Olaylar karşısında sağlıklı karar verebilmek için öncelikle insanın veya toplumların düşünce yapısının sağlıklı olması gerekir. Maalesef bizim geçmişte yaşadıklarımız nedeniyle toplum olarak düşünce sistemimiz doğru çalışmadığı için en basit olaydan en karmaşığına kadar işleri hep yanlış değerlendiriyor, olayları birbirine karıştırıyoruz. Dünkü derbide yaşanan felaketin ardından "o dikişler gereksiz, ortada yara yok, atılan peruktu" gibi sosyal medyada dönen tüm cümleler ile "bu olaylar sadece burada olmuyor, zamanında bizim de başımıza geldi" gibi düşünceler hep bu sağlıksız düşüncenin eseri ve tamamen çöp.
Yaşananlara sadece futbol penceresinden bakarsak, olan bitenin herhangi bir açıklaması yok. Ortada büyük bir skandal, çok yüz kızartıcı eylemler ve hükmen yenilginin yanısıra tarihi bir saha kapatma cezasını gerektirecek suçlar var. Polis ve FB yönetiminin hem maç öncesi hem de daha maçın ilk dakikalarından itibaren "geliyorum" Diğer taraftan dün yaşananların bir diğer boyutunu da gözardı etmemek gerek. Evet bazı taraftarlar çok bilinçsiz ve rakipten, skordan hatta kendi takımlarından bihaber olarak kendini kaybedebiliyor fakat Fenerbahçe taraftarı bugüne kadar hiçbir
Bölünme, aynı dava uğruna mücadele ederken cayıp, farklı amaçların peşinden gidildiğinde; hedefler farklılaştığında olur.
Bugün Fenerbahçe camiasında başka bir takımın şampiyon olmasını, Fenerbahçe’nin başarısızlığını isteyen kimse yok; amaç hâlâ bir: takımın başarılı olması.
Kongrede mevcut başkanın dışında bir aday çıkması ise bölünmüşlük değil, olsa olsa zenginliktir. Aynı kişinin tek aday olarak girip çıktığı seçimlerdense, kaliteli aday sayısı çok olan seçimler yeğdir. Zira bu seçimler hem seçime kadar hem de seçimden sonra, hem mevcut başkanın hem de diğer adayların daha çok çalışmasını, proje üretmesini, ilerlemesini sağlar ki bu da kulübün menfaatinedir.
Azizi Yıldırım’ın Fenerbahçe için yaptıklarını kimse inkâr edemez ve etmemeli. Başta meşhur 3 Temmuz süreci olmak üzere birçok alanda kulübü için çok önemli mücadeleler veren Yıldırım’ın Fenerbahçe’yi özellikle tesisleşme açısından ileriye taşıdığı su götürmez bir gerçek. Fakat bugün gelinen noktada, Aziz Yıldırım’ın başarıyla yaptığı stat dolmuyor, Topuk Yaylası’na giden olmuyor, kulübün lokomotifi olan futbol takımı on yıldır Şampiyonlar Ligi’ne gidemiyor ve neticede harcanan çaba ve yapılan icraatlar anlamını
Sıklıkla söylenen ama hiç katılmadığım, zira doğruya ulaşmayı olanaksız hale getiren bir söz, bir düşünce hatta bir inanış var: “bu ortamda öyle davranmak gerekiyor.”
Bu feci cümle bir taraftan “bu ortam” diyerek mevcudu beğenmez gibi görünürken, geri kalan sözcükleriyle o beğenmediği ortamın yangınına odun taşıyor.
Fikret Orman’ın dönem dönem yaptığı açıklamaların yine yukarıdaki inanış çerçevesinde şekillendiğini düşünüyorum.
Orman’ın, Aykut Kocaman’ın babasının Beşiktaşlı hatta Beşiktaş Divan Kurulu üyesi olduğunu iddia etmesi, futbolcularını seçerken ahlaki kriterlere baktıklarını ve Beşiktaş’ta centilmen olmayan bir futbolcu olmadığı gibi aykırı bir davranışta bulunanların da barınamayacağını açıklaması veya bu hafta içinde Demba Ba’yı seneye takımda görmek istediğini söylemesi gibi incileri mevcut.
