Hemen her yıl büyük orman yangınları yaşanıyor ve kahroluyoruz. Meğerse o madalyonun sadece görünen yüzüymüş.
Böcek, mantar ve diğer zararlılar nedeniyle kaybettiğimiz orman alanlarımız, yangınlarda yok olan orman alanlarımızın üç katıymış. Kestane ve çam fıstığı benzeri ağaçlarımızın neredeyse bazı bölgelerde yüzde 90’ı yok olmuş!..
Duyunca dondum kaldım... Konunun uzmanı Bursa Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuzhan Sarıkaya Hocamızdan gelinen korkunç tablonun bir analizini yapmasını istedim. Daha da ürktüm, üzüldüm ve bu konuda daha neler yapabiliriz arayışına girdim. Konu önemli, hem de çok önemli ve yediden yetmişe hepimizi yaşamsal anlamda ilgilendiriyor. Söz hocamızda:
Dışarıdan geliyor!
“Ormanlarımızda bulunan birçok zararlı böcek ve patojen organizma yoğun insan faaliyetleri ve çevresel değişim faktörleri sonucunda zarara neden olmaktadır.
Bu zararlıların yayılış alanları hızla değişmekle birlikte zararlı tür listelerine her
Hemen her konuda sızlanmak için o kadar çok gerekçemiz var ki sevinmeye, mutlu olmaya, bayramlaşmaya sıra gelmiyor.
Huzur, her şeyden çok daha önemli hale geldi. Evet, eskiden her şeyimiz yoktu ama huzurumuz, dostlarımız, sevinçlerimiz vardı. Sanki asıl özlediğimiz onlar…
Bayramlar ulusların kimlik kartları gibidir. “Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” özdeyişinde olduğu gibi bayramlara bakarak uluslar hakkında öngörülerde bulunabiliriz…
Milli ve manevi bayramlarımıza bir de bu pencereden bakmakta sonsuz yarar var ama ara ki eski bayramların tadını bulabilesiniz.
Nasıl ki eski öğrencilik yıllarının, eski domateslerin, eski İstanbul’un, eski dostlukların, eski tatillerin tadı kalmadıysa, bayramların da eski tadı yok.
Bizler büyüdük de mi böyle oldu yoksa her şey çok mu değişti?
Çocukluğumuza mı özlem duyuyoruz yoksa kaybettiklerimize mi üzülüyoruz?
Şimdiki çocuklara, gençlere bakıyoruz. Bayram falan umurlarında değil. Tıpkı yeni bir şeyler almanın keyfine varamadıkları gibi...
Ekonomideki sanal mutluluk gibi eğitimde de sınıfta kalmanın olmadığı pembe yıllar yaşadık.
Baktık olmuyor acil önlem paketleri üst üste gelmeye başladı.
Bir yanda tasarruf tedbirleri ve vergiler, öte yanda sınıf tekrarı.
Afalladık, şaşkına döndük.
Sürdürülebilir olmadığını bilsek de bir kazanıp üç harcamaya, üretmeden tüketmeye, hiç ders çalışmadan sınıf geçmeye öylesine alıştık ki, sonrasını hiç düşünmedik.
Sonra bir anda hadi bu kadarı yeter denildi ve fabrikaya ayarlarına dönülmeye başlandı. Zor gelen işte bu. Bugünkü karneler Lise 1’leri, gelecek yıllarda da üst sınıfları şoke edecek. Tıpkı sürekli eriyen maaşlarıyla hayata tutunmaya çalışan emeklileri olduğu gibi…
Nerede hata yaptık?
Bu noktada kabahatli arıyorsak, hepimiz kabahatliyiz. Kolay hayat hepimizin hoşuna gitti.
Sınav maratonu her ne kadar sona erse de öğrencilerin de velilerin de heyecanı hâlâ dorukta.
Görünen o ki sonuçlar açıklansa da rahatlamayacaklar. Tam tersine heyecanın yerini bu kez “Ya kazanamazsam”, “Ya istediğim yere giremezsem” tedirginliği alacak.
Her şey yolunda giderse ve istediği üniversitenin, istediği fakültesine girenleri, bu kez de kayıt, barınma, ulaşım, burs ve yeni bir çevre gibi hayati sorunlar bekliyor ki, her biri, her gün yeni bir stres kaynağı olacak.
Adaylar değişse de kırk yıldır bu tabloyu çok yakından izliyor, adaylar ve aileleriyle birlikte aynı heyecanı paylaşıyoruz.
Artık yeterince deneyim kazandığımız için sürekli olarak “Sakin olun” önerisinde bulunuyoruz ama çoğu zaman “Uzaktan gazel okumak kolay. Gelecek sizin geleceğiniz değil bizim geleceğimiz” diye ters tepiyor.
Oysa sonraki yıllarda üniversite de bitip taşlar yerli yerine oturduğunda, bu kez aynı tavsiyeleri kendileri yapıyorlar…
“Panik olmayın”
Lise ve üniversiteye hazırlarken bizi izleyen oku
Üniversite sınav maratonunda nihayet sona gelindi. Dün yapılan AYT’de Matematik ve Türkçe’nin yanı sıra Tarih ve Coğrafya da ayırt edici olabilir.
