Japonya her yönüyle öylesine farklı bir ülke ki attığınız her adımda sizi yeni bir sürpriz bekliyor Kendilerini bombalayan Amerika’ya kendilerini yanlışlarıyla yüzleştiren ve onlardan kurtaran bir ülke olarak bakıyorlar Sokaklarda, caddelerde çöp tenekesi yok ama kentler pırıl pırıl Japonya tuvaletlerindeki konfor ve ülke genelindeki standardı dünyanın başka bir yerinde görmek mümkün değil.
İş ve tatil nedeniyle çok ülke gezdim. Uzak Doğu, hep çok uzak geliyordu. Gerçekten de uzakmış.
Giderken de, gelirken de bir gününüz yollarda geçiyor. Değiyor mu? Fazlasıyla değiyor…
Hollywood filmleri ve Güney Kore seyahati sonrasında Japonya’ya karşı sanki bir ön yargı oluşmuştu. İlle de Uzak Doğu olacaksa tercihimi dünyanın gelecekteki patronu Çin’den yana kullanmalıydım. Ama bizim öncü seyahat grubu ille de Japonya deyince rotayı değiştirdik.
Çin’in çok azını, çok kısa bir sürede gördüğüm için bir kıyaslama yapmak mümkün değil ama Japonya’yı
QS’in Dünyanın En İyi Üniversiteleri Sıralaması açıklandı. İlk 500’de 5, ilk 1000’de 11 üniversitemiz yer aldı. Üniversite sıralamaları, tıpkı Erovizyon şarkı yarışması gibi dünyanın pek umurunda olmasa da bizde çok önemli.
Peki bu ani yükseliş ne anlama geliyor? Tablo harika ama üniversitelerimizin hali de ortada. Önemli olan parametreler. Bu sıralamalarda esas olan yayın, refere ve patent sayıları, peki ya ülkeye katkısı?
Gelişmiş ülkelerin son yıllardaki birinci önceliği ülkeye, bulunduğu bölgeye, kente ve özellikle de sponsorlara, örneğin vergi verenlere ve öğrencilere katkısı! Uluslararası kabul gören dergilerde yayınlanması koşulu nedeniyle yerel sorunlara yönelik makale yazan yok gibi.
Bilim insanlarımızı ülke sorunlarına yabancılaştırdığımız gibi şimdi üniversitelerimizi karşılığı olmayan sıralamalarla oyalıyoruz.
Yerel tohumları yok edip hibrit tohuma geçildi. Sonra da eyvah eyvah deyip yerel tohum arayışına girdik.
Üniversite sıralamalarında önemli olan başkalarının kriterleri ve öncelikleri değil, evrensel değerler ve
LGS oldu bitti, sırada YKS var.
ÖSYM ve MEB’in yaptığı sınavlara milyonlarca öğrenci giriyor.
Onlarla birlikte velilerinin tüm yaşamı da sınavlara endeksli hale geldi. Peki, kazanmayanlar mutsuz da kazananlar mutlu mu?
Keşke gönül rahatlığıyla kocaman bir ”evet” diyebilseydik ama nafile.
Çocuklarımızı çok yoruyoruz ve pek çoğunu da hayata küstürüyoruz.
Amaç elbette bu değil ama gelinen nokta bu.
İşte bu yüzden sınavlardan ağzı yanan herkes taşın altına elini koymalı ve çocuklarımızı da velilerimizi de artık bu “bela”dan kurtarmalıyız.
Bu o kadar zor mu? Kesinlikle hayır.
Yaklaşık 1 milyon öğrenci ve velileri için “en zor gün” öyle ya da böyle geride kaldı. Genel kanı “Çok zor olmayan bir sınavdı. Fen Bilimleri belirleyici olacak” şeklinde.
Bu da demektir ki, belli puan dilimlerinde yığılmalar olacak ve kayıt süreci her zamankinden çok daha zor geçecek.
Dünkü sınavda 1 milyon öğrenci yarıştı, kontenjan 200 bin civarında ve mutlaka artırılması gerekiyor. Yoksa moral bozmanın ötesine geçilmez! Sınavla alan okulların toplam kontenjanı geçen yıl 206 bin 414’tü. Anadolu liselerinin 71 bin 22, fen liselerinin 40 bin 470, sosyal bilimler liselerinin 10 bin 740, Anadolu imam hatip liselerinin 42 bin 356, mesleki ve teknik Anadolu liselerinin ise 41 bin 826 kontenjanı vardı.
Bu yıl ne kadar olacak henüz belli değil ama bu civarda olursa şaşırtıcı olmaz.