Aykut Kocaman’ın bu sene çoğu maçtan sonra tekrarladığı bir serzenişi vardı. Hatta bu serzeniş o denli güçlüydü ki iş artık psikolojik boyutlara ulaşıp kendisine “demek ki olmuyor” dedirtmiş ve onu istifaya kadar götürmüştü. Bahse konu serzenişlerin özet cümlesi “ilk atakta golü buldular” idi. Fakat aynı dert Kayseri’de Kocaman’ı bırakıp Şumudika’nın yakasına yapıştı ve sarı lacivertliler altı gol pozisyonundan beş gol çıkararak sezonun en rahat galibiyetini ligin en zor deplasmanlarından birinden aldı.
Dün akşamki farklı galibiyet, Kocaman’ın o zamanki teşhisinin yanlışlığını gösteriyor. Aksi takdirde dünkü müthiş galibiyeti de benzer bir isyanla açıklamak gerek. Fakat bu sezon ne Fenerbahçe’nin yaşadığı puan kayıplarının ana nedeni rakibin ilk atakta gol bulmasıydı, ne de dünkü müthiş üç puanın. Hem puan kayıplarında hem de galibiyetlerde belirleyici unsur iyi oyundu. Nitekim, evet Fenerbahçe biraz daha şanslı olsa bugün üç dört puan fazla toplayabilirdi ama genel olarak sarı lacivertliler bu sezon kazanmayı hak ettiği herhangi bir maçta puan kaybetmedi.
Aykut Kocaman ile Fenerbahçe’nin önemli bir ezberi bozuldu. Eskiden kale olan Kadıköy düştü, yine eskiden büyük dert
Yeni milli forma, tasarımından ziyade fiyatı ile gündem oldu. 300 lira bizim memlekette asgari ücretin %19’u. Aynı hesapla bugün 480 lira olan Almanya milli takımının formasının 1.400 lira olması gerek. Almanya’da formanın bu fiyata olması halinde verilecek tepkiyi düşününce bizdeki tepki, tepki bile değil aslında.
Fakat bu fahiş ücretin tutarlı bir tarafı da var. Zira istediği şehirde maç yapamayan, futbolcusu sadece taraftarla değil gazetecilerle kavga eden, oyuncusu tarafından “bırakılabilen” velhasıl taraftarından her alanda çok uzak olan bir milli takımın forması vatandaşa yakın olsaydı şaşırtıcı olurdu zaten.
Bu hafta ligde milli maç arası var ama eminim bu yazıyı okuyanlar arasında kimle oynayacağımızı veya maçın nerede olduğunu bilmeyenler vardır. Üzülmeyin, bu sizin suçunuz değil.
Yıllarca adım adım milletten uzaklaşan milli takım, artık neredeyse umursanmama noktasına geldi. Eskiden futbolseverlerin, tıpkı kendi kulüp takımları gibi yürekten desteklediği, işin içine milli duyguların da girmesiyle maçlarında ziyadesiyle heyecanlandığı milli takım bugünlerde ancak göz ucuyla takip ediliyor.
Özetle, milli forma asgari ücretin beşte biri olmaz; onda biri de
Fenerbahçe’nin hücum anlamındaki yetersizliği, Galatasaray’ın savunmadaki hassasiyeti, Beşiktaş’ın ofansif anlamda renkleri gibi siyah ve beyaz oluşu ortadayken Başakşehir ligin ne yaptığını en iyi bilen takımı olarak dikkat çekiyor.
Dün galibiyetten ziyade, Beşiktaş’ı durdurmakla kalmayıp özellikle ilk yarıda birçok net gol pozisyonu bulmanın, bir kişi eksik oynadığı o uzun sürede dahi rakibine önemli bir pozisyon vermeden maçı tamamlamanın sırrı tam olarak takım olmak.
