Kuruluşu 1453’e kadar uzanan İstanbul Üniversitesi, kampüsleri enkaza dönüşüp, öğrenci sayısı 100 bine dayanınca ikiye bölündü.
Bölünme süreci çok sancılıydı. Aradan yıllar geçse de taşların yerli yerine oturduğunu söylemek abartılı olur.
Yeni üniversiteye adını veren Cerrahpaşa kampüsü ve çok uzun yıllardır “üvey evlat” muamelesi gören Avcılar kampüsü yıkılmak üzereydi. Bazı fakültelerin öğrencileri yeni üniversiteye verilmiş ama binaları İstanbul Üniversitesi’nde kalmıştı. Barınmadan ulaşıma, derslikten laboratuvarlara ciddi sıkıntıları vardı. Moral motivasyon sıfırdı...
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa (İÜC) altı yıl önce işte bu şartlarda kuruldu.
İki yıl aradan sonra, geldikleri son durumu yerinde görmek için önceki gün yeniden ziyaretlerine gittim. Bir öncekine göre moral ve motivasyonları çok daha iyiydi.
Cerrahpaşa’nın ihalesi yapılmış ve kaba inşaatı birkaç yıl içinde tamamlanacakmış.
Kampüs inşaatını Rönesans yapıyormuş. Hem güçlü hem de sağlık sektörüne yönelik inşaat deneyimi olan bir firma olduğu için hızla yol alıyorlarmış.
Peki yılların Cerrahpaşa’sı bir anda buhar olup uçtu mu?
Binaları daha önce yenilenen birkaç bölüm dışında tüm birimler, kavimler göçü ve THY örneğinde olduğu gibi hizmet akışına ve derslere hiç ara vermeden çok kısa bir sürede, pandemi döneminde Yeşilköy Atatürk Havalimanı’nda 50 günde kurulan Acil Mücadele Hastanesi’ne taşınmış.
29 ameliyathane, poliklinikler ve yatan hasta birimleriyle günde 5 bin hastaya hizmet veriyorlar.
Kampüse de, pandemi döneminde “görev şehidi” olan Hocamızın ismi verilmiş:
Cerrahpaşa Prof. Dr. Murat Dilmener Hastanesi.
Genç ve dinamik bir ekibi var. En önemli sorunları ise ulaşım.
Bakırköy ve İstanbul Büyükşehir belediyeleri umarız çalışanların yanı sıra hasta ve hasta yakınları için bu çok önemli sorunu bir an önce çözüme kavuşturur…
Bu devasa hastane, Cerrahpaşa tekrar yenilenen eski kampüsüne taşınsa da üniversite bünyesinde kalmalı.
Niye mi?
“Felaketler Yüzyılı” olarak nitelendirilen içinde bulunduğumuz yüzyılda, deprem ve benzeri acılı günlerde en çok ihtiyaç duyulan hizmet alanlarından birisi de böylesi bir hastane olacak da o yüzden…
Avcılar kampüsü
İÜC ülkemizin önemli araştırma üniversitelerinden birisi ve sıralaması da bu zor koşullara rağmen sürekli yükseliyor. Büyük hedefleri var.
Tarihten gelen birikimini, yeni olmanın enerjisi ile harmanlayarak yeni açılımlar peşinde.
Bir yandan sağlık alanında büyürken öte yanda diğer fakültelerini de “en iyiler” arasına sokma çabası içerisindeler...
Boynuz kulağı geçer mi? O biraz da İstanbul Üniversitesi’ne kalmış. Benzeri bir ivme yakalayamazlarsa “ülkemizin en eski, en köklü üniversitesi” olmanın ötesine geçemezler ama eğer yeni bir heyecan dalgası yaratırlarsa da 200 küsur üniversite içerisinde ellerine su döken olamaz.
Niye mi?
Hiçbiri yokken onlar vardı da ondan!..
İÜC’de ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora olmak üzere toplam 35 bin öğrenci var ve başta tıp olmak üzere fakültelerin çoğunda İngilizce eğitim yapılıyor. Tüm fakülte ve yüksekokullarda iddialı durumdalar.
İstanbul Üniversitesi ile ortaklaşa yürüttükleri Teknopark’ta üretilen ürünler dünya piyasalarında görücüye çoktan çıkmış…
Rektör Prof. Dr. Nuri Aydın gibi yönetim ekibi de gençlerden oluşuyor ama sanki ast üst ilişkisinden daha çok abi kardeş dayanışması var.
Eksikleri çok ama her türlü fikre de desteğe de açıklar. Binayla, reklamla, ilişkilerle bir yere gelinemeyeceğini, gelinse de kalıcı başarı sağlanamayacağının fazlasıyla farkındalar…
Özetin özeti: Dünü, bugünü, geleceği aynı anda yaşayan ve bunu attığınız her adımda size de hissettiren bir üniversite arıyorsanız, bilin ki onlardan biri de İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa’dır...