Hakan Çavuşoğlu ile dünyanın insan hakları karnesini konuştuk. Avrupa’da ırkçılığın ve İslam düşmanlığının arttığı bir ortamda Çavuşoğlu ile Ayasofya için gelen tepkileri de değerlendirdik...
BURSA
Salgın süreci ABD ve birçok Avrupa ülkesinin insan hakları karnesinde zayıfların artmasını sağladı. Türkiye’yi her fırsatta eleştiren AB ülkeleri yaşlılarını ölüme terk etti. Avrupa’da ırkçılık ve İslam düşmanlığı arttı.
TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı Hakan Çavuşoğlu ile dünyanın insan hakları karnesini, Ayasofya’ya verilen tepkileri ve 15 Temmuz darbe girişimi başta olmak üzere güncel konuları konuştuk.
Irkçılığı İslam karşıtlığı üzerinden yeniden üreten bir Avrupa kıtasının olduğunu belirten Çavuşoğlu, “Osmanlı Avrupa coğrafyasındaki sayısız cami ve medreseyi yok eden, yüzlercesini halen kilise, müze, otopark ve gece kulübü olarak kullanırken, Ayasofya’nın cami yapılmasına üzülen bir kıta. Avrupa kendi idealize ettiği değerleri önce kendisi yeniden öğrenmek ve vatandaşlarının siyasi sosyalleşmesini bu değerler üzerinden yeniden organize etmek zorundadır. Aksi takdirde Avrupa, medeniyetler çatışmasının beşiği olacak ve insanlığın önüne yeni soykırım kâbusları ve dünya savaşları koyacaktır. Avrupa aynadaki yüzüne bakmak ve ciddi bir muhasebe yapmak zorundadır” dedi.
Osman ve Orhan Gazi Türbeleri başta olmak üzere Bursa’nın tarihi ve kültürel alanlarında dolaştığımız Çavuşoğlu Milliyet’in sorularını şöyle yanıtladı:
CAMİYİ GECE KULUBÜ YAPIYORLAR
- Avrupa’da ırkçılık ve İslam düşmanlığı arttı. Ayasofya gelişmesine tepki göstermelerini nasıl yorumluyorsunuz?
Avrupa, bilim ve sanatların gelişmesine, yeryüzünde refahın artmasına, yoksulluğun azaltılmasına, hastalıklara yeni tedavilerin geliştirilmesine, insan hakları hukukunun, hukuk devletinin ve demokrasinin işaretlediği eşitlik, hürriyet, hoşgörü ve çoğulculuk gibi değerlere beşiklik yapan bir kıtadır. Bugün geldiği nokta itibariyle ise, çok kültürlülüğün öldüğünü söyleyen, ulusal sınırları farklı olana kapamak için istihkâm mevzilerine dönüştüren, elindeki büyük teknolojik gücü sömürgeci geçmişini hatırlatır şekilde kendi çıkarlarının sopası olarak kullanırken diğer ülkelere saygı duymayan ve onların hükümranlık haklarını yok sayan, dini insanın hayatından çıkararak dünyanın yükünü birey tekinin üzerine yükleyen ve ırkçılığı İslam karşıtlığı üzerinden yeniden üreten bir kıta. Osmanlı Avrupa coğrafyasındaki sayısız cami ve medreseyi yok eden, yüzlercesini halen kilise, müze, otopark ve gece kulübü olarak kullanırken, Ayasofya’nın cami yapılmasına üzülen bir kıta. Avrupa kendi idealize ettiği değerleri önce kendisi yeniden öğrenmek ve vatandaşlarının siyasi sosyalleşmesini bu değerler üzerinden yeniden organize etmek zorundadır. Aksi takdirde Avrupa, medeniyetler çatışmasının beşiği olacak ve insanlığın önüne yeni soykırım kâbusları ve dünya savaşları koyacaktır. Avrupa ülkelerinde Müslümanların kılık kıyafeti, namazı, orucu, gıda rejimi ve diğer dini gösterenleri üzerinden sokakta, kamu otoriteleri önünde, özellikle de polis uygulamalarında, eğitim ve çalışma hayatı ile gündelik hayat pratiklerinde sürekli bir dışlanma ve ötekileştirme nesnesi haline getirilmesi, Avrupa’nın öteki yüzünü ifşa etmektedir. Bu Avrupa insanlık için, özellikle de madunlaştırılanlar ve bilhassa da Müslümanlar için açık bir tehdit manzarası sergilemektedir. Avrupa aynadaki yüzüne bakmak ve ciddi bir muhasebe yapmak zorundadır.
