“Her ölüm erkendir” derler. Çok doğru. Onunki de çok erken oldu…
Zor hastalıklar atlattı ama neşesi de, keyfi de, heyecanı da fazlasıyla yerindeydi.
Daha birkaç ay önce gazetede uzun uzadıya sohbet ettik. Yine kabına sığmıyordu…
O bizim çocukluğumuzun rol model gazetecilerinden birisiydi. Daha sonra, çok uzun yıllar yan yana odalarda çalıştık.
Dünyada randevu isteyip de alamadığı isim yoktu. 1950 sonrasının yıldız gazeteciler kuşağının önemli isimlerinden birisi de oydu ve hiç dur durak bilmedi...
Öylesine değerli yazıları vardı ki, bir daha ne o yazıları yazan biri çıkar ne de mesleğine böylesine sevdalı üretken biriyle karşılaşabilirsiniz.
Yaşam doluydu, kabına sığmazdı, haber atlatmayı sever ama atlamaya tahammül edemezdi.
Detaycıydı. Sıradan olanı değil, farklı olanı yapmak isterdi. Sevdiğine değer verir, sevmediğine selam bile vermezdi.
Yaşamı sanata çevirenlerden birisiydi. Para kazanmak zordur ama harcamak çok daha zordur. O, bu işi en iyi bilenlerden birisiydi. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ortamda kaybolmaz, tam aksine her koşulda kendini fark ettirirdi.
Sıradanlık ona göre bir şey değildi. Razı olana kızar, “Zamanın, paranın, gücün, işin esiri olmayın” derdi.
Habercilikte de olduğu gibi gazetecilerin yaşam standardı konusunda da çıtayı sürekli yükseltti. Yaşamının son çeyreğinde ne bir görev kabul etti ne de kendisini strese sokacak işlere soyundu.
Televizyon ona keyif veriyordu. Biz Genç Bakış’ı yaparken o da Şeffaf Oda’yı yapıyordu.
Medyadaki gelişmeleri çok yakından izliyordu…
Kendisine hastalığı bile yakıştıramazken, ölümüne alışmak hiç kolay olmayacak.
Babıali’de derin izler bırakan öylesine saygın abilerimiz, ablalarımız oldu ki her biri ayrı bir değerdi. Kimi çalışkanlığı ile kimi takipçiliğiyle kimi de temsil gücüyle, kimi duruşuyla, kimi de yaptıklarından çok yapmadıklarıyla unutulmazlar arasına girdi.
Habercilikte de olduğu gibi yaşam standardı konusunda da çıtayı sürekli yükseltti. Yaşam ve mesleki standartlarından hiçbir zaman taviz vermedi!..
Adalet terazisi
Bir önceki öğretim yılından hormonlu notlar, liyakat ve mülakattan çok çekmiştik.
Pek çok haksızlığı ve tartışmayı beraberinde getirmişti. Bu yüzden yeni öğretim yılında en çok da onlardan kurtulmak istedik.
Bu konuda yeterince önlem alındı mı, daha da önemlisi bu konuda bir hassasiyet söz konusu mu? Örneğin hormonlu notlar ve puanlama! Adil ve standart olması gerekirken ölçüyü bir türlü tutturamıyoruz.
Örneğin mülakat, hiçbir konu bu kadar ayrıştırıcı olmamıştı. Yaratacağı handikaplara bile bile lades dedik, şimdi de içinden çıkamıyoruz. Bu yüzden 1.5 yılı aşkın süredir öğretmen ataması yapılamıyor!
Örneğin liyakat. O yoksa gerisi teferruattır. Atayanları ve atananları yüceltecek olan da bin pişman eden de yine odur…
Ölçme değerlendirme?
Bir kuyumcu için terazi ne ise eğitimde de ölçme değerlendirme odur. Mini minnacık hata payı bile inancı sarsar, güven erozyonu yaratır.
YKS ve yanlışlıkla yayınlanan mülakat puanları sonrasını hatırlayalım.
YKS’de başarılı olanlar hormonlu diploma notları nedeniyle çok gerilere düşerken, KPSS’de atanma şansı elde öğretmenlerimiz, farklı illerdeki jürilerin farklı puanlamaları nedeniyle bir anda bu şanslarını kaybetme noktasına geldiler.
YKS’de başarılı olan on binlerce adayın, hormonlu notla mezun olanların gerisine düşmesi de bu yüzden.
Lise ve üniversiteye geçişte adil bir sınav ve yerleştirme sistemi oturtamamışken, standart bir ölçme değerlendirme sistemi gerçekleştirememişken, böylesi bir maceraya girmek eğitime, öğretmenliğe, devlete, kurumlara olan inancı köreltmenin ötesinde bir işe yaramaz.
Ortada ciddi hatalar var ve ne olur gelin bu inattan vazgeçelim! Hatadan dönmek de bir erdemdir ve böylesi bir geri adım, karar vericileri incitmez tam aksine güçlendirir…
Özetin özeti: Geride hoş seda bırakmak ne güzel. Ruhun şad olsun Güneri Abi. Eğitimde de medyada da asayiş berkemal olacak inşallah...