Başakşehir’in geçmişi ile ilgili çok spekülasyon var; bunların en önemlisi de koskoca kulübün birilerine hemen hemen bedavaya verilmesi. Fakat bu durum, o “birilerinin” yönetim başarısını göz ardı etmemizi gerektirmiyor. Zira değme büyükler akla karayı seçerken, taraftarsız, camiasız ve “küçük” Başakşehir’in son iki sezondur başa güreşmesi, her şeyden önce hem kulüp, hem de kulübe yönetiminin başarısı.
Teknik direktör takımı diye bir söz varsa bunun en bariz örneği Başakşehir. Abdullah Avcı’nın, maç önü veya maç sonu konuşmalarına dahi sirayet edecek kadar derin olan rakip analizleri doğrultusunda oluşan düşünceleri, futbolcularının bedenlerinde sahaya yansıyor ve özellikle konsantrasyon sorunu
Sıklet farkı lafını kabul etmemek gerek; tabi gerçekten hedefler büyükse. O zaman Bayer Münih’e yenilmek de pekâlâ üzer adamı. Tüm yenilgiler kötüdür zaten, mümkün mertebe kaçınmak lazım.
Bu itibarla, durum ne olursa olsun Şenol Güneş’in Türkiye Kupası kadrosu doğru olmadı Şampiyonlar Ligi’nde. Hafta sonu oynanacak maçın önemi malum ama o maça fiziksel olarak hazırlanmak yerine moral olarak hazırlansa daha iyi olurdu Beşiktaş. Demem o ki, zaten favori olmadığı bir maçta şansını kendi kendine azaltmak yerine, kendi sahasında her maç iyi oynayan takımı sahaya sürüp, üzerine çok gelmeyen rakibi karşısında yine iyi oynasa, hatta belki galip gelip moral depolasa fena mı olurdu?
Bu eşleşmedeki yüz seksen dakikanın iki perdesi ilk ve ikinci maçlar değil, Vida’nın kırmızı kartı öncesi ve sonrası oldu. O karta kadar, deplasmanda da olsa iyi oynayan Beşiktaş, on kişi kaldıktan sonra rakibine hiç sorun çıkaramayan ve bu seviye için basit bir rakibe dönüştü.
Oğuzhan’ın maç sonunda “Bayern Münih çok güçlü bir takım” açıklaması da son derece yanlış. Zira bu yenilgiyi normalleştirmek anlamına gelir. Beşiktaş hiçbir yenilgili normal karşılamamalı. Kaldı ki Oğuzhan bunu oynadıkları iki
Bu hafta hem Beşiktaş hem de Galatasaray’ın kendi evlerindeki maçlarını zorlanarak kazanmaları kalan haftadaki puan kayıplarının sinyallerini verdi.
Kaybetmek bir yana, Başakşehir Alanya karşısında çok kötü oynayarak moral yitirdi. Fenerbahçe’nin rakiplerden ziyade öncelikle kendisiyle olan mücadelesi devam ettiği için sarı lacivertliler de bu yarışta çok dezavantajlı.
Beşiktaş’ın kadrosu ligin en iyisi. Bu nedenle normal olmayan şey onların bugünkü değil haftalar önceki zirveden uzak konumlarıydı. Şampiyonlar Ligi maçları siyah beyazlıların sezon konsantrasyonlarını çok bozdu ama şimdi o “yükün” omuzlardan kalkması odaklanmalarını güçlendirecek.
Galatasaray’ın inişli çıkışlı grafiği hemen hemen ilk defa geçen hafta alınan farklı deplasman galibiyeti ile bozuldu. Rakibin durumu göz önüne alındığında o galibiyete ne kadar önem atfedileceği tartışılır ama yapabilir de önümüzdeki hafta da deplasmandan üç puan çıkarabilirlerse bu, bu sezon deplasmanlarda kaybedilen tüm maçları unutturabilir.
Başiktaş ve Galatasaray’ın bir ortak yanı var, risk alıp atak oynuyorlar. İki takımın da oyun anlayışları birbirine çok benzer ve maç içinde yaptıkları değişikliklerin, işler kötü