23.10.2014 - 23:14 | Son Güncellenme:
The Evil Within bizleri Sebastian Castellanos isimli bir dedektif ile tanıştırıyor. Kendisi son derece cesur ve hayatta kalmak için tüm gücünü kullanan bir adam. Bir gün tuhaf bir olay gerçekleşiyor ve dedektifimiz yanına aldığı 3 çalışma arkadaşıyla olayı araştırmaya gidiyor. Olay yerinde canlı kalan tek insan olan bir doktor buluyoruz. Kendisi bize Ruvik isimli bir hastasından bahsediyor. Ruvik tedavi görüldüğü kadar, üzerinde deney de uygulanan bir hasta. Ancak olaylar o kadar tuhaflaşıyor ki aniden ensemizde beliren Ruvik, kendimizi aniden tavana asılmış halde bulmamıza neden oluyor.
Yıllardır bir Silent Hill bekledik veya Fable’daki kadar bizi etkileyen içerikler aradık. Karanlık koridorlarda ilerlerken yüzümüze atılan Dead Space yaratıklarını özledik. Fatal Frame kadar saçma ancak insanı derinden etkileyen kurgular aradık. Gerilimli havayı solumak ve aradığımız heyecanı tekrar bulmak için yapmadığımız kalmadı.
“Korku ve hayatta kalma” adı altına sığınan birçok oyunu denedik. Bugüne kadar çıkan hiçbir korku oyunu Silent Hill kadar psikolojik olarak insanı zorlayan cinsten olmadı. Kabul, gerçekten başarılı başka korku oyunları da vardı. Outlast olsun, Alien: Isolation olsun (yapay zeka konusunda ön sırada), birçoğumuzun arşivinde yer alan oyunlar. Ancak kabul edelim her seferinde “bi Silent Hill” değil lafını çoğumuz kullandık.
Buradan The Evil Within inceleme yazısının devamı okunabilir.