ABD DÜNYAYA KÖTÜ ÖRNEK OLUYOR
- Amerika’da yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kovid-19 süreciyle mücadelede tartışmasız en başarısız ülke olan ABD, bu virüsün ürettiği ekonomik karakterli sağlık hakkına erişim hiyerarşisinin temellendirdiği toplumsal bölünmenin beyaz üstünlükçülüğü ile örtüşmesi yüzünden siyahilere karşı ırkçılığın daha da derinleştiği bir ülke. Polisin beyaz üstünlükçülüğüne dayalı ırkçılığın en fazla yoğunluk kazandığı yürütme gücü haline dönüşmesi, ABD’nin kuruluşuna damgasını vuran ana bölünmelerden biri olan ırkçılığın hızından ve gücünden hiçbir şey kaybetmeden devam ettiğini göstermektedir. Üç asra ulaşan bir geçmişe sahip bir ülkenin ırkçılık meselesini bugüne kadar aşması beklenirdi. Çok güçlü kurumlara ve yönetim geleneklerine sahip bir ülke olan ABD’nin idealleri ve gerçekleri arasındaki makasın genişliği, esasen Amerikan siyasetinin de ana bölünme eksenini oluşturmaktadır. Dün cephede beraber savaşırken ayrı lavabolarda ihtiyaç gideren, bugünse yine dünü hatırlatan ırkçı polis şiddetini önleyemeyen ABD, hukuk devleti, insan hakları hukuku ve insani idealler açısından dünyaya kötü örnek olmayı sürdüren bir ülkedir. ABD idealleri ile gerçekleri arasında demokratik bir dengeyi yakalamak zorundadır.
YUNANİSTAN İNSAN AVINA ÇIKIYOR
- Avrupa ülkelerinin özellikle Yunanistan’ın Suriyeli göçmenlere davranışları insanlık dışı. Gidip sınırda incelemelerde de bulundunuz. Neler söyleyeceksiniz?
İnsan hakları hukukunun bireyler açısından mutlaka bir devletin vatandaşlığına bağlı koruma şemsiyesi altında gerçekleşebilmesi, günümüz insan hakları sisteminin yumuşak karnıdır. Devletlerinin korumasını bırakın, bir de zulmüne uğrayarak yaşadıkları yerden edilen insanların gök kubbe altında başlarını sokabilecekleri bir mekân arayışında yabancı ve öteki haline gelmeleri, Türkiye-Yunanistan sınırında bir adım daha öteye taşınarak tehdit ve düşman olarak tanımlanmalarıyla sonuçlandı. Üstelik AB de buna tam destek verdi. Göçmenlere karşı Yunanistan sınırında tarihi geçmiş gaz fişekleri, gerçek mermi kullanımı ve insan avına çıkan avcı birliklerinde tezahür eden sınır aşan tutum maalesef AB’nin insan hakları politikalarının sığınma hakkı arayışını güvence altına almak bir yana, bu arayışı tecrit duvarlarıyla imkânsız hale getirmeye yöneldiğini ve Yunanistan’a da bu politikanın amiral gemisi olma rolünün verildiğini ortaya koymaktadır. Biz Meriç’te yaşananları Göç ve Uyum Komisyonu üyelerimizle birlikte yerinde inceledik ve bunları bir raporla ortaya koyduk.
TÜRKİYE’NİN İNSAN HAKLARI TABLOSU İYİ
- Avrupa, insan hakları ihlalleri ile ilgili hep Türkiye’yi eleştirirdi, salgın dönemine bakarsak Avrupa’ya neler söyleyeceksiniz?
Türkiye bu açıdan insanlığın yüz akı bir ülkedir. Hayatlarının sonbaharında hayatlarını adadıkları toplumdan ilgi, şefkat ve koruma görmek yaşlıların en tabii hakkıdır ve Türkiye bunu kovid-19 sürecindeki politikalarıyla gerçekleştirmiş bir ülkedir. Sağlık sistemleri çökünce toplumu ulusal güvenlik akredistasyonu üzerinden sınıflayarak yaşlıları kovid-19 bağlantılı sağlık hakkından en son yararlanacak kategori olarak tanımlayan Avrupa ülkelerinin durumu, bu ülkelerin insan hakları hukukuna kriz anlarındaki mesafesinin daha da arttığını göstermesi bakımından anlamlıdır. Kadınlık ve erkekliği eşitlemeye çalışırken cinsiyetsizliği yeni bir dogma olarak önümüze koyan ve aileyi yok olmaya terk eden sözde bir insan hakları kültürünün Avrupa’yı getirdiği nokta, pandemi sürecinde somutlaşan ve neredeyse kitlesel bir görünüm kazanan yaşlı ölümleri ve sağlık hakkına erişimde yaşlılara karşı somutlaşan ayırımcılıkta belirginlik kazanmıştır. Türkiye ise, koruma tedbirlerinde yaşlıları en başa koymuş ve sağlık hakkına erişimde onlara öncelik tanıyan politikalarıyla güzel bir insan hakları tablosuna hayat vermiştir.
