29.06.2016 - 15:46 | Son Güncellenme:
Milliyet Kıbrıs yazarımız Hasan Erçakıca'nın yazısı...
Mayıs ayının son yazısını şöyle bitirmiştim:
“Geçen haftalarda, BM üyesi olmayan Kosova ve Cebelitarık’ın futbol federasyonlarının uluslararası örgütlere kabul edilmesine tanık olmuştuk. Sesimizi çıkarmadık. ‘Biz de isteriz’ bile demedik.
Sonra İstanbul krizi oldu. Rum tarafı bizi ‘ara bölgeye hapsetmeye’ çalıştı. Kıbrıs Türk halkı buna karşı verdiği mücadelede Cumhurbaşkanı Akıncı’yı adeta yalnız bıraktı.
Biz Kıbrıs’ta nasıl bir çözüm olmasını bekliyoruz Allah aşkına?
Kıbrıslı Rumların, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün veya görünmez bir elin bize, talep bile etmediğimiz hakları vereceğinin rüyasını mı görüyoruz?”
Eyalet rahatsızlığı
Bu vurdumduymazlık sürüyor.
TAK Ajansı, geçtiğimiz Cumartesi günü, Türk tarafının Rum basınında yer alan terminolojiye tepkisi sayılması gereken bir haber yayınladı.
Haberde, “Son zamanlarda Rum yetkililer ve Rum basını ‘kurucu devlet’ yerine yaygın bir şekilde ‘federal eyaletler’ ifadesi kullanıyor olsa da; hem görüşmelerin zeminini oluşturan Ortak Deklerasyon metninde, hem de müzakere sürecinde ortaya çıkan uzlaşı kağıtlarında kullanılan kavramın, ‘federal eyalet’ değil ‘kurucu devlet’ olduğu belirtildi” denilerek; Kıbrıs Türk tarafının, müzakere masasında ‘kurucu devlet’, müzakere masası dışında ise ‘eyalet’ kavramının kullanılmasından rahatsızlık duyduğu belirtiliyordu.
Anladığım kadarıyla bu rahatsızlığı, bir tek, müzakereleri sürdürmekte olan Cumhurbaşkanı Akıncı hissediyor. Cumartesi’nden bu yana dört tam gün geçtiği halde, hiçbir siyasi oluşum bu konuyu değerlendirme ihtiyacı hissetmedi.
Çözüm yanlılarının ortaya çıkıp Cumhurbaşkanı’na destek olmak için bir açıklama yapması ve Rum tarafını ciddiyete davet ederek, “bakın halkınızı gerçeklere alıştırmaz ve masada kullanılan terminolojiyi günlük hayatınıza taşımazsanız, referandum aşamasında sıkıntı yaşarsınız” demesi gerekmez mi? Bence gerekirdi!
Çözüm karşıtları ortaya çıkıp, “Rum tarafı anlaşır gibi görünmesine karşın, halkını çözüme hazırlamıyor. Bu görüşmeler tam bir tuzaktır” diyebilirlerdi. Demediler!
Kaderci bir bekleyiş
İstanbul krizinde yaşananlar, anlaşılan odur ki, süreğenlik kazandı. Cumhurbaşkanı ve ekibi görüşmeleri sürdürecek, ama arkasında bir destek veya karşısında bir muhalefet bulamayacak. Aymazlık devam edecek!
Bu işin sakıncalarını sıralamaya gerek var mı bilmiyorum. Cumhurbaşkanı masada Kıbrıs Türk halkını temsil ettiğine göre, halkın farklı kesimleri gelişmeler karşısındaki tepkilerini ortaya koymalıdırlar ki Cumhurbaşkanı Akıncı müzakereleri bir denge içinde götürebilsin ve sonuçta Kıbrıs Türk halkının “evet” diyebileceği bir çözüm planı üretilebilsin.
Aslında bu tepkiye, Akıncı kadar Kıbrıs Rum tarafının ve Anastasiadis’in de ihtiyacı vardır. Onların da Kıbrıs Türk halkının beklentilerini ve duyarlılıklarını sürekli olarak hissetmeleri ve göz önünde tutmaları, çözüm sürecinin yararınadır. Bu beklenti ve duyarlılıkları gündemde tutacak olan ise Kıbrıs Türk halkı ve onun kurumlarıdır.
Sorumsuz yaklaşım
Bu sessizliğin altında politikacıların bilinen sorumsuzluğu yatmaktadır.
Çözüm yanlısı olanlar, nasıl olursa olsun bir çözüme “evet” diyecek gibi duruyorlar. Ortaya çıkacak olan planı, bin bir dereden su getirip savunabilmeleri için bütününü görmeyi bekliyor gibi bir halleri var.
Bunun tersi olarak bazı çevreler de, her çözüm planı için “hayır” kampanyası yapabilirler. Bunun için gerekli malzemeyi bulmaları da herhalde zor olmayacak.
Ama bu durumda, “evet” ya da “hayır” Kıbrıs Türk halkının hayrına olmayacak!