Belli puan aralıklarında yığılmalar bu yıl da söz konusu. Bu yüzden tercih sıralaması çok daha önem kazanacaktır.
Sınav giren ve 0.5 neti olan herkese, kontenjanlar dolmayacağı için üniversiteli olma şansı doğabilir. Yeter ki ne istediğinize bir an önce karar verin.
Puanınıza göre değil, ilgi, yetenek, beceri ve özellikle de hayallerinize göre bölüm seçin!..
Zor ve bir kadar da yıpratıcı bir yarıştı, hiç sonu gelmeyecek gibi sanılıyordu ve işte bitti. Tüm adaylara, özellikle de ailelerine büyük geçmiş olsun.
Şimdi tatil zamanı. Tercihlere kadar keyifli tatiller. İyi dinlenmelisiniz ki, sınavlar kadar olmasa da daha karmaşık ve çok daha yorucu olan tercih ve kayıt sürecinde pes etmeyip ayakta kalasınız…
Sayılar azalıyor!
AYT’ye başvuran sayısı bu yıl, önceki yıla 589 bin 403 kişi azaldı. YKS’ye başvuran adayların 1 milyon 404 bin 156’sı sınava ilk kez başvuru yaparken
Japonlar ne geleneklerden vazgeçiyorlar ne de teknolojiden. Devasa teknoloji marketlerini gezdiğinizde kendinizi bugünün çok ilerisinde, sokağa çıktığınızda ise çağın çok gerisinde hissedebiliyorsunuz. 350 kilometre hızla giden trenleri de var, turistler için gençlerin çektiği çekçekleri de...
Japonya’yı zıtlıklar ülkesi olarak görenler çok fazla. İlk izlenimler bu yönde ama tanıdıkça bunun bir çelişki değil, harmoni olduğunu görüyorsunuz.
Ne geleneklerinden vazgeçiyorlar ne de teknolojiden. Japonlara yönelik ilk bilgim çok yıllar öncesine dayanıyor.
Almanlar teknolojide geldikleri gelişmeyi göstermek için Japonlara saç telinden daha ince çelik bir tel gönderip mukavemet gücü ile hava atıyorlar. Onlar da aynı telin içine delik açıp bir de vida takıp geri gönderiyor.
Görünen o ki onlar için özellikle teknolojide hiçbir sınır yok. Yapılandan çok yapılmayanın peşindeler ama sanki bu aralar fazla koşturmaktan biraz yorulmuşlar!.. Devasa
Japonlar bir saniyesini bile boş geçirmiyor. 65-80 ve 20-25 yaş aralığında part-time çalışan çok. En basit işler bile özenle, titizlikle yapılıyor... Devletin vatandaşa bakışı da onları onurlandıracak şekilde. Asgari ücret 900 Dolar civarında ama 2000 Dolar’ın altında geliri olan yokmuş...
Ülke sevdası pek çok yerde kalmadı. Japonlar için ise o hiç sönmeyecek bir ateş gibi.
Bir saniyelerini bile boş geçirmemeleri sanki kazandıkları paradan daha çok ülkeleri, ataları, aileleri, arkadaşları ve herkes için.
Devletin vatandaşa bakışı da onları onurlandıracak şekilde.
Asgari ücret 900 dolar civarında ama 2000 dolar’ın altında geliri olan yokmuş.
65 - 80 ve 20 - 25 yaş aralığında o kadar çok genç ve ileri yaşta çalışan gördüm ki, hemen hepsi part-time görev yapıyormuş. Kimi devletten aldığı yardıma kısa süreli kamusal hizmetle karşılık veriyor kimi de hayat standardını yükseltmek için ek işte çalışıyormuş.
Siz yeter ki çalışmak isteyin, severek yapacağınız bir iş mutlaka bulunuyormuş.
Bizde dudak bükülerek yapılan e
Milyonlarca gencin kâbusu haline gelen YKS Maratonu bugün nihayet sona eriyor.
Tercih dönemine kadar uzunca bir tatili adaylar kadar, aileleri de fazlasıyla hak ettiler.
Tercih sürecine kadar kendilerine gönüllerince bir tatil diliyoruz.
Bu süreçte öğrenim göreceğiniz kentleri, üniversiteleri ve hayalini kurduğunuz meslekleri olabildiğince netleştirirseniz, en azından son güne kalıp “tercih kurbanı” olmazsınız…
Tercihlerde üniversite yerine fakülte seçimine yoğunlaşmak çok önemli.
İlle de şu üniversite olsun diye tüm bölümleri tercih etmek yerine en çok istediğiniz fakülte hangi üniversitelerde ise gerektiğinde farklı kentlere gitmeyi de göze alıp onlara yoğunlaşmalısınız…
Evet, sınavların hepsi de çok önemliydi, alacağınız puan ve sıralama da çok önemli ama iyi bir tercih sıralaması hepsinden daha önemli.
Bu bir anlamda elinizdeki parayı en efektif şekilde harcamak gibi bir şey.