Abbas Güçlü

İyi bir üniversiteye girmek için anaokulundan itibaren çılgınlar gibi çalışıyoruz, oluk oluk para akıtıyoruz.

Çocuklar çocukluğunu, gençler gençliğini yaşayamıyor

Anne babalar da aman çocuklarımız iyi bir eğitim alsın diye yemiyor, içmiyor, gezmiyor, yeter ki onlar mutlu olsun diye fedakarlığın her türlüsüne katlanıyor…

Peki, gelinen son nokta, çekilen tüm sıkıntılara değiyor mu?

Örneğin:

- Çocuklarımız iyi bir eğitim alıyor mu?

- Üniversite mezunu olduğunda tüm kapılar kendilerine açılıyor mu?

- Her ile bir üniversite açılması iyi mi oldu?

Hafta içerisinde, üniversi telerimizin girişimcilik ve yenilikçilik performanslarına göre sıralandığı Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi yayınlandı.

YÖK ve TÜİK’in yanı sıra Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, KOSGEB, TPE, TTGV, TÜBA ve üniversitelerin de katkı sağladığı liste, kamuoyundan çok da ilgi görmedi.

Çünkü asıl önemli olan, listeye giren bu üniversitelerin ülkemize, evrensel bilime, endüstriye katkılarıydı ama ya olmadığı için ya da yeterince iyi anlatılamadığından fazla ses getirmedi.

Prof. Dr. Musa Pınar, ABD’de görev yapıyor ve bu konulara ciddi anlamda kafa yoruyor. Anlattıkları ise çok ilginç. Söz önce onda:

Performans ölçümü?

İlgili yazınızı dikkatlice okudum.

Bahsi geçen kurumların, üniversitelerin girişimcilik performansını nasıl bir kritere göre değerlendirdiklerini merak ettim.

Bana göre, üniversitelerin ilk ve en önemli görevi, ürünleri olan öğrencileri 4 yıl boyunca eğiterek veya onlara değer katarak iş dünyasına hazırlamaktır.

Birinci yerleştirmede istediği üniversiteyi ya da bölümü kazanamadığı için açıkta kalanlar için yeni bir şans kapıda. Yapacakları iyi bir tercih listesiyle, kaçırdıkları fırsatlardan çok daha iyisini yakalayabilirler. Yeter ki, puanlarını ve şanslarını en iyi şekilde kullanabilsinler.

Birinci yerleştirmede, ÖSYM tarafından herhangi bir üniversiteye yerleştirilenlerin, gidip kayıtlarını yaptırmasalar dahi, ikinci yerleştirmeden yararlanamayacaklarını özellikle hatırlatmak isteriz…

En çok sorulan soru?

Ek yerleştirme ile bir yere girelim mi, yoksa gelecek yıl şansımızı bir kez daha deneyelim mi? Günümüzde, en değerli varlığın zaman olduğunu sakın unutmayın. Bir yıllık bir kayıp, hiç az değil ve gelecek yıl, bu yıldan çok daha farklı olmayabilir. Ama bu, bir yere gireyim de neresi olursa olsun anlamına gelmemeli. Kazandığınızda gidip öğrenim görmeyeceğiniz bir programı kesinlikle yazmayın!

İlki kadar heyecan yaratmasa, ilki kadar görkemli bir açılışa sahne olmasa da, Asya ile Avrupa’yı bugün 3. kez birleştiriyoruz...

Başkalarını bilmem ama tüm büyük projeler gibi 3. köprü de beni fazlasıyla heyecanlandırdı.

Cumhuriyet tarihi boyunca öylesine büyük projelere imza attık ki, geriye dönüp baktığımızda 700 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’ndan daha fazla eser bırakmışız.

Cumhuriyet olarak bununla ne kadar övünsek azdır.

Enerjimizi birbirimizi yiyerek harcamasak ya da Batı’nın başımıza bela ettiği suni sorunlarla uğraşmıyor olsaydık, kesinlikle çok daha fazlasını yapabilirdik!..

