçacak yer ara!
Anne haftalardır, aylardır durumu idare edip topu evin reisinden saklamayı başarır.
İyi de nereye kadar…?
Gel zaman git zaman…
Günlerden bir gün baba topu samanlıkta otların arasında bulur.
Buyur buradan yak!
Acı haber tez duyulur misali, Çakır kardeşler birkaç dakika içinde olay yerine intikal eder!
Kapının tahtaları çürümeye yüz tutmuş samanlığın önüne geldiklerinde, karşısına çıkan kaplumbağayı görüp frene basan şoförler gibi ‘zınk” diye durdular, babalarını karşılarında görünce!
Ne mümkün babanın yanına yaklaşmak, onu ikna etmek…
Duvarda gölgeleriyle konuşurmuşçasına kendi kendine bir şeyler mırıldandılar, oldukları yere tutkalla yaptırılmışçasına hareket edemediler!
Mahkeme hâkimi gibi kaşlarını çatan, ciddileşen baba, cebinden çıkardığı Sürmene çakı bıçağıyla herkesin gözü önünde canım topu önce delik deşik etti, sonra da birkaç parçaya ayırdı…
Şahin ile Mustafa’nın futbol oynama aşkına engel olmak o kadar kolay olmasa gerek!
Futbola başladıkları top yok edilmişti ama oynayabilecekleri, gidebilecekleri takımları vardı artık…
Şahin, Trabzon amatör küme takımlarından Özdilspor’da, Mustafa da birkaç yıl sonra Pelitlispor’da oynamaya başlar. Kardeşlerin büyüğü kaleci, küçüğü santrafordur.
Uzun yıllar Trabzon amatör kümede oynadılar.
Oyunculukta işler yolunda gitmese de futbolun içinde kalmaya devam ettiler…
Dostlarım Şahin ve Mustafa Çakır kardeşler ile her görüşmemizde, hikâyeyi ve Nasrettin hocanın ‘doğuran kazan’ fıkrasını hatırlatıp, Trabzonspor’a futbol topu borcunuz var ha, demişliğimiz çoktur!
Dememiz o, Uğurcan bugün çok büyük bir kaleci olmuşsa, Trabzonsporlular kaptanlarıyla ne kadar övünüyor ne kadar gurur duyuyor ise bendeniz de Çakır kardeşlerle o derece gurur duyuyorum. Zira dostlarım Şahin ile Mustafa, bu ülkeye böyle bir kaleciyi ve ‘gelecekte bir gün Trabzonspor’un efsanelerinden olacağım! diyen Uğurcan Çakır’ı Trabzonspor’a kazandırmanın yanı sıra Trabzonspor’a olan borçlarını fazlasıyla ödemişlerdir.
Unutmadan…
Rahmetli dede, vefatından önce futbolla arayı düzeltmişti. Torun Uğurcan Trabzonspor’da oynamaya başlayınca hiçbir maçını kaçırmamış. Maç esnasında yanındakilere, yüksek sesle konuştuklarında konsantrasyonunun bozulduğunu, daha sessiz ve sakin olmaları konusunda sürekli uyarılarda bulunmuştur.
Evlat Çakır’lar babalarına eskiyi, kendilerine yapılanları hatırlatıp ‘Uğurcan’ı izlerken niye bu kadar heyecanlandığını?" sorduklarında “torun sevgisi uşaklar!” diyerek konuyu geçiştirirmiş rahmetli hacı babamız! Mekânı cennet olsun.