Üniversite-ler bir ülkenin aynasıdır.
Üniversite-leriniz ne kadar üretken, demokrat, entelektüel ve ne kadar güçlüyse siz de o kadar güçlüsünüz demektir.
Dünyanın en iyi üniversiteleri, tesadüfen Amerika, Avrupa ve Çin’de değil!
Onlar orada olduğu için o ülkeler, o kadar öndeler...
Peki, ya bizim üniversiteler?
En iyi diye bildiklerimiz bile sürekli kan kaybediyor. Dünyada esamesi okunmuyor.
Peki, geleceğe umutla bakmamızı gerektirecek gelişmeler var mı? Evet demeyi çok isterdik.
Yeni Başkan Yekta Saraç’ın samimi çabaları var ama kangrene dönüşmüş sorunları çözmede çok cılız kalıyor.
Siyasete gelince, üniversiteler ve gençlik, onların umurunda değil.
Sorun çıkarmasınlar yeter!..
Üniversitemden tanıyorum
Şimdi sizinle hemen her gün gelen yüzlerce maillerden birini paylaşacağım.
Üniversitelerimizin içine düştüğü durumu çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
Hangisi diye sormayın.
En iyi diye bildiklerimizden biri ama alın birini vurun diğerine!
Bu yüzden ismini açıklamıyorum çünkü hepsi aynı: “4 yıl MEB’de öğretmenlik yaptıktan sonra, ÖYP ile X Üniversitesi özel eğitim bölümüne araştırma görevlisi olarak atandım ve yaklaşık 1 buçuk yıldır çalışıyorum. Eğitimde temel konumda olan iki kurumu gördüm. MEB’deki sorunları yazılarınızda sürekli dile getiriyorsunuz, sizden ricam üniversitelerdeki durumu da daha sık görmeniz...
YÖK, kalite için baraj puanını artırdı, herkes sevindi.
Baraj puanı, 5 puan, 10 puan arttığında, mezunlar daha mı kaliteli olacak?
Üniversitelerde ağaçtan elma armut toplar gibi kişilere Yrd. Doç., Doç. Prof.’luk unvanları veriliyor.
Derse girmesi, sınavını yapması, okuması gereken hocalar, bu görevleri araştırma görevlilerine yaptırıyor ve buna itiraz edildiğinde, delilsiz soruşturma açıp kişileri istifaya zorluyorlar. Üniversiteler eş, dost kontenjanıyla yerleştirilmiş kişilerle dolu.
Bu yüzden ÖYP sistemini kıytırık bahaneler bulup kaldırttılar.
Sorgulayan, araştıran, hakkını ifade eden bilim insanı yerine, her emri sorgusuz sualsiz yapan, beynini kullanmayan, sözde bilim insanı yetiştirmeye çalışıyorlar.
Yazık bu ülkeye, bu kadar emeğe...
Anne, babalar, sosyal yaşamlarından fedakârlık ederek, çocuklarını üniversiteye eğitim alsın diye gönderirken, onların sayesinde hoca olanlar, bu fedakârlığın zerre kadar farkında değiller.
Eğitimde kaliteyi arayan YÖK, problemin ucuyla kıyısıyla vakit kaybedeceğine önce bunları görsün!
YÖK, formasyonu üniversitelere bıraktı ve bizim üniversitemiz 2 bin kontenjan açtı utanmadan!
Hocalar kayıt odasına gelip, “Ooo çok iyi, arabamı değiştirmem lazım” diyerek itiraz etmeleri gereken bu çirkinlikten, kendi paylarına ne kadar düşeceğini hesapladı...
Utanıyorum, eğitimin içine düştüğü bu durumundan. Korkuyorum yüz binlerce şehidin kanıyla kurulan ülkemin geleceğinden...’’
Lokomotif buysa!..
Üniversiteler ülkenin lokomotifi derler.
Onlar nereye çekerse, toplum oraya gider.
Yetiştirdikleri doktorlar, mühendisler, öğretmenler, siyasetçiler, gazeteciler neyse, toplum da odur.
İşte bu yüzden üniversitelerimizi göz bebeğimiz gibi korumamız, kollamamız ve sorunlarıyla yakından ilgilenmemiz gerekir. Ülkenin dört bir yanına, bütün şehirlere hatta ilçelere üniversiteler açtık. Çok da iyi yaptık.
Ama gerisi gelmedi.
Onlara ne bir misyon verebildik ne de vizyon kazandırabildik.
Gençlere kolay yoldan diploma veren, esnafa para kazandıran, okumuş insan gücünü kâğıt üzerinde artıran kurum olmanın ötesine geçemediler. İyi örnekler yok mu? Elbette var. Ama onlar da diğerlerine bakıp geriledikçe geriliyorlar...
Özetin özeti: Üniversitelerimize sahip çıkmak zorundayız. Onlar başkanlık sisteminden de, anayasa değişikliğinden de çok daha önemli. Çünkü önce insan!..
Özay Şendir
New York Times’tan Erdoğan’a baskı çağrısı
28 Nisan 2025
Tunca Bengin
Varlığı da tehdit yokluğu da...
28 Nisan 2025
Cem Kılıç
‘Belirli süreli’ sözleşmeler hakkında her şey
28 Nisan 2025
Abdullah Karakuş
Depremin etkilerini nasıl azaltabiliriz?
28 Nisan 2025
Hakkı Öcal
Faşizm imkânsız diyorsanız, etrafınıza bakın ey ABD’liler
28 Nisan 2025