Kontenjanların hepsi dolsa ve kazananların hepsi istediği liseye girse bile görünen o ki sınava giren her 5 öğrenciden 4’ü üzülecek. Bu yüzden kontenjanların olabildiğince artırılması gerekiyor. Yoksa çok başarılı öğrenciler bile
Sorduğunuz ya da sormadığınız her soru sizin kimliğiniz gibidir.
Karakterinizi, derinliğinizi, zarafetinizi ve en önemlisi de farkındalığınızı ortaya koyar. Ya da yerin dibine batırır.
Tabii eğer ki soru sorarsınız!..
“Söz gümüşse, sükût altındır” diyenlerdenseniz, tamam başınız hiç ağrımaz ama sıradanlaşmanın yolunu da açmış olursunuz.
Eğitim sistemimize ne zaman çeki düzen verilmeye kalkılsa, “Soran, sorgulayan, fikir üreten nesiller yetiştirmektir” diye söze başlanır.
Peki, bir nebze de olsa bunu gerçekleştirebildik mi? Evet demek mümkün değil…
Soran değil, sormayan!
Soran değil ama sormayan nesiller yetiştirmek için elimizden geleni yaptık.
Yeşil Bursa, adeta Beton Bursa olmuş. Rengi, her geçen gün daha da grileşiyor. Tarihi kimliğini ise birkaç nokta dışında kaybetmiş gibi...
Bursa’ya yeni bir ses, bir soluk getiren Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) ise genç, dinamik, üretken, yenilikçi, iddialı, keyifli ve bir o kadar da yeni olmanın getirdiği sıkıntılarla iç içe olan ama gelecek vaat eden bir üniversite...
2010’da kurulmuş, 12 bine yakın öğrencisi var.
Sloganları “Yenilikçi Devlet Üniversitesi”.
Peki, bu söylemin altını dolduruyorlar mı yoksa slogan olarak mı kalmış?
İTÜ, ODTÜ, KTÜ, Erzurum Teknik, Eskişehir Teknik, Gebze Teknik, İskenderun Teknik, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Konya Teknik varken, en gençleri olarak Teknik Üniversiteler Birliğini kurmak konusunda öncü ve ev sahibi olduklarına göre “yenilikçi” sayılabilirler.
Eğitim, teknoloji, araştırma ve üniversite-sanayi iş birliği konusunda attıkları adımlara bakıldığında “yenilikçi” kimliklerine yönelik ilerici adımlara fazlasıyla rastlıyorsunuz.
&Ou
Sınavlarla yatıp sınavlarla kalkıyoruz.
Yılda 10 milyon aday LGS, YKS, KPSS ve benzeri sınavlarda ter döküyor. Çocuklar çocukluğunu, gençler de gençliğini yaşayamıyor.
Ustalar çırak, yıldız takımlar sporcu bulamıyor, sokaklar oyun oynayacak çocuğa hasret. Hem devlet hem de aileler olarak bütçemizden en büyük payı eğitime ayırıyoruz. Peki, maddi ve manevi olarak yaptığımız onca fedakarlığın karşılığını alabiliyor muyuz? Keşke gönül rahatlığıyla evet diye haykırıyor olabilseydik…
Vitrin mi, yetkinlik mi?
Pek çok alanda olduğu gibi eğitimde de vitrine oynuyoruz. Özellikle de sınavla öğrenci alan okullar ve pahalı kolejlerde.
Vitrin gösterişli olsun gerisi önemli değil.
Yüz binlerce lira öğrenim ücreti ödeyip bir de dershaneye, özel derse gitmek neyin nesi? Ne kadarı dil öğreniyor, ne kadarı mezun olduğunda hemen iş buluyor, ne kadarı ayda kaç lira maaş alıyor?..
Kaçı liseyi bitirdiğinde istediği üniversiteye, kaçı üniversiteyi bitirdiğinde istediği bir işe girebiliyor
Eğitim eşittir, hayatın tam da kendisi. Yaşam için eğim, yetişkin eğitimi, ömür boyu eğitim bu yüzden vazgeçilmez hale geldi.
Öne çıkan bir başka ayrıntı ise genel eğitim yerine bireysel eğitim.
Yani tüm öğrencilere aynı müfredatı dayatma yerine her öğrencinin ilgi, yetenek, beceri ve hayallerine göre bir eğitim modelinin oluşturulmasıdır.
Dünyada kabul gören ve öne çıkan eğitim modeli artık budur.
Yine aynı şekilde teorik eğitimin yerini yetkinlik eğitimi almış, okulun, öğretmenin, basılı kaynakların rolleri tümden değişmeye başlamıştır.
Okul ve öğretmen artık öğreten değil, yönlendiren konuma gelmiştir. Kitapların yerini, dijital kaynaklar alalı ise yıllar oldu.
Eğitim süreleri tüm ülkelerde tartışılır hale geldi. Kısaltılması yönünde ciddi baskılar var.