Dün karne günüydü. Sevinen de oldu, üzülen de.
Takdir, teşekkür alan da vardı, karalar bağlayan da. Hatta intihar eden de...
Peki, bu karneler öğrenciyi ne kadar yansıtıyor?
Daha da önemlisi, o karnelerdeki başarı ya da başarısızlıklar, öğrencinin mi, öğretmenin mi, MEB’in mi, velilerin mi, sistemin mi, yoksa hepimizin mi?
Ölçtükleri hadi neyse de peki ya ölçmedikleri?..
Batılı eğitim sistemleri, öğrenciyi kazanma ve hayata kazandırma üzerine kurgulanmıştır.
Başarısızlıkları değil, başarıyı dikkate alır.
Ve en önemlisi de her öğrencinin başarılı olacağı bir alanın mutlaka olduğuna inanılır.
Yani karnesindeki 5 zayıfa değil, başarılı olduğu diğer 5 derse bakıp, o yönde ilerlemesi sağlanır.
Bizde ise sanki herkes doktor, mühendis, avukat ya da bilim insanı olacakmış gibi belli dersler dayatılır ve onlardan başarılı olan omuzlarda taşınır, diğerleri tu kaka ilan edilir. Adeta harcanır!
Ülkemizde, sporun, sanatın, ara insan gücü ve sosyal bilimlerin geri kalması ya da tesadüflere bağlı olması biraz da bu yüzden değil mi?..
Değişen bir şey yok
Hemen her karne günü aynı şeyleri yazıyoruz ama hâlâ değişen bir şey yok. Aslına bakılırsa, artık eski karne heyecanı da kalmadı. Çünkü okullarda yer kalmadığı için sınıfta kalma yani sınıf tekrarı artık yok gibi!..
Şimdi ona bir de ödevsiz tatil eklendi!
Popülizm, popülizm, popülizm...
Peki, sınıfta kalmanın yok denecek düzeye indirilmesi iyi mi, kötü mü?
Öğrenci, veli ve MEB açısından baktığınızda her şey yolunda.
Çocuklar boş yere yıl kaybetmiyor, MEB de yeni okullar açmak zorunda kalmıyor, veli de çocuğum sınıf geçti diye seviniyor...
Peki ya madalyonun öteki yüzü?
Siz öyle TEOG’da hemen her yıl 5 bine yakın şampiyon çıktığına ve Bakan’ın bunu başarı gibi göstermesine bakmayın, önemli olan PISA benzeri uluslararası değerlendirmelere göre hangi düzeydeyiz? Onu ne siz sorun ne de ben söyleyeyim. Yoksa ulusça sınıfta kalmış oluruz!..
Sorumlu kim?
Peki, eğitimde lime lime dökülmemizin sorumlusu kim?
Elbette, öğrenciler biraz daha çalışsa çok daha iyi notlar alabilirlerdi. Aynı şekilde ülkemizin genel eğitim çıtası çok daha yükseğe çıkabilirdi. Bu kesinlikle doğru.
Peki, ama o motivasyonu ve ortamı, veliler, öğretmenler ve millet olarak kendilerine sağlayabildik mi?
Bu konuda kendisini sorgulayan hiç oldu mu?
Aslında dün öğrencilerin aldıkları karneler, sadece onların değil, velisiyle, öğretmeniyle, okul müdürüyle, Milli Eğitim Bakanlığı, iktidarı ve muhalefetiyle hepimizin karnesi.
Ve tabii medyanın da.
Hangi biri eğitime ne kadar yer ayırıyor? Karne haberlerinin dışında ne yapıyor?..
Doğrular bizim, yanlışlar öğrencinin, başarı bizim, başarısızlık onların, yapılamayanlar iktidarın, yapılacaklar muhalefetin diyemeyiz.
Daha da önemlisi, bu sistemde başarı ya da başarısızlık, kesinlikle gelecek için bir ölçü olamaz.
Çok örneklerini gördük, okul birincileri hayatın içinde kaybolurken, okulu zar zor bitirenler çok başarılı konuma gelebiliyorlar...
Ölçme-değerlendirme
Eğitim sisteminin can damarı, objektif bir ölçme-değerlendirme sistemidir. Ama ara ki bulasınız.
Ezbere ve sınava dayalı eğitim sistemi yüzünden öncelikler zaten altüst olmuş durumda.
Sistemin tek amacı var, öğrencileri papağan gibi ezberletip, yarış atı gibi koşturmak.
Öncelikli hedef ise iyi bir insan olmak değil, sınavı kazanan yarış atı olmak.
“Karnen iyi değil ve bir de sınavı kazanamadıysan, sen bir hiçsin.”
Verilmek istenen mesaj bu.
Veliler olarak ne olur siz bu tuzağa düşmeyin.
Elbette, karnesinde kırık olanları savunacak değilim ama o kırıklara bakıp çocuklarınızı sorgulamayın, aşağılamayın ve onlardan umudunuzu kesmeyin.
Onların bu dönemde her zamankinden daha çok desteğe ihtiyaçları var.
Morallerini bozmak yerine moral verin ki ikinci yarıyılda çok daha gayretli olsunlar.
Yoksa benzeri bir karne yıl sonunda çok daha can sıkıcı olabilir.
Keşke öğrenciler gibi bir de bakanından müsteşarına, Talim Terbiye’den bürokratlara, okul müdüründen öğretmenlere yani eğitime yön verenlere de bir karne hazırlansa, işte asıl o zaman görevini layığıyla yapan, yapmayan kim o ortaya çıkar...
Özetin özeti: Dün havada uçuşan o karneler aslında öğrencilerden çok bizim karnemiz!..
Özay Şendir
New York Times’tan Erdoğan’a baskı çağrısı
28 Nisan 2025
Tunca Bengin
Varlığı da tehdit yokluğu da...
28 Nisan 2025
Cem Kılıç
‘Belirli süreli’ sözleşmeler hakkında her şey
28 Nisan 2025
Abdullah Karakuş
Depremin etkilerini nasıl azaltabiliriz?
28 Nisan 2025
Hakkı Öcal
Faşizm imkânsız diyorsanız, etrafınıza bakın ey ABD’liler
28 Nisan 2025