03.09.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
Derya Sazak
Medyanın özel hayata müdahalesi, mahremiyet ve gizlilik ihlali gibi “etik” tartışmalar Prens Harry’nin Las Vegas’ta bir partide çıplak bir şekilde görüntülendiği fotoğrafların yayımlanmasıyla İngiltere’de geniş yankı buldu. Kraliyet ailesinin isteği ve Basın Şikâyetler Komisyonu’na yapılan şikâyetler doğrultusunda İngiliz medyası görüntülerden uzak dururken sadece Murdoch’ın sahibi olduğu The Sun, “Çıplak Prens”i kapak yaptı. Kraliyet ailesinin avukatları TMZ .com.’daki çıplak fotoğrafların yayımlanmasının Prens’in özel hayatını ihlal olarak değerlendirerek mahkemeye gideceklerini açıkladılar.
Prensin orduda görev yapması nedeniyle kamusal soumluluğu olduğu, doyayısıyla otel odasında da olsa katıldığı bir partiden sızan fotoğrafların haber değeri taşıdığı öne sürüldü.
The Sun gazetesinin yayımlaması ise İngiltere’de devam etmekte olan “telefon dinleme skandalı” davasında güç durumda kalan Murdoh’ın “intikamı” olarak yorumlanmanın yanı sıra, ‘patronun talimatıyla’ fotoğrafları basan genel yayın yönetmeninin tutumu ‘editoryal bağımsızlık’ açısından sorunlu bulundu.
Milliyet Okur Temsilcisi olarak “tartışmayı” hukukçu ve iletişim bilimcilerini değerlendirmesine açtık.
PRENSES CAROLINE ÖRNEĞİ VE AİHM
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski Yargıcı Rıza Türmen konuya ilişkin olarak şunları söyledi:
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ‘özel hayat-mahremiyet’e ilişkin pek çok kararı var. AİHM, ilk ölçütü, ‘resmi görev’, ikinci ölçütü ‘mekân’ olarak belirlemiştir. AİHM, siyasetçinin özel yaşamı ile resmi görevi bulunmayan bir bireyin özel yaşamı arasında ayrım yapıyor. Ve bir siyasetçinin bazı durumlarda özel yaşamı hakkında da siyasal, toplumsal tartışmaya katkıda bulunabileceği gerekçesiyle haber yapılabileceğini, halkın bilgi edinme hakkı olduğunu söylüyor.
Oysa, resmi bir görevi olmayan bir bireyin özel yaşamı kamu çıkarını ilgilendirmez. Burada gazete bunu basmalı mı, basmamalı mı? Kamunun tanıdığı halkın bilgi alma hakkına sahip olduğu tanınmış bir kişi mi değil mi? Çok tanınmış kişilerle ilgili bilgi alma hakkı doğuyor. Ancak, bu nedenle özel yaşam hakkı ihlal edilmez. Gazeteci bunu verir. Bu hareketinin kamuoyu tarafından bilinmesi gerekir. Avrupa insan hakları kararları da bu yöndedir.
Basın özgürlüğü hem kamunun bilgi alma hakkını ve de verme hakkını kapsıyor. Basın özgürlüğü ile özel hayat arasındaki denge nerede kırılıyor, ona bakmak gerekir. Çok tanınmış bir kişi ise basın özgürlüğü lehine işliyor. Tanınmamış bir kişi ise karar özel hayatı lehine kurulacaktı. Burada bu denge çok hassas birbiriyle çatışan haklar var.
AİHM, Alman dergileri, Prenses Caroline’in gündelik yaşantısından fotoğrafların basıldığı için açılan davada ise Prenses Carolin’in kamuda yeterince tanınan bir kişi olmadığına karar verdiği için prensesin özel hayatıyla basın özgürlüğü arasına bir sınır çekmişti.”
İNCEOĞLU: MEDYA ETİĞİNE AYKIRI
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu ise şöyle diyor:“Prens Harry’nin Las Vegas’ta bir otel odasında cep telefonu ile çekildiği varsayılan fotoğrafları uzun yıllardır tartışılan özel yaşamın gizliliği ihlali, ünlü veya topluma mal olmuş insanlar ile sıradan insanlar ayrımını ve etik tartışmaları tekrardan gündeme getirdi. Gazeteciler çoğu zaman özel yaşamın gizlilik ilkesini ihlal ederler. Gerekçeleri de kamunun bilgi edinme hakkı ve kamu çıkarıdır.
