Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hemen her konuda kafa karışıklığı yaşıyoruz.

Enerjimizi ve kaynaklarımızı çözüm için değil, incir çekirdeğini doldurmayacak tartışmalara ayırıyoruz.

Sınav ve ezber odaklı eğitim sistemiyle nasıl ki bir arpa boyu yol alamıyorsak, demagoji odaklı yaşam tarzıyla da çoğu zaman, birbirimizi yemenin ötesine geçemiyoruz.

Keşke biraz daha çözüm ve üretim odaklı olabilsek ama olmuyor, olmuyor, olmuyor!..

Demokraside çare tükenmez derler.

Güzel bir söz ve hayatın her alanı için geçerli.

Keşke, bu konuda bir farkındalık yaratabilsek, işte o zaman her şey çok kolay olabilir.

Haberin Devamı

Şu sıralar, en önemli sorunumuz, pandemi ve okullar olduğu için bu konuya kafa yoran ve öneri getiren çok hem de çok fazla!

Okulların bir süre daha kapalı tutulmasını, çözüm olarak sunanlar kadar, tümüyle açılmasının bir zorunluluk olduğunu dile getirenler de var.

MEB ise risk haritasına göre, kademeli ve temkinli bir süreci tercih ediyor!

Peki, doğru olan ne?

İşte onu zaman gösterecek! Çünkü karar vericiler üzerinde çok yönlü ve çok yoğun baskı var ve çoğu zaman yapılması gerekenden çok, günün koşullarına göre olması gereken hayata geçiriliyor.

Daha çok okul!

Okulların tümüyle açılması konusunda çok yazı yazdık.

Devlet ve millet el ele milli bir seferberlik başlatıp, okul ve derslik sayımızı ikiye, hatta üçe katlayabilirdik ama olmadı.

Daha pratik çözüm yolu önerenler de var.

İşte onlardan biri:

“Basında öğrendiğim kadarıyla, ülkemizde 450 bine yakın müteahhit var. Avrupa’da bu sayı 12 bin. Bu durumda bizim müteahhitler trilyonlar kazandılar. Her biri bir okul yaptırsaydı sevabına. Sınıf mevcutları 10 kişilik olur ve bulaş riski daha çok azalırdı. Haftanın iki günü yerine sınıflar bölünmeden haftanın her günü çocuklar okula gidebilirdi.”

Uygulanabilirliği tartışılabilir ama kulağa hoş geliyor.

Eğer canı gönülden istenip, inanılsaydı, bu süreçte, okul sayımız, tam gün ve tüm sınıflarda, eğitim ihtiyacımızı tümüyle karşılayabilecek bir noktaya rahatlıkla gelebilir ve öğretmen açığımız tümüyle kadroluya dönüşebilirdi. Ama nedense bu, Ankara’nın gündemine hiç girmedi.

Haberin Devamı

Elbette her şeyin başı sağlık! Okul ve derslik sayısı, olayın sadece bir boyutu ama sağlığımızı korumanın ve sürdürülebilir hale getirmenin yolu da yine eğitimden geçiyor!

En önemlisi de korona ne ilk salgındı ne de son salgın olacak! Yani çok daha fazla okul, hep gerekecek!

Bu yüzden, zararın neresinden dönersek kârdır ve bu konuda hâlâ geç kalmış sayılmayız!..

Adayı değil, öğretmen!

Kadrolu, sözleşmeli, ücretli öğretmen derken, şimdi bir de “aday öğretmen”lik çıktı!

Dil sürçmesi mi yoksa gerçekten de öyle mi biliniyor, belli değil ama şu çok iyi bilinmeli ki eğitim fakültelerinden öğretmen olarak mezun olunuyor ve mezunlarına da, göreve atansalar da, atanmasalar da öğretmen deniliyor.

Öğretmenlik kadroya bağlı bir meslek değildir!

Mühendislik fakültelerinden mezun olanlar, devlette kadroya atanmazlarsa, mühendis olamıyorlar mı ki, öğretmenler için böyle bir söyleme gerek duyuluyor?

Öğretmen sayısını ihtiyacın çok üzerinde artırıp itibar erozyonuna uğratmak kesinlikle doğru değildir.

Haberin Devamı

Öğretmenlerin itibarı, çocuklarımızın, dolayısıyla da toplumun itibarıdır.

Ve bunu korumak, herkesin asli görevi olmalıdır!..

Öğretmen sorunlarımızdan pek çoğu kangrene dönüştü ve acil çözüm bekliyor.

Örneğin kadro sayısı, örneğin adil dağılım, örneğin formasyon, örneğin maaşlar, örneğin aşı!..

Şunu çok iyi biliyoruz ki öğretmen huzurlu değilse çocuklarımız, onlar huzurlu değilse aileler,

onlar da değilse ülke huzursuzdur!..

Öğretmenlerimize başta saygıda kusur etmeden itibar kazandırırsak, bu onur ülkemizi yüceltir.

Öğretmenlerin itibarı, çocuklarımızın, dolayısıyla da toplumun itibarıdır.

Ve bunu korumak, herkesin asli görevi olmalıdır!..

Özetin özeti: Eğitimi ne zaman ciddiye alacağız? Yaşadığımız sorunlar torunlarımızın da hayatını karartmasın!..