4 Ekim 1998
Bir şehre aşık olmakla bir insana aşık olmak arasında hiçbir fark göremeyen yazar son kitabıyla Buket Uzuner gezi edebiyatına yeni bir kavram ekliyor; şehir romantiği.Edebiyatın en eski türlerinden biridir gezi edebiyatı. Eskidir eski olmasına ama son yıllarda sanki yeniden yapılanıyor, yeniden doğuyor. Hem artık öyle kuru notlar halinde ele alınmıyor, mutlaka bir zemine oturtuluyor. Yani bir kurgunun içinde buluşuyor okurla. Himalayalar'a tırmanan Nasuh Mahruki, bisikletle Afrika'yı gezen Hülya
Koç, Pasifik Adaları'nda yıllarca gönüllü doktorluk yapan Nadir Paksoy, küçük tekneleri Uzaklar'la dünyayı dolaşan Atasoy ailesi, İstanbul aşığı Nedim Gürsel ve üç gün önce açılan Gezginler Kulübü'nün kurulması için büyük çaba gösteren Orhan Kural bu türün ülkemizdeki en önemli temsilcileri. Bu türe yakın örneklerden biri de daha çok öykü ve romanlarından tanıdığımız Buket Uzuner.
"Bir şehre aşık olmak bir insanı sevmekten farklı değildir," diyor Uzuner. "Eğer aşıksanız sevdiğinizin eksiklerini, hatalarını göremez, gördüklerinizi affedersiniz. Aşkınız sürdüğü sürece sorun yoktur. Ancak aşkın bittiği yerdi artık o sevilene bağımlı hale düşmüşseniz vay halinize! Kimi kez zevkten, çoğu kez sıkıntıdan kahrolarak, yanarak tutuşur, ama ne kadar terk ederseniz o kadar çok dönersiniz ona! İşte bir kente aşık olmak da tıpkı böyle bir kara sevda hikayesidir!"Bu satırlar, Uzuner'in Remzi Kitabevi'nden geçen hafta çıkan "Şehir Romantiğinin Günlüğü" adlı kitabından alıntı. Yazar 20'li yaşlarının başında aldığı burslarla başlamış gezmeye. "Şimdi 42 yaşında olduğuma göre 20 küsur yıldır geziyorum," diyor. Şu an "New York Story" adlı bir proje üzerinde çalışan yazarın onuncu kitabı bu. Daha önce "Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları"yla aynı türü denemiş. Ama bu kitap onun için daha farklı. Çünkü yeni bir kavram yaratılmış gezginler için; şehir romantiği."Şehir romantiği deyimini ilk kez yirmili yaşlarımda 'urban romantic' olarak İngilizcesinden duyduğum zaman, beğendiğim neşeli bir giysinin üstüme şıppadanak uyduğunu keşfediş sevincini yaşamıştım. Halbuki bunu bana söyleyen adam 'şehir romantiği!' diyerek beni suçlamaktaydı. Zaten bu nedenle de ayrıldık!"
"Bir şey üç ayak üzerinde durur, "diyor Uzuner. O yüzden sevdiği şehirlerin üç tüne olduğunu söylüyor. New York, İstanbul, Paris. New York ile İstanbul'u çok benzetiyor birbirine. Yazara göre bu iki kent de kozmopolit ve çılgın. Yani aklı başında biri bu iki kenti de sevemez. "Paris biraz daha farklı. Daha düzenli. Ama en hüzünlüsü İstanbul tabii. Çünkü hiç düzen yok".
Buket Uzuner gezerken insanın kendini tanıma fırsatını da bulduğunu söylüyor. Ona göre gerçekten gezmek, bu arada kendinizi tanımak istiyorsanız sengin olmanıza hiç gerek yok. Çünkü gerçek gezginlerin hiçbiri zengin değil. Önemli olan gezi süresince yalnız temel ihtiyaçlarınızı karşılayabilmek. Gerisi kendiliğinden geliyor. Ve gezginlerin öyle bir sihri var ki, gittikleri yerlerde mutlaka kendileri gibi birileriyle tanışıyorlar. Bir de uyarıda bulunuyor Uzuner: "Eğer gezginseniz sakın otuzunuzdan önce çocuk sahibi olmayın! Ben öyle yaptım."Peki ya yerleşik düzen? Gülüyor Buket Uzuner. Anlaşılan yerleşmeye pek niyeti yok. "Attila İlhan bir gün bana 'Buket yoksa yerleşiyor muyum' diye sormuştu," diyor. "Böyle düşünen biri hiçbir zaman yerleşemez."Evet, Uzuner şu anda da yollarda. Kendi deyişiyle "öteki ben"i arıyor. Ve sanırım hiçbir zaman bulamayacak.
Kimdir?Buket Uzuner 3 Ekim 1955'te Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde doğdu. Sırasıyla Hacettepe, Bergen (Norveç), Michigan (ABD) Üniversiteleri'nde okudu. ODTÜ ve Tampere Teknik Üniversitesi'nda (Finlandiya) biyoloji ve çevrebilim konularında araştırma yaptı, ders anlattı. Uzuner'in Can adında, 8 yaşında bir oğlu var.
Hikaye kitapları: "Benim Adım Mayıs", "Ayın En Çıplak Günü", "Karayel Hüznü", "Şairler Şehri", "Güneş Yiyen Çingene".Romanları: "İki Yeşil Susamuru", "Anneleri, Babaları, Sevgilileri ve Diğerleri", "
Balık İzlerinin Sesi", "Kumral Ada Mavi Tuna".