Burada kamu yararı nedir ve nereye kadar özel yaşamın gizliliği korunmalıdır soruları gündeme gelmektedir. Gerek ülkemizde basında özdenetimi sağlamak amacıyla kurulmuş olan Basın Konseyi’nin Basın Ahlak İlkeleri’nin 5. maddesi, gerek Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından kabul edilen Basın Meslek İlkeleri’nin 23. maddesi, kamuya mal olmuş kişilerin bile özel yaşamlarının korunması gerektiğini vurgulamaktadır.
İngiltere’de Lady Diana’nın ölümünden sonra Basın Şikâyetleri Komisyonu yeni kurallar getirmişti: Israrlı takip sonucu elde edilen fotoğrafların yayımlanmaması ve editörlerin, fotoğrafların hangi yollarla elde edildiğini bilmeleri gerekliliği idi.
Bu konuda birçok görüş öne sürülebilir. ‘Hayır işleri ve askeri kariyeri ile öne çıkan Kraliyet ailesi mensubu Prens hem kendisinin hem ailesinin saygınlığını yerle bir etti ve kendine olan güveni sarstı’ diyenler kadar, ‘Genç adam, kendi özel alanında, tatilde görev başında değilken kendi yatak odasında istediğini yapabilir’ diyenler de çıkacaktır. Burada üzerine düşünülmesi gereken, AİHM’nin kararlarında da benimsediği üzere, resmi görev ve özel yaşam kriterleridir. Prens için bu iki durum da söz konusu değildir ne resmi görevi başındadır ne de özel yaşamının ifşası bir kamu yararı taşımaktadır. Olay haber değeri taşımakla birlikte, Amerikan dedikodu sitesinde yayımlanan görüntülerin, Leveson basın etik soruşturması ile kötü günler geçiren Murdoch’ın adeta rövanş almak adına gazetesi Sun’da bir kez daha mealen de olsa dolaşıma sokulmasının medya etiği ile bağdaşmadığını söylemek yanlış olmaz.”
OMBUDSMAN’IN GÖRÜŞÜ
Tartışılması gereken editoryal bağımsızlık
İngiltere’de “Kraliyet ailesi” medyanın vazgeçilmez haber unsurları arasındadır. Saray bunun için özel bir “piar” uygular. İngiliz monarşisi tahta geçişinin 60. yılını kutlayan Kraliçe ile çağımız demokrasilerine “nostaljik” normlar getirirken, aynı zamanda Londra’ya gelen yabancılara “turistik” malzemeler sunar. Lady Diana örneğindeki gibi Kraliyet ailesinin kimi fertlerinin “insancıl-yardımsever” faaliyetleri, sarayı “avam”ın gözünde yüceltir. 2012 Londra Olimpiyatları açılışıında olduğu gibi İngiltere’nin tarihi, popüler kültüre tükenmeyen bir hazine sunar.
Kraliyet ailesi, zaman zaman “skandal”larıyla da medyanın gündeminden düşmez.
Sevdiği kadın uğruna tahttan vazgeçen Prens Edward’ın öyküsü, Prenses Diana’nın Paris’te paparazzilerden kaçmaya çalışırken trajik ölümü “medya-özel hayat” ilişkilerinde unutulmaz olaylardır.
Prens Harry’nin çıplak fotoğrafları siyasetçilere özgü klasik “mahremiyet” ölçütlerine uymuyor. Genç bir adamın otel odasındaki görüntüleri cep telefonu üzerinden medyaya sızdırılıyor. Bu görüntülerin neden olduğu “mahcubiyet” Kraliyet ailesini ilgilendirmektedir. Medya kuramcılarının “mahremyet hakkının kötüye kullanılması”na ilişkin kamusal fayda ya da zarar bu olayda tam olarak karşımıza çıkmıyor. Dolayısıyla İngiliz medyasının fotoğrafları yayımlamaktan kaçınması “sansür ya da otosansür” olarak görülemez. Fotoğraflar yayımlansa bile sansasyonal niteliğiyle “üçüncü sayfa haberi” olmanın ötesine geçmezdi. The Sun ise “sansasyonal bulvar gazetesi” karakterine uygun şekilde davranmıştır. Murdoch’un “genel yayın yönetmeni” üzerindeki “yayınlayın” baskısı, özel hayattan daha fazla “editoryal bağımsızlığın” ihlali yönüyle tartışılmalıdır.