Yeni öğretim yılı pazartesi günü başlıyor.
Eğitimi, sadece okullar açıldığında ve karne dönemlerinde hatırlayan bir toplum olduğumuz için, hazır bu fırsattan yararlanarak, eğitimin içeriğini, amaçlarını, hedeflerini ve en önemlisi de kişilere yararını konuşalım.
Sahi, eğitim deyince siz ne anlıyorsunuz?
Hadi sizden vazgeçtik, çocuklarınızın ya da torunlarınızın eğitimi söz konusu olduğunda, önceliğiniz ne oluyor?
Sınava hazırlanan öğrenci ve velilerle hep iç içeyiz.
Çılgınca bir yarışın içindeler.
Hemen hepsinin hedefi de en iyi okul ya da üniversite diye bilinen falanca okullar!
İlle de burası olsun diyorlar.
Peki niye dediğinizde, puanı en yüksek onlar diye söze başlayıp, puandan eğitim kalitesine, sosyal olanaklarından yurtdışı üniversitelere kabulüne kadar onlarca gerekçe sayıyorlar.
Haksızlar mı? Hayır!
Hemen kendilerine şu soruyu soruyorum:
Buraya, bana geldiğinize göre Milliyet’i ya da Kanal D’yi ciddiye alıyorsunuz. Pekâlâ o zaman bana burada o en iyi dediğiniz okullardan birkaç kişi gösterin diyorum.
Yok denecek kadar az.
Medya, meşakkatli ve parası az bir meslek, o yüzden hiç kimsenin olmaması normal diyorsanız, gelin o zaman siyasete bir göz atalım. Devleti yönetenlerin hangisi bu sözünü ettiğiniz okullardan mezun, sayın diyorum, yine kimseleri bulamıyoruz...
En iyilerin, medya ve siyasette ne işi var ki diyenlerdenseniz, o zaman iş dünyasına bakın, hangi zengin, bu en iyi dediğiniz okullardan mezun, gösterin diyoruz, kafaları karışmaya başlıyor.
Sanat dünyası, ünlü şefler, sporcular diye devam ettiğinizde eskisi kadar inatçı olmuyorlar...
Bu bizde böyle de dünyada farklı mı?
Dünyanın en zenginlerine, en güçlülerine, en popülerlerine bakın, farklı bir tablo ortaya çıkmayacaktır...
Peki, bütün bu tespitler, o öğretim kurumlarının en iyi ya da iyi olduğu varsayımını ortadan kaldırıyor mu?
Kesinlikle hayır.
Ama önemli olan, okul ya da üniversite değil, kesinlikle öğrencidir.
Bu yüzden iyi okul yoktur, iyi öğrenci vardır.
İyi öğrenci nerede olursa olsun, kendisine bir çıkış yolu bulur ve hayata tutunur, hatta zirveye kadar tırmanır.
Ama en iyi dediğiniz hiçbir okul, heyecanı, vizyonu, iddiası ve en önemlisi de hayalleri olmayan bir mezununu alıp uçuramaz...
Falanca okullara girsin diye çocuklarımızın hayatını mahvediyoruz, yemeyip içmeyip tüm kazancımızı onların geleceği için harcıyoruz ve geriye dönüp baktığımızda beklentilerimizin çoğu boşa çıkıyor.
Peki, o zaman bu çılgınca sınav yarışı niye?..
Siz, siz olun, ne olur bu öğretim yılında çocuklarınıza hayalleri doğrultusunda doğru hedefler koyun ve onları özgür bırakın.
Dünyada bugün için en değerli yetenek, yaratıcılık. Ama bizim eğitim sistemimiz, çocuklarımızın yaratıcılığını köreltip, onları 4-5 seçenekli testlere mahkûm etti, ötesine de geçiremiyor.
Herhangi bir konuda soru sorduğunuzda, eğer ortaya seçenek koymuyorsanız, cevap da alamıyorsunuz...
Okulların başarısının ya da şöhretinin sınavlara endeksli hale gelmesi eğitim adına bir felaketin habercisi ama bunun bile farkında değiliz..
Sınav odaklı eğitimle, sadece çocuklarımızın canına okumakla kalmıyor, ülkemizin geleceğini de riske atıyoruz!..
Önceki ay Güney Kore’deydim. Eğitim sistemlerini çok yakından inceledim.
G. Kore deyip geçmeyin; Obama’nın, ülkesi için örnek gösterdiği ülkelerden biri.
Geldikleri son nokta ne biliyor musunuz?
Mutlu Eğitim Modeli.
Eğitimin birinci hedefi, artık, öğrencileri ezmek, intihara sürüklemek ya da at yarışı gibi yarıştırmak değil, sadece ve sadece mutlu etmek...
Peki, yeni bir öğretim yılı başlarken bizim hedefimiz ne?
Devlete, MEB’e, YÖK’e, ÖSYM’ye ya da benzeri kurumlara bunu sakın ola sormayın, çünkü ne eğitim umurlarında ne de çocuklarımız!
Öyle olmasaydı, böyle olur muydu!..
Özetin özeti: Çocuklarınızın geleceğini, ne olur tesadüflere ve at yarışçılarına bırakmayın!