Osmanlı ya da ondan önce Türk devletleriyle elbette gurur duyuyoruz. Onlar bizim atalarımız ama hiç kimse kalkıp da hamaset yapmasın.

Binlerce yıllık tarihimize bakıldığında halka dönük ne varsa, en çoğu Cumhuriyet dönemindedir.

Eğitimden sağlığa, ibadet özgürlüğünden gelir paylaşımına, modernleşmeden bilim ve teknolojiye hemen her şey, son 100 yılda halka çok daha fazla yansıdı.

Üniversiteleri sınıflandırmaya kalkarsak bin çeşit üniversite var.

Hemen herkes kendine göre bir liste açıklıyor.

Peki, bu açıklanan listeler yanlış ya da abartılı mı? Hayır ama önemli olan ne aradığınız!

Ve çok daha önemlisi yapılan sıralamaların uluslararası kabul edilir olması...

Birkaç gün önce, dünyanın en iyi 500 üniversitesi açıklandı ve Türkiye’den giren tek üniversite İstanbul Üniversitesi’ydi.

Daha önce de Sakarya Üniversitesi’nin aldığı Avrupa Kalite ödülü vardı. Türkiye olarak ilk onlar aldı...

Her ikisinin de 100 bine yakın öğrencisi var. Yani bir yandan hamal gibi öğrenci yetiştiriyorlar öte yandan da uluslararası kabul edilirliği olan payeler alıyorlar.

Ama bu iki üniversitemiz de

Galata- saray Üniver- sitesi bir anlamda Türk-Fransız üniversitesi sayılır. Uluslararası antlaşmalar çerçevesinde kuruldu ve özel statülü bir devlet üniversitesi.
Arkasından Türk-Alman Üniversitesi kuruldu ama sanki ortada kaldı, beklenen ilgiyi görmedi. Umarız bir an önce toparlanır!
Şimdi sırada Türk-Japon Üniversitesi var...
Japonya ile imzalanan İstanbul’da Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi kurulmasına ilişkin anlaşma, Meclis’in tatile girmeden önce kabul ettiği son yasalar arasında yer aldı.
Anlaşmaya göre Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nde özellikle lisans düzeyinde nükleer bilim ve reaktör mühendisliği, mimarlık, inşaat ve deprem mühendisliği alanlarında eğitim verilecek.
Aman ölü doğmasın!
Enine boyuna düşünmeden, çok hızlı üniversite kuruyoruz. Sonra da patır patır kapatıyoruz.

n iyisi çalışmak, en azından bir düzeni var diyecek olsam, beni bir kaşık suda boğacak olanların sayısı, muhtemelen buradan Çin’e yol olur...

Çok genç yaşta emekliye ayrılıp sadece tatil yapanların sayısı o kadar çok ki şaşırmamak elde değil.

Hemen herkesin kendine göre bir nedeni var.

Kimi hak ettiği ücreti ve kariyeri alamadığı için, kimi iş bulamadığı, kimi de bu kısa ömürde o kadar koşuşturmaya, hele hele İstanbul’un eziyetini çekmeye değer mi diye tatile gönül rahatlığıyla devam ediyorlar...

Tatil iyi güzel de şu yolculuklar olmasa, her şey daha güzel olacak.

Hele bir de zamanında, saati saatine kalkıyoruz diye fiyaka satıp, son aylarda, en az iki üç saatlik rötarlarıyla illallah dedirten hava yoluyla macera yaşadıysanız, bir daha tatil mi, tövbe diyenler kervanına siz de katılırsınız!..

Yoğun gündem, üniversiteler

Ülke olarak zor günlerden geçtik. Hem de çok zor günlerdi!
Peki, olup bitenlerden yeterince ders alabildik mi?
Aynı hataları, bir daha yapar mıyız?
Mehmet Akif’in dediği gibi, Allah böyle günleri bir daha bize yaşatmasın!..
Hemen her alanda büyük değişimler yaşanıyor.
Diğerleri bir yana, eğitimde olup bitenlere odaklanmak istiyoruz. Çünkü her şeyin başı eğitim, eğitim, eğitim...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da söylediği gibi, eğitimde çok zaman kaybettik.