SAMİMİ VE TUTARLI OLSUNLAR
- Avrupa hem salgın hem göçmen konusunda sınıfta kaldı mı?
Avrupa insan hakları değerleri ve politikalarında bir bütün olarak zayıf bir karneye sahiptir. Bu karnenin en zayıf dersleri ise salgın ve mülteci politikalarında görünürlük kazanmaktadır. Avrupa’nın insan hakları konusunda samimi ve tutarlı olması, bu terazide öncelikle kendisini tartması ve insan hakları anlam kümesinin sadece Batılı normlar üzerinden geliştirilmesinin ona evrensellik kazandıramayacağını fark etmesi gerekmektedir. En önemlisi de insan hakları uygulamaları üzerinden kendi kurumları ve pratiklerini değerlendirmeyi öncelemesi. Böylece bunu yumuşak güç unsuru haline getirmesi, Avrupa’yı yeniden sadece bir güç sembolü olmaktan çıkarıp ahlaki bir örnek haline getirebilecektir.
KÜRESEL EFENDİLERİNİN EMRİ İLE İŞGALE KALKTILAR
- 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde neler söyleyeceksiniz?
15 Temmuz, küresel efendilerinin emri ile Türkiye’yi işgale kalkışan ihanet çetesine karşı top yekûn bir milletin vermiş olduğu destansı mücadelenin adıdır. 15 Temmuz’da hedeflenen sadece demokrasimiz değildi. 15 Temmuz darbesi ile Türkiye’nin küresel ve bölgesel iddialarından vazgeçirilmesi, küresel oyun kurucuların ülkemize biçtiği role boyun eğmesi, masada oturmak bir yana adının menüye yazılması hedeflenmiştir. Bu hain kalkışmada, ülkemizin savunması için görevlendirilmiş ve silahlandırılmış asker kimlikli şahısların ellerindeki silahları millete yöneltmesine hangi motivasyonun gerekçe oluşturduğun unutmamalıyız. Soru şudur: hain kalkışmanın faillerini sadece birkaç saat önce aynı odada mesai birlikteliği yaptığı arkadaşlarını gözünü kırpmadan şehit etmeye sevk eden sebepler nedir? Bu can alıcı soruya vereceğimiz cevap bizi gelecekte yaşanabilecek aynı tehlikelerden korumak açısından kritik öneme sahiptir. Hain kalkışmanın, motivasyonunun kaynağı FETÖ’ye olan mutlak aidiyet bağıdır. Bu aidiyet bağı Türkiye’ye duyulması gereken sadakatin de, vatan, millet ve bayrak gibi mukaddes değerlerin de önüne geçmiştir. FETÖ ile mücadele öncelikle güvenlik boyutuyla yürütülse de, bu mücadele çok boyutlu bir mücadeledir. Bu mücadeleye devlet ve toplum olarak aynı çizgide katkıda bulunulması gerekmektedir.
İSLAM KARŞITLIĞI, YABANCI DÜŞMANLIĞI
- İnsan hakları açısından dünya ne durumda?
İnsan hakları sistemi açısından temel problem bu sistemin ancak devletler sayesinde ayakta kalabileceğidir. Uygulamada bu hakları en fazla ihlal edenler de yine devletlerdir. Savaşlar, etnik çatışmalar, yoksulluk, eğitimsizlik, baskı rejimleri, mülteci durumuna düşürülme ve salgın hastalıkların doğurduğu sonuçlar, insanların dini ve etnik kimlikleri, mensubiyetleri, renkleri, cinsiyetleri ve mülkiyetle ilişkileri üzerinden farklılıklar arz eden ayırımcılıklara maruz kalmalarına yol açmaktadır. Batılı demokrasiler insan hakları hukuku açısından nisbi olarak daha iyi bir görünüme sahip gibi durmakla birlikte, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslam karşıtlığı ve sömürgeci müdahalecilik bakımından bu ülkelerin de insan hakları karnesi kırıklarla doludur. Müslüman dünya ise yoksulluk, eğitimsizlik ve batılı vekâlet rejimlerinin yoz yönetimleri yüzünden insan haklarının özellikle sivil ve siyasi boyutlarına yabancı durmaktadır.