13.08.2016 - 17:42 | Son Güncellenme:
Milliyet Kıbrıs yazarı Hasan Erçakıca'nın yazısı...
Bu köşede Türkiye karşıtlığı, özelleştirme karşıtlığı ve yatırım düşmanlığını özdeşleştiren bir yazı yayınlandı. Aradan 10 günden fazla süre geçmesine karşın yazı hala tartışılıyor.
Elbette mutlu oldum. Köşe yazıları tartışmak için yazılır.
Yazıyı sosyal medyada paylaşanların bir kısmı beğeniyor; bir kısmı ise kendilerine “Türkiye düşmanı” denildi diye ateş püskürüyor. Bu da tartışmamızın çerçevesini oluşturuyor.
Yazıyı yeniden okudum. İçimden, yeniden yayınlamak geçti. Ama biliyorum ki, isteyen istediği şekilde anlamaya devam edecek. Bu nedenle Türkiye ile ilişkiler konusunda farklı şeyler yazmaya devam etmenin tartışmaya daha fazla katkı yapacağına karar verdim.
Türkiye ile ilişkiler
Türkiye ile ilişkiler, Kıbrıs Türk siyasi hayatının başlıca konusudur.
Genelleme yaparsak, milliyetçi kökenden gelen siyasi liderler, Türkiye ile ilişkileri bir “emir-komuta” ilişkisi içinde tutmaya yatkın olmuşlardır. Rauf Denktaş, bir noktadan sonra bundan uzaklaşmış olsa bile siyasi gücünü artırdığı süreçte her şeyi Türkiye’den beklemiş; bazı olumsuzlukları ise Türkiye’ye mal etmekte sakınca görmemiştir. Daha üç-beş sene önce, bazı UBP’li bakanların yerine getirmedikleri vaatler için bile, “Elçilik kabul etmiyor” dedikleri ve zamanın büyükelçisini günah keçisi haline getirdikleri biliniyor.
Türkiye ile ilişkileri tekelinde tutmaya çalışan, her türlü sevabı ve günahı Türkiye’nin üzerine yıkmakta sakınca görmeyen bu çevreler, iletişim olanaklarının yetersizliğinden de yararlanarak, Kıbrıs Türk solunu Türkiye düşmanı gibi göstermeye gayret etmiş ve solun iktidar yolunu bu şekilde tıkamayı denemişlerdir.
Sol’un açılımı
Her siyasi hareket iktidar olarak halkına hizmet etmeye çalışır. Bunu amaçlamayan hareketler, başka emellerin aleti olur veya güdük kalır.
Kıbrıs Türk solu, Türkiye’ye ile ilişkilerini iktidar yolunu açacak şekilde düzenlemek için büyük tartışmalardan sonra da olsa, Türkiye yetkililerinin gayretleri ile Türkiye kökenli KKTC yurttaşlarına kurdurulan siyasi parti olan Yeni Doğuş Partisi ile bile ittifak yapmış; buna karşın 1990 seçimlerine yönelik Türkiye müdahalesini, Türkiye ile ilişkilerini bozmak değil, tam tersine geliştirmek için kullanmış ve 1993 yılında erken genel seçimi zorunlu hale getirmeyi başarmıştır.
CTP özelinde önemli bir dönüm noktası sayılan 1993 seçimleri için hazırlanan “Artık Her Şey Daha Güzel Olacak” kitapçığında, “Gerek tarihsel, gerekse kültürel bağlar Kıbrıs Türkleri’ni Türkiye’ye bağlamaktadır. Bu bağların yanı sıra, Kıbrıs Türkleri’nin Türkiye ile dayanışma ve işbirliği içinde bulunması için siyasi ve ekonomik nedenler de bulunmaktadır” denilmekte ve Türkiye ile ilişkilerin önemi vurgulanmaktaydı.
Bu konuda değişen ne vardır? Tarihi ve kültürel bağlar dediğimiz şey, biraz da algılarımızla ilgilidir. Bugünkü sol veya sol içindeki daha küçük arkadaş grupları, 1993’teki bu algıdan uzaklaştılar mı? Eğer böyle bir uzaklaşma varsa, elbette bu, günümüz sorunlarına bakışı da etkileyecektir.
Tartışmaya devam
Türkiye ile ilişkiler önemlidir. Öyleyse bu öneme uygun tartışmalar da devam etmelidir. Bu tartışmaları, kişisel boyutlara çekmeye çalışmak boşunadır. Bazı kişi veya grupların “Türkiye karşıtı” kategorisine konmaya tepki gösterdiğini görmek ise güzeldir. Türkiye karşıtlığı ile hareket etmedikleri ve Kıbrıs Türk halkının sorunlarına akıl yoluyla çözüm aradığımız sürece elbette daha olumlu noktalara varacağız.