Hitler örneğinde olduğu gibi bazen tek bir insan dünyayı felakete sürükleyebildiği gibi bazen de Atatürk ve Uğur Şahin gibi ulusları ve dünyayı felaketin içerisinde çekip aydınlığa çıkartan kurtarıcılar olabiliyor.
Tek bir insan dünyayı değiştirebilir. Hem de çok değiştirebilir. Tarihe baktığımızda bunun iyi ya da kötü yüzlerce örneğini görebiliriz.
Asırlar boyu elindeki gücü, insanlık yararına sunan da oldu, felakete sürükleyen de.
İyi ve kötüler arasında devlet adamları da vardı, bilim insanları da. Zenginler de vardı fakirler de.
Okumuşlar da vardı hiç öğrenim görmemiş olanlar da.
İşte bu yüzden eğitimde hiçbir konuda hiçbir şekilde ayrıştırıcı olmamalıyız.
Dünyanın neresinde olursa olsun, iyi insan yetiştirmeliyiz ki, birilerinin yanlışı tüm dünyayı etkisi altına almasın.
Ukrayna’da yaşananlar sadece iki ülkeyi değil tüm dünyayı etkiliyor. Ekonomik sıkıntı akıl almaz boyutlara geldi ve nereye kadar gideceği belli değil. Ekonomisi en güçlü ülkeler bile tedirgin.
Yaşananlar sadece bugünü değil geleceği de ipotek altına alıyor.
Görünen o ki BM’den NATO’ya, Dünya Bankası’ndan diğer uluslararası kurumlara, eğitimden bilime, ticaretten sağlığa, evrensel değerler çerçevesinde yeni bir yön ve şekil vermenin zamanı çoktan geldi.
Ve bunun yolu da eğitimden geçiyor. Dünyanın neresinde olursak olalım sınavlar için değil huzur, barış ve refah için iyi insanlar yetiştirelim.
Bu o kadar zor mu?
Kesinlikle hayır.
Yediden yetmişe herkes bunu istiyorsa devamı da gelmeli.
Basit bir soru
Dünya geneline baktığımızda, dün ve bugün olduğu gibi geleceğe yönelik de ciddi sorunlarımız var.
Küresel iklim değişikliği bunların en başında geliyor.
En iyimser senaryolarda bile kuraklık, açlık ve bunun yaratacağı huzursuzluklar ilk sırada geliyor.
Peki, değişimi sağlayacak güç kimde?
Parayı elinde tutanlar mı, bilimde söz sahibi olanlar mı, en güçlü orduya, enerji kaynaklarına, nüfusa ve toprağa sahip olanlar mı yoksa gıdayı kontrol edenler mi?
Bu konuda yarın, dün ve bugünden çok farklı olacak!
Dünden bugüne güç dengeleri sürekli değişti.
Bilek gücünün yerini akıl ve bilim alalı çok oldu ama görünen o ki gelecekte o da tek başına yetmeyecek!
Pandemi döneminde aşı üretenler fark yarattı, kuraklık ve hemen sonrasında kıtlığın gümbür gümbür geldiğini dile getirenlere göre ise en değerli meta gıda olacak! Yani bir anlamda ilk çağlara dönülecek, lüks ve şatafat için değil yaşamak için mücadele verilecek.
Bu yöndeki senaryolar abartılı mı?
Belki biraz olabilir ama hayal ürünü değil.
Kuraklık, kıtlık, açlık, çok ürkütücü kelimeler.
İşte bu yüzden kaybetmeye yüz tutan “Kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyiz” noktasına bir an önce yeniden dönmeliyiz.
Nasıl mı?
Elbette yine akılla, bilimle, eğitimle...
Eğitim geleceğe yatırım, gelecek de tarımda ise o zaman bu konuya çok daha fazla kafa yormalıyız.
Tohumdan üretime, ürün geliştirmeden sürdürülebilir tarıma, bilinçli tüketimden doğayı korumaya yani gıdaya yönelik hemen her konuda, gelecek nesilleri en iyi şekilde donatmalıyız.
Pek çok konuda, pek çok şey ötelenebilir ama açlık öyle bir şey değil!
Bir ya da birkaç gün! Hepsi o kadar. Sonrasını düşünmek bile istemiyoruz.
Yer üstü ve yer altı sularımız kadar her karış toprağımız altın değerinde olacak. Yaz üretimi gibi kış üretimi de olmazsa olmazların başında gelecek.
Parayı verseniz de alacağınız ürün olmayacak.
Borsayı yönetenler değil, gıdayı kontrol edenler, dünyanın yeni patronları olacak.
Neredeyse tümünü dışarıdan aldığımız tek kullanımlık hibrit tohumlardan işte bu yüzden bir an önce kurtulup, ata tohumlara yönelmeliyiz.
Çocuklarımıza bugün öğrenip sınavdan sonra unuttukları ve hayatlarının hiçbir aşamasında, hiçbir işlerine yaramayacak bilgiler yerine önce doğayı, tarımı, üretimi, bilinçli tüketimi ve en önemlisi de paylaşmayı öğretmeliyiz.
Tarımda da Uğur Şahin gibi “dünyayı kurtaran adam” olabilecek çok sayıda bilim insanımız var ama gel de anlat. İlle de onların da mı gitmeleri gerekiyor!
Özetin özeti: Liyakat, liyakat, liyakat...