Yeni öğretim yılı pazartesi günü başlıyor.
Eğitimi, sadece okullar açıldığında ve karne dönemlerinde hatırlayan bir toplum olduğumuz için, hazır bu fırsattan yararlanarak, eğitimin içeriğini, amaçlarını, hedeflerini ve en önemlisi de kişilere yararını konuşalım.
Sahi, eğitim deyince siz ne anlıyorsunuz?
Hadi sizden vazgeçtik, çocuklarınızın ya da torunlarınızın eğitimi söz konusu olduğunda, önceliğiniz ne oluyor?
Sınava hazırlanan öğrenci ve velilerle hep iç içeyiz.
Çılgınca bir yarışın içindeler.
Hemen hepsinin hedefi de en iyi okul ya da üniversite diye bilinen falanca okullar!
İlle de burası olsun diyorlar.
Zamanımızın çoğu ekran karşısında geçiyor.
Neredeyse hiçbir konuda dünyaya hodri meydan çekemesek de, televizyon izleme, telefonla konuşma ve sosyal medyada geyik yapma konusunda kimse elimize su dökemez!..
Peki, saatlerce ekran karşısında otururken keyif alıyor muyuz?
İzlediklerimizden memnun muyuz?
Daha da önemlisi, izlediklerimizden geriye bir şey kalıyor mu?..
Önceki gün, bu konuda Twitter’da bir anket yaptım.
Binlerce kişi katıldı.
İsterseniz gelin önce sonuçlara bir göz atalım:
Dünya öylesine hızlı değişiyor ki, hızına ayak uydurmak mümkün değil.
Değişimin lokomotifi bilim ve teknoloji.
Son yüzyıldaki gelişmeler, 5 milyon yıllık gelişimi gölgede bırakıyor...
Tekerleği bulmak için binlerce yıl, elektriği, motoru, arabayı, telefonu, televizyonu keşfetmek yüzlerce yıl bekleyen insanoğlu, bugün öyle hale geldi ki, ekrandaki görüntü sadece üç, beş saniye gecikse kıyametler koparıyor...
Bilim ve teknoloji, inovasyonla, kendini yeniliyor, bir şekilde, gidişata ayak uyduruyor.
Peki ya sosyal bilimler?..
Eğitim, siyaset, yargı, medya, demokrasi, cumhuriyet, yani bir anlamda yaşamı düzenleyen kuralların tamamı?..
Bir gün gecikmeyle de olsa bayramınızı canı gönülden kutluyoruz.
Umarız her şey gönlünüzce geçiyordur...
Bayram = tatil olalı çok oldu, bu yüzden, bayram boyunca, bayramdan çok, tatil konuşulacak.
Nereye gidildi, ne yenildi, içildi, fiyatlar neydi, kim nereye gitti?
Ve tabii en çok da siyaset!
Hemen herkes birbirine soruyor?
15 Temmuz’a nasıl gelindi, 15 Temmuz’da ne oldu, şimdi ne oluyor, Türkiye nereye gidiyor?
Herkes analizci olmuş.
Yüz binlerce özel okul öğrencisine devlet desteği sağlanıyor.
Buna şiddetle karşı çıkanlar var.
Devlet kendi okullarının ihtiyaçlarını karşılayamazken, okul çağındaki milyonlarca öğrenci öğrenim olanağından yoksunken, okuma yazma dahi öğretemediğimiz beş milyondan fazla vatandaşımız varken, kolejlere devlet desteği de neyin nesi diyorlar...
Aynı yasa yıllar önce de gündeme gelmiş ama zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer veto etmişti!..
Haklılar mı, haksızlar mı konusunda fikir yürütmeden önce gelin bir de bu yasayı çıkaranların ve bu haktan yararlananların görüşlerine kulak verelim:
. Onlar vergi veriyor da, biz vermiyor muyuz?
. Devlet eğitim yükünün altından zaten kalkamıyor, bu yüzden özel öğretim kurumlarının payının artması gerekir.
. Özel okula giden her öğrenci, aslında devletin üzerindeki eğitim yükünü hafifletiyor, bu nedenle vergilerle cezalandırılması değil, teşvik edilmesi gerekir, yapılan da budur!
Sonunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da pes yahu noktasına getirdik.
Valilere seslenirken, adam atma yarışına girmeyin uyarısında bulundu...
Olağanüstü bir temizlik şart değil mi?
Kesinlikle şart!
Ama kurunun yanında yaş da yanmamalı.
Örneğin, 15 üniversite kapatıldı.
15’i de hak etti mi?
Çok iddialı bir laf ama inananı çok.
Geçen hafta Çin’de düzenlenen G20 Zirvesi’nde de benzer söylemler vardı.
KOBİ demek üretmek demek, KOBİ demek orta sınıf yani orta direk demek.
Eğer onlar üretmezse, eğer onlar tüketmezse, eğer onlar mutlu olmazsa gerisi hikâye!..
Küresel ekonomi çok önemli bir dönüşüm sürecinden geçiyor.
İş dünyası yatırım, büyüme, inovasyon ve istihdam peşinde koşuyor.
Çünkü dünyanın en gelişmiş ülkeleri de ekonomik durgunluk ve belirsizlikle karşı karşıya.
iyaseti bir kandırma sanatı olarak niteleyenler var.
Kabul etmek mümkün değil ama sanki onları bu noktaya getiren de biziz.
Gerçekleri söylediklerinde müthiş reaksiyon gösteriyor, hayal sattıklarında onlara tapıyoruz.
Bu dünyanın her yerinde biraz az, biraz çok ama hep böyle.
Hani bir söz var: İnsanoğlu ölümden çok korkar ama hiç üzerine kondurmaz. Gerçeklerle yüzleşmekten kaçmak da sanki biraz böyle.
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar atasözü de durduk yerde yaşamımıza girmemiş.
Belli ki doğru söyleyenlerin canı çok yanmış ve çareyi kandırmakta bulmuşlar!