Ekonomideki sanal mutluluk gibi eğitimde de sınıfta kalmanın olmadığı pembe yıllar yaşadık.
Baktık olmuyor acil önlem paketleri üst üste gelmeye başladı.
Bir yanda tasarruf tedbirleri ve vergiler, öte yanda sınıf tekrarı.
Afalladık, şaşkına döndük.
Sürdürülebilir olmadığını bilsek de bir kazanıp üç harcamaya, üretmeden tüketmeye, hiç ders çalışmadan sınıf geçmeye öylesine alıştık ki, sonrasını hiç düşünmedik.
Sonra bir anda hadi bu kadarı yeter denildi ve fabrikaya ayarlarına dönülmeye başlandı. Zor gelen işte bu. Bugünkü karneler Lise 1’leri, gelecek yıllarda da üst sınıfları şoke edecek. Tıpkı sürekli eriyen maaşlarıyla hayata tutunmaya çalışan emeklileri olduğu gibi…
Nerede hata yaptık?
Bu noktada kabahatli arıyorsak, hepimiz kabahatliyiz. Kolay hayat hepimizin hoşuna gitti.
Aslında ta en başından beri, günün birinde bu noktaya gelineceği belliydi ama yeterince ciddiye almadık. Alanlarımızı ise ya karamsar tablo çizmekle ya da hazmedememekle suçladık.
Yeterince sorgulamadan, gittiği yere kadar götürelim dedik. Geldiğimiz nokta evet rahatsız edici ama hep birlikte taşın altına elimizi koymazsak, bugünleri de arar noktaya geliriz. Bizden hatırlatması…
Detaylarla uğraşıyoruz
Eğitimde ciddi hem de çok ciddi sorunlarımız var ama hâlâ detaylarla uğraşıyoruz. Acilen yapılması gerekenleri sürekli öteleyip, enerjimizi polemik yaratacak konulara harcıyoruz…
8 yıllık kesintisiz eğitim gibi 4+4+4’ü beğenen de yok gibi. 12 yıl uzun geldi. Okumak istemeyen öğrencileri zoraki okula getirmeye kalktık, olmadı!
Dahası, zorunlu 12 yıllık eğitimin içerisinde olması gereken okul öncesi yok. İlkokul da çok kısa.
İmam Hatipler gibi meslek liselerinin de orta bölümleri açılmalı. Akademik liseye gitmek isteyen gitmeli, istemeyen mesleki eğitime yönlendirilmeli ama nedense bu konulara hiç kafa yorulmuyor…
Sınıfta kalmaya gelince ya vardır ya yoktur. Bir var, bir yok yaparsanız ne okul içi disiplini sağlayabilirsiniz ne de başarıyı artırabilirsiniz.
Şu anda gelinen noktanın tek kabahatlisi kesinlikle öğrenciler değildir. Faturayı tek başına onlara çıkartmak büyük haksızlık olur...
Okullarda yer yok diye uzun süre sınıfta kalmayı kaldırıp, hiçbir donanımı olmayan kayıp kuşaklar yetiştirdikten sonra “pardon” deyip sınıf tekrarını kademeli olarak yeniden getirdik.
Bu yıl lise 1’lerde başladı, gelecek yıldan itibaren 2, 3, 4 diye devam edecek. Yumuşak bir geçiş sağlanmadığı için de gelen duyumlar korkunç boyutlarda.
Sınıfların yarıdan çoğu yıl tekrarı yapacak okullar varmış. Hem de onca ara formüle rağmen.
Özel okullarda bu boyutlarda değilmiş. Şaşırdık mı? Hayır.
Eğer 12 yıllık zorunlu eğitim olmasaydı, bu öğrencilerin çoğu zaten liseye gitmeyecekti. Ya çırak olarak bir yere girip iş öğrenecekler ya da okulda kazanamadıkları yetkinliği kurslarda arayacaklardı. Bazıları da aile işinde çalışacak, bir kısmı da çiftçi olacaktı.
Şimdi ne olacak?
Karne korkusu evlerdeki huzuru yine kaçıracak. Kabahatli aranacak. Terör estirilecek.
Okul müdürleri ise şimdiden en kötü senaryolara hazırlanıyor. Örneğin 40 kişilik sınıfın yarısı sınıfta kaldı, seneye bir 40 daha gelirse sınıf mevcudu 60’a çıkacak, yine zoraki eğitime devam edenler ile üniversite sevdası olanlar arasında ciddi uyumsuzluklar yaşanacak.
Öğretmenlerimizin işi de daha zorlaşacak. Kontrolü nasıl sağlayacaklar, dersin seviyesini kime göre ayarlayacaklar?
İşleri bu noktaya getirenler daha sonra hep ödüllendirildi, ödüllendirilmeye de devam ediyor. Umarız, yarattıkları soruna akılcı bir çözüm de bulurlar.
Peki, 12 yıllık zorunlu eğitimden vaz mı geçilsin? Kesinlikle hayır ama doğru yolu da 4+4+4 olmamalı. Akademik eğitime devam edecekler akademik liselere, hayata erken atılmak isteyenler de adına artık her ne derseniz deyin, meslek, üretim ya da yaşam liselerine erken yaşta yönelecekler için de yeni bir sistem getirmeliyiz.
Mesleki eğitimin tümü de okulda değil yarısı okulda yarısı işyerlerinde pratikle geçmeli… Aklın yolu bir ama aklımız farklı yerlerde olunca doğru yolu bir türlü bulamıyoruz…
Özetin özeti: Karne gününde ille de kabahatli arıyorsak öğrenciler ilk 3’e girmez!..